Komisyonda sorunu demokrasi adına çözülmesini isteyenlerle, ümmetin güçlenmesi adına isteyenler aynı amaçla masaya oturduklarında, bu “milliyetçilikleri-ulusalcılıkları” kendilerinden menkul zevatın asıl ideolojilerinin “ırkçılık” olduğu da daha bir görünür olacaktır.
İnsan, AKP+MHP iktidarının Kürt sorununun çözülmesi ile ilgili başlattığı sürece pek inanamıyor. İnanamıyor çünkü Kürt sorunun çözülmesi kaçınılmaz olarak var olan demokrasimizin sınırlarının genişleyeceği beklentisi üzerine kurulu. Oysa İBB’ye ve İmamoğlu’na yapılanlar da aksi yönde işler. O nedenle de toplumda geniş bir inançsızlık hakim.
Doğrusu geçenlerde Erdoğan’ın, (eşinin sonrasında ağlayarak karşıladığı) konuşmasında “Türk-Kürt-Arap” bağlamında “ümmete” yaptığı vurgu açıkça gösterdi ki Erdoğan’ın zihniyet dünyasında “demokratik” bir toplumdan çok bir “ümmet” toplumu hayali yatmakta. Kürt sorununa da bu açıdan baktığından başlayan süreci demokrasiden çok ümmetin güçlenmesi bağlamında görmekte. O nedenle de baştan söyleyelim ki bu iki bakış açısı tümüyle birbirine zıt değil.
Daha doğrusu burada sorunun çözülmesini öncelikli bir mesele olarak görürsek, bunun nasıl bir zihniyet dünyasının hayalleri ile ilgili olduğu önemini yitirir. Ama tabii ki “Komisyon”un tartışmalarında bu iki farklı görüş birbirleriyle ara ara çatışacaktır. Ama sorun çözüldüğünde, sorunun taraflarının kendilerini nasıl gördükleri o zaman açığa çıkacaktır.
Ümmetçilik, farklı kimlikler arasında Müslümanlık bağı ile oluşacak topluma işaret ederken; demokrasi, kimlikleri aşan, eşit yurttaşlık kabulüyle oluşacak ortak bir yaşam hayaline dayanır. Bu ikisi arasında tabii ki farklar vardır ama eğer toplumun yaşamında her iki görüş taraftarlarının da çözülmesi gerektiği üzerine hemfikir oldukları bir sorun varsa sakin olup sorunun çözülmesi üzerine odaklanmak gerektiği ortada.
O nedenle de kurulmuş olan ve bugün ilk toplantısını yapacak olan Komisyonu bu açıdan değerlendirmekte yarar vardır.
Ben de kimi “milliyetçi-ulusalcı” siyasetçilerin önerdiği gibi komisyon görüşmelerinin TRT’den canlı yayınlanmasını öneren yazılar yazdım. Bunun bir nedeni, beş yıl boyunca görev yaptığım “Plan ve Bütçe Komisyonu”’ndaki tartışmalarımızın canlı yayınlanması arzularımızın sürekli olarak AKP’li çoğunluk tarafından reddedilmiş olmasıyla ilgiliydi. Biz istiyorduk ki bütün Türkiye kimin yoksuldan yana, kimin emekliden yana, kimin emekçiden yana, kimin demokrasiden yana olduğunu bu tartışmalardan görsün.
Şimdi, bu bazı “milliyetçi-ulusalcı” siyasetçilerin canlı yayın önerilerinin arkasında DEM Partinin neleri ve kimleri savunduğunu “Türk Milleti” görsün diyerek, DEM partinin milletten kaçırdığı konular varmış gibi bir intiba yaratmayı, karanlık fıtratlarının bir gereği olarak değerlendirdiler. Oysa, bu Komisyonun yapacağı tartışmaları asıl “Türk Milleti” adına konuşup da uzun yıllar Kürtlere, solculara ve demokratlara etmediklerini bırakmayan “Beyaz Toroslar’dan, köy yakmalara, faili meçhullere” kadar birçok konuyu “Türk Millet’inden” saklayanların ipliğini pazara çıkarmak böylelikle mümkün olabilirdi.
Ama dedim ya, belki de hepsinden daha önemlisi sorunun çözümüdür. Bu nedenle de bu komisyonda sorunu demokrasi adına çözülmesini isteyenlerle, ümmetin güçlenmesi adına isteyenler aynı amaçla masaya oturduklarında, bu “milliyetçilikleri-ulusalcılıkları” kendilerinden menkul zevatın asıl ideolojilerinin “ırkçılık” olduğu da daha bir görünür olacaktır.
Farklı kimliklere bölünmüş toplumlarda demokrasinin de sorunları olduğu ortada. Herkesi yalnızca soyut bir “vatandaş” kavramının içine oturtmak da soyut bir “ümmet” içine oturtmak da benzer sorunlara gebe. Onun için Öcalan’ın “Demokratik konfederalizm” konusuna yakından bakmak gerek. Bu tartışmalardan fırsat bulursak bu konuya da girmek istiyorum.
İlerde…

Yorum Yazın