Eleştiri, saygıyı zorunlu kılar. Cumhuriyet Halk Partisi, 100 yılı aşkın tarihi boyunca bu iki dengeyi kurabilen insanların omuzlarında yükselmiştir. Bu kurumsal yapıya, temsil ettiği değerlere ve liderlik makamına yönelik her söz, yalnızca bireylere değil; bu ülkenin siyasal geleceğine de yönelmiş olur.
Cumhuriyet Halk Partisi, hem benim gibi üyelerin hem de toplumun sağcısından solcusuna kahir ekseriyeti için sadece bir siyasi parti değil; bu ülkenin kurucu iradesini temsil eden, Cumhuriyet’in taşıyıcı kolonu olan bir kurumdur. Bu köklü yapı içinde Genel Başkanlık makamı ise yalnızca bir görevin değil, tarihsel bir sorumluluğun adıdır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten bu yana o makama gelen her genel başkan, partiyi iktidarda tutma, iktidar yapma, dönemin şartları içinde partiyi bir arada tutma, ilkeleri yaşatma ve Türkiye’nin demokratik geleceğine katkı sunma çabası göstermiştir ve göstermektedir.
Kurucu Genel Başkanımız Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ten şimdiki Genel Başkanımız Sayın Özgür Özel’e kadar tüm genel başkanlarımız bu mirasın emanetçisidir. Bu emanet doğrultusunda hareket ederler. Görevdeyken yönetici, değilken yönlendirici olurlar. Bu sorumluluklarını yerine getirirken onlara yöneltilen her söz, aslında o makama, dolayısıyla Cumhuriyet Halk Partisi’nin kurumsal hafızasına yönelmiş olur. Bunu, siyasal sosyalizasyon süreci Cumhuriyet Halk Partisi’nde başlamış ve parti terbiyesiyle yetişmiş her örgüt emekçisi bilir.
Son günlerde sosyal medyadaki siyasal tartışmaların seviyesi ne yazık ki giderek daha hoyrat ve daha ölçüsüz bir hâl aldı, almaya da devam ediyor. Özellikle önceki Genel Başkanımız Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’na karşı parti içi ve dışından yapılanlar bunun tipik bir göstergesi. Bu şimdiki Genel Başkan Özgür Özel’e yapıldığında da geçerlidir. Eleştiri adı altında hakaret, sorgulama kılıfında küçük düşürme sıradanlaştı. Bir de bunların yanına kendisine ve ailesine yönelik küfürler de eklendi. Oysa gerçek eleştiri; saygıyla yapılır, ölçüyle konuşulur. Siyasetçi de bu eleştirileri kabullenmek zorundadır. Hatta Türkiye’nin de taraf olduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, yerleşik içtihadında “siyasetçilerin, kendilerine yöneltilen eleştirilere özel kişilere kıyasla daha fazla hoşgörü göstermek zorunda olduklarını” belirtir. Ancak bu ilke, eleştiri adı altında her türlü tahkir edici, küçültücü, hakarete varan söylemin meşrulaştırılması anlamına gelmez. Kaldı ki, parti içinden bir partilinin, partinin en üst makamında oturmuş kişiye karşı kullandığı dilin, o partinin terbiyesiyle bağdaşması beklenir. Çünkü Cumhuriyet Halk Partisi’nde siyaset, salt fikir beyanı değil; seviye, erdem ve sorumluluk gerektirir.
Cumhuriyet Halk Partisi gençlik kollarında yetişmiş ve/veya parti kurullarında yer almış, örgütün içinden süzülerek gelen ve aktif görevlerde bulunmuş, yani partinin siyasal terbiyesini almış olan partililerin, genel başkanlara yönelik seviyesiz, kırıcı, hatta ahlaki sınırları zorlayan bir dil kullanmaları, sadece parti kültürüne değil, aynı zamanda kişisel olgunluk düzeyine de gölge düşürür. Bu durum, insan kalitesine ve siyasal ahlaka dair ciddi bir sorgulamayı beraberinde getirir. İktidarın yarattığı siyasal çürümenin Cumhuriyet Halk Partisi’ne de sirayet ettiğini gösterir ki esas tehlike de budur.
Unutulmamalıdır ki sadakat, eleştiriyi dışlamaz. Eleştiri, saygıyı zorunlu kılar. Cumhuriyet Halk Partisi, 100 yılı aşkın tarihi boyunca bu iki dengeyi kurabilen insanların omuzlarında yükselmiştir. Bu kurumsal yapıya, temsil ettiği değerlere ve liderlik makamına yönelik her söz, yalnızca bireylere değil; bu ülkenin siyasal geleceğine de yönelmiş olur.
Cumhuriyet Halk Partisi, iktidar ortağı partiler gibi biat ve itaat partisi de değildir. Eleştiri esastır, kısıtlamalar istisnadır ve fikri tartışmalar her yönetim kademesine vardır ve fikirler yoğrularak gelir.
Parti içi siyasi çekişmenin iktidar eliyle körüklendiği şu günlerde, eleştiri yapılırken tüm bu gerçekler unutulmamalı; bağlılık belirtmenin ve sadakat göstermenin bir yöntemi olarak yapılan yorum ve paylaşımların partinin kurumsal kimliğine ve hafızasına zarar verebileceği göz ardı edilmemelidir.
Eleştiri, sadakatle çelişmez. Saygı, sorgulamayı dışlamaz. Ama her şeyin bir üslubu, bir ahlaki sınırı vardır. Cumhuriyet’i kuran, büyüten ve bugünlere getiren Cumhuriyet Halk Partisi’nin yıkılmaz bir kurum olarak kalabilmesi için en çok da bu sınırları koruması gerekir.
Kişiler değişir, fikirler değişir, makamlar devredilir. Ama Cumhuriyet Halk Partisi kalır. Dolayısıyla Cumhuriyet kalır. Onu yaşatan ise sadece ilkeler değil, o ilkelere sadakatle bağlı kalabilenler ve onların üslubu ve terbiyesidir.

Yorum Yazın