PKK’nin resmen lağvedilmiş olması KCK sisteminin de otomatik olarak sona erdiği anlamına gelmez. Ancak Türkiye’de silah bırakılmış olması ve PKK’nin KCK sistemindeki rolünün fiilen sona ermesi, KCK’nin mevcut haliyle işlevini sürdüremeyeceğini ortaya koymaktadır.
PKK’nin silahsızlandırılması sürecinde öne çıkan tartışmalardan biri, kanaat şekillendiricileri ve analiz çevreleri arasında süregiden “PKK mi KCK’nin üstündedir, yoksa KCK mi PKK’nin üstündedir” sorusu etrafında şekillenmektedir. Özellikle iktidara yakın bazı yorumcular, ‘PKK, KCK’nin üstündedir; KCK ise bir çatı örgütü değil, bir tür anayasal çerçevedir’ görüşünü ısrarla savunmakta ve bu doğrultuda PKK’nin feshedilmesinin doğrudan KCK’nin sona ermesi anlamına geleceğini ileri sürmektedir. Buna karşılık, muhalif pozisyondaki kimi analizlerde ise KCK’nin bir çatı yapılanma olduğu, PKK’nin bu yapı içerisinde yer alan alt bir örgüt olduğu vurgulanmakta; dolayısıyla PKK’nin silah bırakmasının, KCK’nin tümden feshi anlamına gelmeyeceği savunulmaktadır. Bu tartışmanın sağlıklı şekilde değerlendirilebilmesi için normatif pozisyonlardan ziyade, sahadaki örgütsel pratiklere ve işleyiş gerçekliğine bakmak daha isabetli olacaktır.
Paradigma değişimi ve PKK
PKK, 1999 paradigma değişikliği ile birlikte 2002’de KADEK ismini aldı. Kasım 2003’te de KADEK lağvedilerek Kongra Gel kuruldu. 2004 tarihinden itibaren Demokratik konfederalizm paradigmasına geçiş ile birlikte buna uygun yeni model arayışlarına geçildi. Bu kapsamda önce Mayıs 2005’te Kongra Gel Genel Kurul’da KKK (Koma Komalen Kurdistan) kuruldu, ancak ABD’li ırkçı örgüt Ku Klux Klan (KKK) ile aynı sembolü taşıması, komalen’in toplum karşılığı olmaması gibi sebeplerle KKK, Mayıs 2007’de Kongra Gel 5. Genel Kurul’da KCK (Koma Civakên Kurdistan), ismini aldı. KCK örgüt kararlarında Türkiye, İran, Irak, Suriye Kürtlerini kapsayan çatı örgütü olarak tanımlandı, 30 kişilik de yürütme konseyi belirlendi.
PKK günümüzde KCK sistemi içinde ideolojik alana bağlı düşünsel bir alt bileşen olarak konumlandırılmıştır. Evet, PKK sistemin ideolojik aklı ve stratejik merkezidir; ancak bu, onun sistemin üstünde konumlandığı anlamına gelmez. PKK, KCK’nin üzerinde değil, onun içerisinde yeniden yapılandırılmıştır. Dolayısıyla, “KCK üst çatı değildir, PKK asıl merkezdir” yönündeki görüşler yapısal ve teorik açıdan geçerliliğe sahip değildir.
PKK nasıl yeniden gündeme geldi?
PKK, resmi olarak lağvedilmesinin ardından ilk kez 2003 yılında gündeme geldi. Kasım 2003 tarihinde gerçekleştirilen KADEK kongresi öncesi Abdullah Öcalan, PKK’nin Bilim ve Sanat Komisyonu içinde yeniden yapılandırılmasını önerdi, misyonunu da KADEK’in beyni, akıl gücü (27 Ağustos 2003) olarak tanımladı. Öcalan’ın PKK’yi geri getirmesinin temel nedeni 1 Haziran 2004 tarihinde çatışmaları yeniden başlatacak olmasına psikolojik bir etki ve ideolojik meşruiyet kazandırmak içindi. Aynı zamanda kafasında örgütü yenilemek, eski yönetici kadroları da PKK komisyonu içinde bir araya getirmek, örgüte eklemlemek vardı. Ama hayat akışı farklı seyretti. PKK, KCK sisteminin ilanıyla birlikte ideolojik düzlemde, örgütün düşünsel ve stratejik bileşeni olarak konumlandırıldı. Böylece PKK, sistemin merkezi aklı olmasına rağmen, KCK çatısı altında yapılandırılmış bir bileşen hâline geldi.
KCK Kürtleri yöneten üst çatı
KCK, Kürtler için demokratik konfederalizm kapsamında düşünülen demokratik ulus inşasınının omurgasıdır. Bu örgütsel model ilk kez, Haziran 2003’te yayınlanan Öcalan’ın “Özgür İnsan” başlıklı savunmasında kamuoyunun gündemine taşınmıştır. Öcalan bu savunmada daha sonra Kongra Gel ve KCK adını alacak olan Kürdistan Halk Kongresi’ni önermiştir. Bu öneriyle birlikte, PKK tarihsel olarak ilk defa Stalinist örgütlenme piramidinden çıkarak, kongre tarzı yatay ve katılımcı bir yapılanmaya evrilmiştir. KCK, bu dönüşümün kurumsal çerçevesidir ve aynı zamanda demokratik konfederalizm zihniyetinin somutlaşmış biçimidir. Bu zihniyet, dört parçada yaşayan Kürt halklarının her birinin demokratik ulus kimliğini inşa etmelerini ve en üst düzeyde kongre tarzı bir örgütlenme modeliyle bütünleşerek tek bir kolektif yapı hâline gelmelerini öngörmektedir. Bu bağlamda demokratik özerklik, Kürtlerin demokratik ulus kimliğine dönüşümünün temel aracıdır.
KCK’nin karar alma organı Kongra Gel, merkezi günlük yürütme mekanizması ise KCK Yürütme Konseyidir.
Öcalan’a göre KCK
Abdullah Öcalan KCK’yi “devlet içermeyen demokratik ulus örgütlenmesinin çatı örgütü” olarak tanımlamaktadır. (5 ocak 2005) Örgütlenmenin piramidal bir yapıya dayandığını belirten Öcalan, KCK sisteminin İran, Türkiye, Suriye ve Irak’taki Kürt yapılarını demokratik federasyonlar üzerinden ortaklaştırmayı ve bu federasyonları da üst bir konfederal yapıya dönüştürmeyi hedeflediğini ifade etmektedir. Öcalan’a göre bu sistem, mevcut siyasi sınırları esas almamakla birlikte onlarla doğrudan bir çatışma içine de girmez. Üniter devlet yapısına karşı pozisyon almaz; ancak kendi bayrağı gibi sembollerle farklı bir kimlik de oluşturur. (5 ocak 2005)
KCK bu haliyle devam edemez
Sonuç olarak, PKK günümüzde KCK sistemi içinde ideolojik alana bağlı düşünsel bir alt bileşen olarak konumlandırılmıştır. Evet, PKK sistemin ideolojik aklı ve stratejik merkezidir; ancak bu, onun sistemin üstünde konumlandığı anlamına gelmez. PKK, KCK’nin üzerinde değil, onun içerisinde yeniden yapılandırılmıştır. Dolayısıyla, “KCK üst çatı değildir, PKK asıl merkezdir” yönündeki görüşler yapısal ve teorik açıdan geçerliliğe sahip değildir.
Ayrıca, PKK’nin resmen lağvedilmiş olması KCK sisteminin de otomatik olarak sona erdiği anlamına gelmez. Ancak Türkiye’de silah bırakılmış olması ve PKK’nin KCK sistemindeki rolünün fiilen sona ermesi, KCK’nin mevcut haliyle işlevini sürdüremeyeceğini ortaya koymaktadır. Bu bağlamda hem Kandil’de hem de İmralı’da KCK sisteminin yeniden yapılandırılmasına dönük tartışmalar yaşanması muhtemeldir. Aksi takdirde, Türkiye’de silah bırakan ancak Suriye ve İran’da silahlı varlığını sürdüren asimetrik bir KCK yapısı ortaya çıkacaktır. Bu tür bir durumun liderliğinin ise hâlen İmralı’da bulunan Öcalan tarafından yürütülmesi, hem Türkiye açısından hem de bölge düzeyinde ciddi siyasal ve stratejik sonuçlar doğurabilir.

Yorum Yazın