Türkiye’de iktisadi istikrar kaybını hafife almak içinden geçilen sürecin etkilerini görmezden gelmek ve bir tür kafayı gömmek halini yoğun bir biçimde yaşıyoruz.
Bu devekuşu duruşunu yönetmek için iletişim araçlarının manipülasyonuna güvenmek ve halkın genel finansal konulardaki cehaletinden emin olmak gerekiyor.
İnsanın uyum kabiliyeti ona doğanın belki de en beceriksiz canlısı olarak doğada sağ kalma gücü vermiştir. Bu uyum yeteneğini Türkiye’de iktisadi gelişmelere uyarladığınızda ve olan biteni güçlünün güçsüze karşı çok baskın olduğu bir doğal hal olarak algıladığınızda durum daha netlik kazanmaktadır.
Türkiye’de 2000’lerin başlarında en çok pazarlanan konulardan biri yada birincisi Türkiyede finansal sistemin geriliği ve bireysel bankacılığın içerdiği potansiyeldi.
Bu potansiyel esas olarak 0 noktasına yakındı. Türkiye’de kişi başı bireysel borçluluğun düşük olması ve bireysel kredi ürünlerinin gelişmemiş oluşu bu durumun başta gelen sebebiydi.
Türkiye’nin 2000’lerin başına kadar yüksek enflasyondan başını kurtaramamış olması bu yüksek enflasyonun kurları etkilemesi faizlerin de bireysel borçlanmayı neredeyse imkansız kılmasına yol açıyordu.
Devlet en önemli borç alandı ve finansal sistem kamu borçlanmasını gidermek üzerine kuruluydu.
Türkiye’de Ak Partinin ilk 10 yılında sağlanan ve benzeri Türkiye Cumhuriyeti’nin hiçbir döneminde olmayan finansal istikrarla giderilen olumsuzluk tam da buydu.
2004’te paradan atılan 6 sıfır 10’larca yılda biriken enflasyondu aslında. Önce enflasyon gerilemiş, döviz kurunda istikrar sağlanmış en sonunda sıra faizlere gelmişti.
1970’lerden 2000’lerin başına ve bu tarihten günümüze enflasyon grafiğine bakıldığında tablo çok daha net biçimde görülmektedir.

2000ler öncesinde Türkiye ekonomisi finansal istikrar yokluğu içinde kimsenin ne konut kredisi ne ihtiyaç kredisi düşünecek hali vardı.
Türk bankacılık sistemine bireysel kredinin girişi 2000’lerde sağlanan istikrar ortamı ile mümkün olmuştu.
Bireysel kredilerin ticari kredilerle olan ilişkisini gösteren grafiğe bakıldığında tablo netleşecektir.
Başlangıçta Babacan’ın getirdiği legolarla oynanan eğlenceli bir oyun gibi görülen Türk tipi Makro İhtiyati önlemle cendereye sokulan Türkiye finansal sistemi sonrasında oyuncakların tamamının kırıldığı bir Chuky senaryosuna döndü.

2003’ün 0 noktası olarak kabul edilebileceği bu grafik bize neyi kaybettiğimizi göstermektedir. 2000’lerin başında potansiyel olarak tarif edilen sığlık gerçekten de 2010’lar civarında aşılmış ve Türkiye’de bireysel kredi tüm çeşitleri itibariyle finansal sistemde önemli hale gelmiştir.
Grafiğe dikkatli bakıldığında bireysel kredilerdeki kopuşun enflasyon tavan yapmadan önce başladığı dikkat çekecektir. Bunun Ali Babacan’ın 2011’de ülkemize getirdiği Türk Tipi Makro İhtiyati önlemlerle yakından ilgisi bulunmaktadır.
Bireysel kredileri kısıtlayarak ekonomideki sorunları çözebileceğini öngören strateji bireysel bankacılığı budama faaliyetini önden yüklemiş enflasyonun irrasyonel (irrasyonel tanımı Mehmet Şimşek’e aittir) kaos ekonomisiyle patlatılması ile bireysel bankacılık sehpasına son tekme de atılmıştır.
Enflasyon grafiğine bireysel bankacılık grafiği ile beraber bakıldığında ekonomideki çöküşün öncü göstergesinin; bireysel bankacılığın başlangıç noktasına yaptığı yolculukla yakından ilgili olduğunu söylemek kehanet olmayacaktır.
2017 KGF projesi ile bireysel kredilerde Makro İhtiyatlı ticari kredilerde Makro İhtiyatsız olmanın bedelini 2018’den sonra ödedik. 2017 KGF projesinin detaylarını Ufuk Akçiğit’in de hazırlanmasına katkı verdiği Hazine raporundan yararlanarak anlatmak için sabırsızlanıyorum ama bu başka bir yazının konusu.
Ekonominin bir bütün olduğunu finansal sistem içindeki dengeleri bozmanın bedelinin toptan ödeneceğini Türkiye acı biçimde öğrendi.
Bireysel kredilerin ticari kredilere olan grafiğine baktığımızda en pahalı banknotun 5 avro bile etmemesi nedeniyle mecburen kullanılan kredi kartını saymazsak bireylerin finansal tüketimlerinin 2017 öncesine döndüğünü görmekteyiz. Burada taşıt kredisi daha da acınacak haldedir ve 90’lı yıllar seviyesine belki daha da geriye düşmüştür.
Tüm gelişmiş ekonomilerde toplam bireysel krediler içinde asgari %10 pay alması gereken taşıt kredisinin bu çöküşü sistematik hataların belki de en dolaysız görüntüsü olmaktadır.
Başlangıçta Babacan’ın getirdiği legolarla oynanan eğlenceli bir oyun gibi görülen Türk tipi Makro İhtiyati önlemle cendereye sokulan Türkiye finansal sistemi sonrasında oyuncakların tamamının kırıldığı bir Chuky senaryosuna döndü.
Sonuç olarak, Türkiye ekonomisinin finansal derinleşme sürecinde elde ettiği kazanımların, makro ihtiyati politikaların dengesiz uygulamaları ve ardından gelen irrasyonel yönetim tercihleri neticesinde büyük ölçüde tersine döndüğü görülmektedir. Bireysel kredi stokunun –özellikle taşıt kredilerinin toplam tüketici kredileri içindeki payının %2 seviyelerine gerilemesi– orta sınıfın reel tüketim kapasitesindeki erozyonu ve talebin kronik daralmasını somut bir biçimde ortaya koymaktadır. Bu geri gidiş, yalnızca finansal sistemin iç dengelerini bozmakla kalmayıp, uzun vadeli büyüme potansiyelini ve toplumsal refahı da kalıcı olarak aşındırmaktadır. Ekonominin bütünlüğü ilkesinden hareketle, dengeli ve rasyonel politikalar benimsenmedikçe, bu döngüsel kırılganlıkların tekrarı kaçınılmaz görünmektedir; zira deneyim, kısmi müdahalelerin sistemik maliyetlerini defalarca kanıtlamıştır.
* Emekli Bankacı


























Yorum Yazın