MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

İran-İsrail Savaşı gölgesinde Şii ekseni ve yeni Sünni ittifak arayışları

Ana SayfaDiş Poli̇ti̇kaİran-İsrail Savaşı gölgesinde Şii ekseni ve yeni Sünni ittifak arayışları
İran-İsrail Savaşı gölgesinde Şii ekseni ve yeni Sünni ittifak arayışları

Suriye’de radikal cihatçı unsurların palazlanmaması veya Hamas’ın güç kazanmaması gibi konularda, İsrail ile Türkiye’nin çıkarları tamamen zıt olmayabilir. Ankara da uluslararası meşruiyetini korumak için İsrail’e karşı doğrudan çatışmacı bir tutumdan kaçınabilir.

22 Haziran, 2025, Pazar 06:30
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Burak Can Çelik
Burak Can Çelik

Ortadoğu’nun yakın geleceğinde, belki de ilk kez, ne tamamen İran hegemonyasının ne de kontrolsüz bir Sünni ittifakın tek başına belirleyici olamayacağı, çok taraflı ve kırılgan bir denge ortaya çıkabilir. Türkiye’nin atacağı adımlar, bu dengenin savaş sonrası nasıl şekilleneceğinde kilit rol oynayacak. Yeni oluşacak eksenlerin bölgeye barış ve istikrar mı yoksa yeni rekabet ve gerilim dalgaları mı getireceğini ise zaman gösterecek.

İran-İsrail Çatışması ve Şii Ekseni’nin Zayıflaması

İran ile İsrail arasında günlerdir süren doğrudan çatışma, bölgedeki güç dengelerini sarsmaya başladı. İsrail’in İran’daki nükleer ve askeri hedeflere yönelik ani ve yoğun saldırıları, Tahran yönetimini büyük bir şaşkınlığa uğrattı; üst düzey komutanlar ve nükleer bilim insanları hedef alındı, kritik tesisler vuruldu. İran misilleme olarak İsrail şehirlerine balistik füzeler fırlatarak karşılık verdi – örneğin Beerşeba’da bir hastane çevresine isabet eden saldırılar sivil yaralanmalara yol açtı. Sekiz gündür fiilen süren bu savaş, İran’ı uzun zamandır bölgedeki nüfuzunu ayakta tutan “Şii ekseni”nin bekası konusunda zorlamaya başladı.

“Şii ekseni” olarak adlandırılan yapı, İran’ın Irak, Suriye, Lübnan (Hizbullah) ve Yemen gibi coğrafyalardaki Şii milis grupları ve müttefik rejimleri destekleyerek oluşturduğu etki alanını ifade ediyor. Şimdi bu eksen çok cepheli bir baskı altında. İsrail Savunma Bakanı’nın Hizbullah’ı çatışmaya karışmaması yönünde açıkça tehdit etmesi, Lübnan cephesindeki İran etkisinin de caydırılmaya çalışıldığına işaret ediyor. Üstelik Suriye’de yıllardır iktidarda olan Esad rejiminin devrilmesi, İran’ın bölgede kritik bir dayanağını kaybetmesi anlamına geliyor. 

Nitekim ABD’nin Ankara Büyükelçisi adayı Tom Barrack, “Beşşar Esed'in devrilmesiyle hem ABD hem Türkiye hem de İsrail için yeni bir alan açıldı; İran’a yakın bir ismin devreden çıkması bu üç ülke için de iyi bir gelişme” diyerek Şam’daki değişimin stratejik önemini vurguladı. İran’ın uzunca bir süredir inşa ettiği “direniş ekseni” bu son gelişmelerle birlikte zayıflarken, bölgedeki güç boşluğunun kim tarafından ve nasıl doldurulacağı sorusu gündeme geliyor.

Türkiye’nin Neo-Osmanlıcı Sünni Eksen Arayışı

Ankara, oluşan güç boşluğunu kendi lehine doldurmaya istekli aktörlerin başında geliyor. İsrail basınında yer alan bazı analizlerde, Türkiye’nin Suriye’de yaşanan son gelişmeleri – özellikle İsrail’in Şii eksene yönelik saldırılarının yarattığı boşluğu – bir fırsat olarak gördüğüöne sürülüyor. Bu yorumlara göre Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki Türkiye, “neo-Osmanlıcı” bir vizyonla hareket ederek bölgedeki Sünni unsurları kendi etrafında toplamaya çalışıyor. Nitekim yakın zamanda Jerusalem Post’ta yayımlanan bir değerlendirme, İran öncülüğündeki Şii hilaline karşı, Erdoğan’ın liderliğinde ve Katar’ın desteğiyle bir Sünni eksenin şekillendiğine dikkat çekti. Bu analiz, her iki eksenin de nüfuz mücadelelerini ideolojik bir meşruiyet iddiasıyla (hatta “hilafet” söylemiyle) geniş bir coğrafyaya yayma hedefi taşıdığını iddia ediyor.

“Neo-Osmanlıcı” nitelikler, kabaca Türkiye’nin Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı olarak tarihi etki alanlarında yeniden aktif rol oynamasını tanımlıyor. AK Parti döneminde dış politikada gözlemlenen bu eğilim, Batı ile uyumlu fakat bölgesel nüfuzu artırmayı amaçlayan çok yönlü bir strateji olarak şekillendi. Davutoğlu’nun Stratejik Derinlik vizyonuyla da beslenen neo-Osmanlıcı yaklaşım, Soğuk Savaş sonrasının hegemon gücü ABD ile uyumlu stratejik arayışlar içinde olmayı öngörüyordu. Bugün de benzer bir şekilde, eğer Washington yönetimi İran’ın zayıflamasını fırsat bilip bölgedeki boşluğu müttefikleriyle doldurmak isterse, Türkiye’nin Sünni eksen hamlesi ABD desteğiyle ivme kazanabilir.

Türkiye’nin öncülüğünde şekillenen muhtemel Sünni eksenin bileşenleri arasında Katar öne çıkıyor; Ankara-Doha hattı son yıllarda siyasi ve ekonomik anlamda çok yakın. Ankara’nın bölgedeki diğer Sünni güçlerle de ilişkilerini onarması bu planın parçası olabilir. Gerçekten de Erdoğan hükümeti son dönemde Mısır, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri ile yıllara yayılan gerilimleri azaltarak diplomatik normalleşme adımları attı. Bu yakınlaşmalar, geçmişte farklı kamplarda yer alan Sünni aktörlerin en azından belli konularda ortak hareket etmesine zemin hazırlıyor. Örneğin Türkiye ile Mısır arasındaki buzlar erirken, Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler’e verdiği desteği dengelemek adına diplomatik dilini yumuşattığı gözlendi. Benzer şekilde, Riyad ve Abu Dabi ile ticari ve stratejik işbirlikleri geliştiriliyor. Böylece, İran’ın güç kaybettiği bir ortamda Türkiye’nin bölgesel liderliğinde bir “Sünni ittifak” tasavvuru eskiye göre daha gerçekçi hale geliyor.

Elbette bu eksenin “ABD destekli” olması kritik bir unsur. ABD, İran’ı sınırlamak adına geçmişte de Sünni Arap ülkeleriyle ortak inisiyatiflere yeşil ışık yakmıştı. Şimdi ise NATO müttefiki Türkiye’nin bölgedeki ağırlığını kullanmak, Washington açısından İran karşısında hem askeri hem enerji denkleminde avantaj sağlamak demek olabilir. Bahsi geçen Jerusalem Post analizinde, Erdoğan’ın yalnızca askeri ve diplomatik adımlarla değil, enerji alanında da bir güç merkezi kurmaya çalıştığı belirtiliyor. Türkiye’nin, dost olduğu Türk cumhuriyetleri (Azerbaycan, Orta Asya) üzerinden İran’ı devre dışı bırakacak yeni enerji güzergâhları oluşturma hedefi vurgulanıyor. ABD’nin de desteğiyle Doğu Akdeniz doğalgaz projeleri ya da Hazar petrollerinin Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması gibi hamleler, bu ekseni ekonomik olarak da güçlendirebilir. Ancak analizler, İsrail-Suudi Arabistan-ABD ekseninde planlanan alternatif enerji işbirliklerinin, Türkiye’nin bölgedeki önemini azaltabileceği konusunda uyarıyor. Yani eğer Washington, İran’ı dengeleme stratejisinde Türkiye’ye fazla alan açarsa, İsrail ve geleneksel Arap ortakları bundan rahatsız olabilir ve kendi eksenlerini kurmaya çalışabilirler.

Türkiye’nin Diplomatik Konumu ve ABD ile İlişkiler

Türkiye, son birkaç yılda izlediği dengeli diplomasi sayesinde bugün, bölgesel satranç tahtasında merkezî bir konuma yerleşmiş durumda. Bir yandan Rusya-Ukrayna Savaşı’nda arabuluculuk yaparak ve Montrö Sözleşmesi’nin sağladığı yetkilerle Karadeniz’de denge unsuru olarak uluslararası arenada puan topladı. Diğer yandan, Orta Doğu’da “değerli yalnızlık” dönemini geride bırakıp komşularıyla barışarak hareket alanını genişletti. Suudi Arabistan ve BAE ile karşılıklı yatırımlar ve ziyaretler başladı; Mısır ile diplomatik temsil düzeyi yükseltildi; İsrail ile yıllar sonra büyükelçiler yeniden atandı. Bu çok yönlü açılımlar, Ankara’nın “Avrupa, Asya ve Orta Doğu'nun en stratejik kavşağında yer alan değerli NATO ortağı” olarak önemini tekrar hatırlattı.

2025 başında ABD’de yönetim değişikliğiyle ikili ilişkilerde belirgin bir ısınma gözleniyor. Washington’da Türkiye’nin stratejik rolüne vurgu yapan açıklamalar arttı. Büyükelçi adayı Barrack, Türkiye’nin NATO’ya katkılarının “saymakla bitmeyeceğini” ifade ederken, 100 milyar dolarlık ticaret hacmi hedefi gibi pozitif gündemlerden söz etti. Bu, önceki yıllarda S-400 krizi ve yaptırımlar nedeniyle gerilen ilişkilerin yeniden rayına oturtulabileceğinin sinyalini veriyor. Özellikle İran’la çatışmanın patlak vermesi, ABD için Türkiye’yi tekrar vazgeçilmez kılmış durumda. Ankara’nın İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerindeki kontrolü, İran ile olası bir deniz yoluyla güç mücadelesinde kilit önem taşıyor. Ayrıca İncirlik Üssü ve diğer kolaylıklar, ABD’nin bölgedeki operasyonel kapasitesi açısından kritik. Dolayısıyla Washington, İran’ı dengeleme politikasında Türkiye’yi “bölgesinde çok önemli bir ülke” ve işbirliği yapılması gereken bir ortak olarak konumlandırıyor.

Bununla birlikte, ABD desteğinin koşulsuz olması beklenmemeli. Washington, İran’ı zayıflatmak isterken yeni bir istikrarsızlık kaynağı oluşmasını arzu etmeyecektir. Ulusal çıkarları gereği ABD, Türkiye’nin Sünni eksen hamlesini desteklerken İsrail’in güvenlik endişelerini de dikkate almak zorunda. Nitekim bazı Batılı analizlerde, “ABD, İran-Şii bloğunun yerine geçebilecek bir Türk-Sünni bloğun yeni sorunlara yol açmasını engellemelidir” şeklinde uyarılar yer alıyor. Bu dengeyi tutturmak kolay olmayacak: Ankara, bölgesel liderlik iddiasıyla öne çıkarken Washington onun çok fazla güçlenip bağımsız bir yörüngeye girmemesine dikkat edecektir. Ancak şu an için iki ülkenin çıkarları önemli ölçüde örtüşüyor: İran’ın nüfuzunu geriletmek, Suriye’de radikal unsurların önünü kesmek ve enerji yollarını güvenceye almak başlıklarında Ankara ile Washington aynı sayfada görünüyor.

Suriye’de radikal cihatçı unsurların palazlanmaması veya Hamas’ın güç kazanmaması gibi konularda, İsrail ile Türkiye’nin çıkarları tamamen zıt olmayabilir. Ankara da uluslararası meşruiyetini korumak için İsrail’e karşı doğrudan çatışmacı bir tutumdan kaçınabilir.

İsrail Açısından Sünni Eksen: Tehditler ve Fırsatlar

İran’ın Şii eksenine yıllardır maruz kalan İsrail için, Tahran’ın zayıflaması elbette stratejik bir kazanç. Ne var ki bu boşluğun Türkiye öncülüğünde bir Sünni eksen tarafından doldurulması, Tel Aviv’de rahatlama yerine temkinli bir alarma yol açmış durumda. İsrailli siyasetçilerin perspektifinden bakıldığında, Erdoğan liderliğindeki Türkiye son dönemde İsrail karşıtı söylemini tırmandırdı ve İslam dünyasına “İsrail’e karşı birleşme” çağrısı yaptı. Özellikle 2023 sonundaki Gazze savaşı sonrasında Erdoğan’ın “İsrail’in devlet terörünü durdurmanın tek yolu Müslüman ülkelerin ortak cephe kurmasıdır” sözleri, Jerusalem’de Türkiye’nin niyetine dair soru işaretleri yarattı. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu çıkışları sonrasında, İsrail Dışişleri Bakanı, Türkiye’nin NATO’dan çıkartılmasının bile düşünülmesi gerektiğini dile getirdi. Bu ölçüde sert tepki, Ankara’nın oluşturabileceği Sünni ittifakın İsrail tarafından ne denli tehditkâr algılandığını ortaya koyuyor.

İsrail, olası bir Türkiye-ledli Sünni eksenin kendi etrafında örmeye çalıştığı bölgesel diplomatik ağı zedelemesinden endişeli. Son yıllarda İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn gibi Sünni Arap ülkeleriyle Abraham Mutabakatları sayesinde diplomatik ilişkiler kurmuş ve Suudi Arabistan ile de benzeri bir yakınlaşmanın zemini aranmıştı. İsrailli yetkililer, Erdoğan’ın girişimlerinin tam da bu normalleşme sürecini sekteye uğratmayı hedeflediğini düşünüyor. Onlara göre Ankara, İran’ın Şii ekseniyle askeri olarak mücadele ederken, siyasi düzlemde de Sünni dünyayı İsrail’den uzak tutarak Tel Aviv’i yalnızlaştırmaya çalışıyor. Nitekim Erdoğan’ın Müslüman Kardeşler ideolojisine yakın duruşu, İsrail açısından bölgedeki dost rejimleri (Mısır, Ürdün, Körfez) tehdit eden bir faktör olarak görülüyor. Tel Aviv’den yükselen yorumlar, Erdoğan’ın attığı adımları “İran’ın İsrail’e karşı yürüttüğü mücadelenin Sünni versiyonu”şeklinde tanımlayarak iki cephede birden sıkışma algısını yansıtıyor.

Buna karşın, İran’ın nüfuzunun gerilemesi ve olası bir Sünni eksen ile dengelenmesi İsrail’e bazı fırsatlar da sunabilir. Öncelikle, Suriye’de İran destekli milislerin zayıflaması İsrail’in kuzey cephesindeki doğrudan tehditleri azaltabilir. Eğer Türkiye’nin liderlik ettiği gruplar Suriye’de istikrar sağlayabilirse – ki bu hala belirsiz – Hizbullah ve benzeri Şii milislerin hareket alanı daralacaktır. Ayrıca Türkiye’nin NATO üyesi olması ve ABD ile koordineli hareket etmesi, kontrolsüz bir kaos yerine dizginlenebilir bir güç dengesi oluşturabilir. İsrail, perde arkasında Türkiye ile doğrudan olmasa da ABD üzerinden koordinasyon sağlayarak en azından kırmızı çizgilerinin gözetilmesini isteyecektir. Örneğin Suriye’de radikal cihatçı unsurların palazlanmaması veya Hamas’ın güç kazanmaması gibi konularda, İsrail ile Türkiye’nin çıkarları tamamen zıt olmayabilir. Ankara da uluslararası meşruiyetini korumak için İsrail’e karşı doğrudan çatışmacı bir tutumdan kaçınabilir.

Yine de, mevcut değerlendirmeler İsrail cephesindeki baskın görüşün temkinli olmak yönünde olduğunu gösteriyor. İsrail basınında çıkan bir yorum, Türkiye’nin Suriye’deki başarısını “yeni Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası” olarak nitelendirmiş ve NATO üyesi bir Türkiye’nin bu politikalarının İsrail için büyük bir tehdit oluşturduğunu vurgulamıştır. Bu analiz, İsrail’in ABD ile yakın diplomatik çalışma yürüterek hem İran’ın bölgedeki hamlelerine hem de Erdoğan liderliğindeki Sünni eksene karşı dikkatli olması gerektiğini öne sürüyor. Dolayısıyla İsrail, bir yandan İran’ı zayıflatma stratejisinde Türkiye ve Sünni devletlerle örtük bir çıkar ortaklığı yaşarken, diğer yandan bu yeni eksenin kendi aleyhine dönmemesi için tedbirlerini almaya çalışacaktır. Büyük olasılıkla Tel Aviv, Suudi Arabistan başta olmak üzere Arap dünyasındaki müttefikleriyle enerji ve güvenlik alanlarında işbirliğini derinleştirip “İsrail-S. Arabistan-ABD” üçgenini sağlam tutarak Ankara’nın nüfuzunu dengeleme arayışını sürdürecektir.

Bölgedeki Kürt faktörü, bu yeni güç mücadelesinin kritik bir alt başlığı olarak önemini koruyor. Suriye’deki Kürt oluşumu, büyük güçlerin pazarlıklarında bir koz haline gelmiş durumda ve geleceği belirsizliğe sürüklenebilir.

Sonuç

İran-İsrail savaşı Ortadoğu’da jeopolitik fay hatlarını yeniden harekete geçirmiş durumda. İran’ın yıllardır genişletmeye çalıştığı Şii eksen, hem askeri darbelerle hem de Suriye’deki rejim değişikliğiyle sarsılırken, oluşan boşluğun nasıl doldurulacağı bölge politikalarının merkezine oturdu. Türkiye’nin öncülüğünde, neo-Osmanlıcı özellikler taşıyan ve ABD’nin desteğini alabilecek bir Sünni eksen ihtimali artık diplomatik kulislerde yüksek sesle dile getiriliyor. Ankara, tarihsel nüfuz alanlarında yeniden belirleyici güç olma hevesini saklamıyor ve son gelişmeleri kendi lehine çevirmek için fırsat kolluyor. Bu eksenin başarı şansı, Türkiye’nin farklı Sünni aktörleri (Arap devletleri, yerel gruplar) ne ölçüde bir araya getirebileceğine ve Washington’dan alacağı desteğin sürekliliğine bağlı. Amerikan yönetimi, İran’ı dengelemesi için Türkiye’ye alan açarken, olası istenmeyen sonuçlara karşı da frene basmak isteyecektir.

Bölgedeki Kürt faktörü, bu yeni güç mücadelesinin kritik bir alt başlığı olarak önemini koruyor. Suriye’deki Kürt oluşumu, büyük güçlerin pazarlıklarında bir koz haline gelmiş durumda ve geleceği belirsizliğe sürüklenebilir. İsrail ise uzun yıllardır karşı karşıya olduğu İran tehdidinin azalmasından memnun olsa bile, yükselen Sünni ekseni yakından izliyor. Ortadoğu’nun yakın geleceğinde, belki de ilk kez, ne tamamen İran hegemonyasının ne de kontrolsüz bir Sünni ittifakın tek başına belirleyici olamayacağı, çok taraflı ve kırılgan bir denge ortaya çıkabilir. Türkiye’nin atacağı adımlar, bu dengenin savaş sonrası nasıl şekilleneceğinde kilit rol oynayacak. Yeni oluşacak eksenlerin bölgeye barış ve istikrar mı yoksa yeni rekabet ve gerilim dalgaları mı getireceğini ise zaman gösterecek.

  • İsrail-İran geriliminde yeni perde: Son gelişmeler ve bölgesel yansımalar İsrail-İran geriliminde yeni perde: Son gelişmeler ve bölgesel yansımalar
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
İranİsrailSaldırıOrtadoğuŞiiSünni

Yorum Yazın

e-bülten sağ blok
Burak Can Çelik
Burak Can Çelik

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Hasan Bülent Kahraman
Hasan Bülent Kahraman 27 Mayıs 1960 Darbesine Yeni Bakışlar (2)
Yüksel Işık
Yüksel Işık Zihinsel prangalardan kurtulmak…
İlter Turan
İlter Turan Daha gidilecek çok yol var 
Fatih Öztürk
Fatih Öztürk Yeni anayasa için yol haritası: Kanada
Murat Kartalkaya
Murat Kartalkaya Savaş bir yandan,  faiz bir yandan!
Hâluk Sunat
Hâluk Sunat Biraz da demokrasi cephesini tahkim etsek
Ersin Kalaycıoğlu
Ersin Kalaycıoğlu Bir muhafazakâr fantezi: Devleti şirket gibi yönetmek
Tunay Şendal
Tunay Şendal İç cephenin tahkiminde muhalefetin önemi
Murat Aksoy
Murat Aksoy Hayali bir tehdit üzerinden dokunulmazlık arayışı mı?
Burak Can Çelik
Burak Can Çelik İran-İsrail Savaşı gölgesinde Şii ekseni ve yeni Sünni ittifak arayışları
Ayça Tekin-Koru
Ayça Tekin-Koru Doğal zeka mı, yapay zeka mı?
Reha Çamuroğlu
Reha Çamuroğlu Batı ve onun değerleri
Turgay Bozoğlu
Turgay Bozoğlu Kırık ayna
Herkül Millas
Herkül Millas Bölgesel temelde Doğu-Batı ilişkileri
Bilal Sambur
Bilal Sambur Savaş teolojisinden barış felsefesine
Mustafa Ergen
Mustafa Ergen İnovasyonun paradoksu: Tekel mi, rekabet mi?
Rabia Karakaya Polat
Rabia Karakaya Polat Belgrad Gözlemleri: Milliyetçilik, hafıza, göç ve çok katmanlı Osmanlı Mirası
M. Cem Özmen
M. Cem Özmen Nasıl mutlu olacağımızı biliyor muyuz?
Bekir Ağırsoy
Bekir Ağırsoy Beşiktaş'ta Yarım Asır: Süleyman Seba
Burcu Saltık
Burcu Saltık A Milli Kadın Voleybol Takımının yaz macerası 
SON GELİŞMELER
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
instagram gel gel
tanpınar haber altı
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı