Türkiye’de Bankacılığın miladı bana göre 2017’dir. 2017’yi öncesinden ayıran gelişmenin kod adı da KGF’dir.
Kredi Garanti Fonu’nun kısaltılmış hali.
Kredi Garanti Fonu 2017’de kurulmadı ama Türkiye’de Bankacılığın ve buna bağlı olarak ülkenin kaderini değiştirmesi 2017’de bu kuruma yüklenen çok özel bir görev ile mümkün oldu.
Zamanı geriye çekip 2016 sonuna geldiğimizde Türkiye’de 2015 çifte seçimi, 15 Temmuz, 6-8 Ekim olayları yaşanmış, Kürt siyaseti hapisle tekrar tanışmıştı.
Politik gündem ekonomiyi boğmuş durumdaydı ve 2018 seçimleri yarından da yakındı.
Bankacılık sektörü bu kritik eşikte kendini sağlama almak istiyor olası riskleri yönetmeye çabalıyordu. Eşyanın tabiatı bu olmak zorundaydı.
İktidarın ise sabır eşiği o denli yüksek değildi. 2017 iyi bitmek zorundaydı ki 2018 seçimleri öncesi halkın karşısına (en azından görünüşte iyi) bir hikaye ile gidilebilsin.
Babacan’ın 2011’de uygulamaya koyduğu Makro İhtiyati önlemler dünyadaki anlamından çok farklı şeyler ifade etmekteydi.
Bankacılık çocukların deve-cüce oyunu gibi kılıktan kılığa girebiliyordu. TCMB Başkanı Erdem Başçı Makro İhtiyati politikaları sıkarak faizleri bile düşürebileceğini söylüyordu.
Nobel Ekonomi ödülünü dış güçlerin vermeme sebebi bizi kıskanmalarıydı. Yoksa işin sırrı çözülmüştü para politikası, maliye politikası boş işlerdi. Makro İhtiyatlı yuları sıktınız mı faiz de şakkadanak düşüyordu.
Bu teorik altyapı içinde KGF’yi ekonomiyi gazlamak için kullanmak çok parlak bir fikirdi. KGF önceden de kredilere garantör oluyordu ama bu tek tek her dosyanın ince ince değerlendirilmesi yeri geldiğinde teminatlara ortak olmak şeklindeydi.
2017’de bu sıkıcı perakende uygulama yerine toptan işe girildi. Bunun da kısa kod adı PGS Portföy Garanti Sistemi idi. Bankalara dediler ki “bakın sizin bizim kefaletimizle verdiğiniz kredilerin 100 lirada 7 lirasını biz size öderiz. Siz 8 batırmayın yeter. %8 NPL’e yani geri dönmeyen kredi oranına kadar o iş bizde diyordu devletin kurumu.
208 milyar TL yani o zamanın parası ile yaklaşık 80 milyar dolar kredi ekonomiye enjekte edildi.
Devlete borcunuz olsa bile verilen kredi ile önce bu borçlar kapanıyor ardından kalanla işinizi görüyordunuz.
Bankacılıkta milat tanımı da tam bu noktada devreye girmektedir. 2017’ye kadar öyle kamuya borcunu ödememiş firmaya kredi falan verilmezdi. KGF bu eşiği aştı. Artık kredi için bilançoya, teminata, bilanço performansına bakmak çok da öncelik taşımamaktaydı.
KGF’nin ekonomiye vurduğu kırbacın etkisini 2017 büyüme rakamında gördük. Büyümenin %7,5 gibi rekor seviyeye ulaşması için bu icat tam da üzerine düşeni yapmıştı.
Tabi bazı yan etkileri de oldu. Faizin artması, kurların yükselmesi gibi . Ama bu kimin umrunda.
2017 KGF’sinin sonuçları üzerinde Merkez Bankası ve Hazinenin yaptığı bir çalışmaya Türk İktisat Biliminin tartışmasız Christiano Ronaldo’su Ufuk Akçiğit’in de katkı vermesi üzerinde ayrıca durulmalı (https://www.tcmb.gov.tr/wps/wcm/connect/TR/TCMB+TR/Main+Menu/Yayinlar/Arastirma+Yayinlari/Calisma+Tebligleri/2021/21-10).
Ufuk Akçiğit ve Hazine Uzmanlarınca hazırlanan rapor makro ihtiyati politikalar manzumesi içinde yer alan ve 2007 yılında ilk kez uygulanan KGF kredilerinin etkinliğini değerlendirmek için kaleme alınmıştı.
Söz konusu çalışma kamusal kaynak ve imkanların tüm şartları zorlanarak oluşturulmuş devasa bir data seti içermekteydi. Öyle böyle değil 1 milyon firmanın verileri kamusal imkanla araştırmacıların önüne konmuştu. Bu işin altından çıksa çıksa Ufuk Hoca çıkardı.
Bu çalışma; kısaca özetlemek gerekirse KGF kredisi kullanan firmaları bu krediyi kullanmayan tüm firmalarla mukayese etmektedir.
Bu devasa data seti Hazine nezdindeki firma bilançoları kullanılarak yapılabilmiş ve yaklaşık 1 milyon firmanın verileri işlenmiştir.
Çalışmanın vardığı netice KGF kredisi kullanan kredilerin ciro artışlarının kullanmayan firmalardan fazla olduğu bulgusu ile KGF kredilerinin amaca hizmet ettiği sonucuna ulaşmaktadır. Buna karşın eleştirel gözle bakıldığında KGF kullanmayan firmaların borçluluğunun kullananlara nazaran gerilediği görülmektedir. Bir diğer ifade ile KGF kredisi kullanmayan firmalar ortalamada kullananlardan daha az kredi gelişimine hatta borçluluklarında azalmaya maruz kalmıştır. Bu söz konusu dönemde finans kuruluşlarının ağırlıklarını KGF kredilerine vermiş olmaları ile ilişkilidir.
Finansman oranlarını artıran firmaların artırmayan firmalara nazaran cirolarının artmış olması da beklenen bir gelişmedir. Buna biz Kaldıraç faktörü diyoruz. Bu yönüyle söz konusu raporun KGF kredilerinin ciro artışına yol açtığı yönündeki sonucu bir tür totoloji veya truizm gibi de değerlendirilebilir.
Öte yandan aynı çalışmada KGF kredisi kullanan firmaların özellikle küçük ölçeklilerinde NPL artışı görülmesi ise söz konusu uygulamanın yan etkilerine dair ihmal edilmemesi gereken bir husus olarak öne çıkmaktadır.
Ufuk Akçiğit’in içinde olduğu çalışmayı eleştirmem arkadaşlarımca Beşiktaş’lı Nartolla’yla Ronaldo mukayesesi olarak görülmüş sen kim Ufuk Hoca kim denmişti. Ama yukarıda saydığım hususları tabi ki bu yazı hacminde değil ama çalışmanın kamuya açık yönüyle herkesle tartışmaya hazırım.
Ekonomi profesörü değilim ama çok kredi kullanan firmaların cirolarının artacağını tahmin edecek kadar Bankacılık yaptım. Ayrıca krediyi bir tarafta basarsanız diğer tarafta sıkmak zorunda kalacağınızı bilecek kadar da sağduyu sahibiyim.
Son bir not da KGF’nin NPL’i 0,6% düşürmesine dair. Hadi bu kadar farkı önemsediniz iyi güzel de daha yeni kredi kullanmış firmalarla kimbilir son finansa ne zaman ulaşmış firmaları birbiriyle mukayese etmeseydiniz.
KGF mi? 2018 seçimlerinde işe yaradı ama sonrası malum. İrrasyonel ekonominin miladını arıyorsanız doğru yıldasınız yani 2017’de.


























Yorum Yazın