MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

CHP üzerinden narsisizm, haset ve politik liderlik

ANA SAYFASİYASETCHP üzerinden narsisizm, haset ve politik liderlik
CHP üzerinden narsisizm, haset ve politik liderlik

Narsisizm ve haset bireysel haller gibi görünse de politik alanda kurumsal ve toplumsal sonuçlara sahiptir. CHP örneğinde bu dinamiklerin, parti içi yenilenmeyi zorlaştırdığı, muhalefeti bölerek otokratik iktidarın işine yaradığını görüyoruz. Başkalarının değerini kabul etmek yerine onları küçümsemek, aslında yalnızca bireysel bir “onur mücadelesi” değil, kolektif olarak ödenen bir bedeldir.

17 Eylül, 2025, Çarşamba 00:23
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Murat Paker
Murat Paker
yazı içi reklam

Özet

Bu makale, narsisizm ve haset arasındaki ilişkiyi ilişkisel psikanaliz perspektifinden ele almakta ve Türkiye siyasetindeki güncel bir örneğe, CHP içindeki liderlik değişimlerine uygulamaktadır. Narsisizm, bireyin kendi değerini korumak için ötekiler tarafından tanınmaya duyduğu ihtiyaçla ilişkili kırılgan bir yapı olarak, haset ise ötekinin başarısına tahammül edememe duygusu olarak tanımlanır. İlişkisel psikanaliz bu iki olguyu yalnızca bireyin içsel çatışmaları değil, özneler-arası alanda sürekli yeniden üretilen dinamikler olarak görür. Makalede, Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin’in liderlik/konum kayıpları sonrasında yaşadıkları narsisistik kırılganlık ve haset duygularının, partinin yenilenme sürecine ve muhalefetin gücüne nasıl zarar verdiği incelenmektedir. Buna karşılık, J. Benjamin’in “üçüncü alan (thirdness)” kavramı ışığında, bireysel kırılganlıkların ve hasedin, CHP’nin yeni liderliği etrafında şekillenen kolektif gurur ve toplumsal umut içinde dönüştürülme imkânı tartışılmaktadır. Sonuç olarak, işlenmeyen/sindirilemeyen narsisizm–haset döngüsü demokratik muhalefeti zayıflatırken, üçüncü ilişkisel alanın inşası, muhalefetin güçlenmesi için kritik bir yol sunmaktadır.

xxx

Giriş

Siyaset yalnızca programlar, projeler ve kadrolar mücadelesi değil, aynı zamanda duyguların da arenasıdır. Liderlik, tanınma ve değer görme ihtiyacının en yoğun biçimde yaşandığı alanlardan biridir. Bu yüzden liderlik kaybı, çoğu zaman yalnızca politik bir başarısızlık değil, aynı zamanda derin bir narsisistik yara anlamına gelir. Bu yara, çoğu kez haset duygusunu tetikler: yerimize geçenlerin başarılarını görmek, onların halk nezdinde değer kazandığını izlemek, kişisel olarak dayanılmaz bir deneyime dönüşebilir.

Psikanalitik literatür, bu dinamikleri uzun süredir tartışıyor. Heinz Kohut (1971, 1977) narsisizmi benliğin gelişimsel ihtiyaçlarının karşılanmaması üzerinden anlamış, Otto Kernberg (1975) ise saldırganlık ve patoloji boyutlarını vurgulamıştır. Melanie Klein (1957/1975) hasedi, “iyi nesne”ye duyulan hem hayranlık hem de onu bozma isteği olarak tanımlamıştır. Daha güncel ilişkisel psikanaliz ise (Mitchell, 1988; Benjamin, 2004), narsisizm ve hasedi yalnızca bireyin iç dünyasına ait fenomenler olarak değil, ilişkisel alanın ortak üretimleri olarak yorumlar.

Türkiye siyasetinde son yıllarda yaşanan gelişmeler, bu çerçevenin canlı örneklerini sunuyor. Özellikle CHP’de Kemal Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin’in konumları, narsisizm–haset döngüsünün politik alandaki tezahürlerini anlamak açısından öğretici.

Narsisizm: Tanınma İhtiyacı ve Kırılganlık

Narsisizm çoğu zaman yanlış bir şekilde yalnızca “kendini beğenme” olarak algılanır. Oysa psikanalitik açıdan narsisizm, kişinin kendi değerini korumak için ötekilerin aynalamasına ve onayına duyduğu ihtiyaçla ilgilidir. Kohut’un (1971) belirttiği gibi, hepimizin “ayna nesnesi”ne ihtiyacı vardır: başarılarımızı, kimliğimizi, varoluşumuzu onaylayan bir öteki. Bu ihtiyaç yeterince karşılanmadığında kırılgan narsisizm ortaya çıkar.

Siyasette liderlik tam da bu tanınma ihtiyacının merkezindedir. Bir lider, yalnızca kendi partisi tarafından değil, kamuoyu, medya ve hatta rakipleri tarafından bile sürekli değerlendirilir. Dolayısıyla liderliği kaybetmek, yalnızca politik bir yenilgi değil, aynı zamanda kimliğin merkezinde derin bir tanınma kaybıdır.

Haset: Başkasının Başarısına Tahammülsüzlük

Haset, kıskançlıktan farklıdır. Kıskançlıkta üçüncü bir kişiden dolayı kaybetme korkusu vardır; hasette ise doğrudan ötekine yönelen bir tahammülsüzlük söz konusudur. Klein’ın (1957/1975) tanımıyla haset, başkasında olanı bozma, yok etme arzusunu içerir. Jessica Benjamin (2004) ise hasedi, tanınma ilişkisindeki asimetrilerin sonucu olarak görür: öteki fazlasıyla değer gördüğünde, ben değersizleşmiş hissederim ve bu bana dayanılmaz gelir. Kıskançlık, “onda var, bende yok, bende de olsun/olmalı” ise, haset “onda var, bende yok, onda da olmasın/olmamalı” şeklinde özetlenebilir.

Politik alanda, haset özellikle “yerine geçenlerin” [haleflerin] (veya yerine geçme ihtimali epeyce yüksek görünenlerin) başarısıyla tetiklenir. Yeni liderin halkla daha iyi iletişim kurması, daha enerjik görünmesi ya da daha çok destek toplaması, eski lider için dayanılmaz bir kıyaslama deneyimi haline gelir.

Narsisizm–Haset Döngüsü

Narsisizm ve haset birbirini besleyen bir döngü oluşturur:

  1. Liderliğini kaybeden kişi, tanınma ihtiyacının karşılanmamasıyla narsisistik kırılganlık yaşar.
  2. Yeni liderlerin başarısı, bu kırılganlığı haset duygusuna dönüştürür.
  3. Haset karşısında geliştirilen savunular –küçümseme, değersizleştirme, ötekini çeşitli gerekçelerle suçlama– ilişkileri bozar.
  4. Bu bozulma, hem bireysel hem kurumsal düzeyde daha fazla yalnızlaşmaya ve değersizleşmeye yol açar.

İlişkisel psikanaliz bu döngüyü yalnızca bireyin iç çatışması olarak değil, özneler-arası bir ortak üretim olarak ele alır (Stolorow, Brandchaft & Atwood, 1987). Bu dinamik sadece eski liderin içinde değil, yeni liderlerin tutumları, parti kültürü ve kamuoyu tarafından da sürekli yeniden üretilir.

Türkiye Örneği: CHP’de Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin

Bu çerçeveyi Türkiye’deki güncel siyasete uyguladığımızda tablo netleşiyor:

  • Kemal Kılıçdaroğlu: Uzun yıllar CHP’nin lideri oldu, partinin kimliğiyle özdeşleşti. Erdoğan karşısında çok sayıda yenilgi almış olmasına rağmen partinin başında kalmayı ve son yıllarında partiyi kısmen değiştirerek kimi başarılar elde etmeyi bildi. Ancak 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde kaybedilen fırsatlar sonrası liderliği zedelendi ve genel kongrede belli ki hiç beklemediği bir şekilde parti başkanlığını kaybetti. Yerine geçen Özgür Özel ve özellikle Ekrem İmamoğlu gibi isimler hem halkla iletişimde hem de enerjik liderlikte daha başarılı göründüler. Bu başarılar, Kılıçdaroğlu açısından narsisistik kırılganlığı tetikledi. Haset duygusu, kongrede komplo ile düşürüldüğüne inanma, yeni kadroları küçümseme ve kimi durumlarda iktidarın söylemine yakınlaşma gibi savunularla dışa vuruldu. Kılıçdaroğlu, elinde birçok fırsat olmasına rağmen, mevcut durumun iktidar tarafından istismar edilmesini engelleyecek açık bir tutum almamakta ısrar etti. Hatta avukatı aracılığıyla “partim zarar görmesin diye konuşmuyorum” mealinde bir açıklama yaparak, konuşursa nasıl konuşacağını bütün açıklığıyla ortaya koymuş oldu.
  • Gürsel Tekin: CHP’nin eski “ağır abilerinden” biri olarak uzun süre etkin oldu, partinin ikinci adamlığına kadar yükseldi. Ancak son yıllarda parti içinde daha genç ve dinamik kadroların öne çıkmasıyla etkisi azaldı ve en son Kadıköy Belediye başkan adayı bile olamadı. Bu kayıp, narsisistik yaralanmayı tetikledi. Yerine geçenlere duyulan haset, partinin dışında konumlanma ve hatta iktidara yanaşma eğilimiyle kendini gösterdi.[1] En son hamlesiyle hayatının büyük bölümünü geçirmiş olduğu partisinin İstanbul İl Başkanlığı’na iktidarın yargı ve polis üzerinden gerçekleştirdiği taarruzda bir piyon olmayı bile içine sindirebildi.

Bu örnekler, narsisizm–haset döngüsünün siyasette nasıl somut sonuçlar yarattığını ortaya koyuyor: işlenmeyen/sindirilemeyen narsisistik yaralanma, sadece bireysel bir mesele değil, muhalefetin bütünlüğünü ve demokratik dönüşüm potansiyelini de zedeliyor, faşizanlaşma yolunda epeyce mesafe almış ama aynı zamanda toplumsal desteğinde ciddi aşınma yaşayan iktidara da fiili aparat hizmeti sunarak hamle üstünlüğü fırsatı veriyor. Aynı zamanda bu örneklerde narsisizm-haset döngüsüne kapılmış bireylerin muhakeme ve vicdan kapasitelerinde nasıl bir aşınma olabildiğini de görmüş oluyoruz. Buna benzer dinamiklere irili ufaklı halleriyle sosyal medya çağında linç-iptal eylemlerinde de sık sık rastlıyoruz.

Kolektif Gurur ve Üçüncü İlişkisel Alan Olasılığı

İlişkisel psikanaliz, birey ile öteki arasındaki dinamikleri yalnızca ikili düzeyde ele almakla kalmaz; aynı zamanda bu ikilinin ötesine geçen bir “üçüncü alan” (thirdness) fikrini öne çıkarır. Jessica Benjamin (2004), bu kavramla özneler-arası ilişkilerde oluşabilecek yeni bir ortak konumdan söz eder: iki tarafın kendi bireysel arzularını, kırılganlıklarını ve hasetlerini aşarak, daha geniş ve ortak bir anlam alanına bağlanabilmesi.

Kılıçdaroğlu ve Gürsel Tekin örneğinde bu olasılık açıkça görünmektedir. Eğer kendi narsisistik kırılganlıklarına gömülmek yerine, yeni CHP liderliğinin toplumda yarattığı sempatiyi ve muhalif kesimlerde doğan kolektif umut duygusunu fark edebilselerdi, bu ortak alanı inşa edebilirlerdi. Bu durumda bireysel haset, kolektif bir gurur duygusu içinde eriyebilirdi.

Böylesi bir üçüncül alan, yalnızca kişisel hasedin teskin edilmesi değil, aynı zamanda politik olarak da verimli olurdu: çünkü kişisel kaybın yerine, muhalefetin bütününü güçlendiren bir ortak kazanımın parçası olma deneyimi geçebilirdi. Ogden’in (1994) “analitik üçüncülük” kavramıyla açıkladığı gibi, bu üçüncül alan, “ben” ile “sen” arasındaki güç savaşını aşarak “biz”i mümkün kılar.

Dolayısıyla Kılıçdaroğlu ve Tekin, yeni liderliğin başarısını tehdit olarak değil, ortak bir zaferin zemini olarak görebilselerdi, kendi narsisistik kırılganlıkları da farklı bir şekilde dönüştürülebilirdi. İlişkisel psikanaliz açısından burada mesele, bireysel hasedin üstünü örtmek değil, onu daha geniş bir ortaklık duygusu içinde dönüştürmektir. Bu da hem bireysel düzeyde onarıcı hem de kolektif düzeyde politik olarak güçlendirici olurdu (Benjamin, 1988, 2004; Stolorow, Brandchaft & Atwood, 1987).

Sonuç

Narsisizm ve haset bireysel haller gibi görünse de politik alanda kurumsal ve toplumsal sonuçlara sahiptir. CHP örneğinde bu dinamiklerin, parti içi yenilenmeyi zorlaştırdığı, muhalefeti bölerek otokratik iktidarın işine yaradığını görüyoruz. Başkalarının değerini kabul etmek yerine onları küçümsemek, aslında yalnızca bireysel bir “onur mücadelesi” değil, kolektif olarak ödenen bir bedeldir.

Narsisizm–haset döngüsü, yalnızca psikolojik bir süreç değil, kurumsal yenilenme kapasitesini belirleyen politik bir dinamik olarak da karşımıza çıkıyor. CHP örneğinde görüldüğü üzere, kaybı sindiremeyen figürlerin hasetle verdikleri tepkiler, yalnızca kendi değerlerini değil, temsil etme iddiasında oldukları demokratik muhalefeti de zayıflatıyor. Buna karşılık, üçüncü bir ilişkisel alanın imkânı –yani bireysel kırılganlıkların kolektif gurur içinde eritilmesi– muhalefetin daha da güçlenmesinin anahtarı olabilir(di).

 

[1] Gürsel Tekin örneğinde “karanlık servetini kaybettirme tehditleri-şantajlarından” da bahsediliyor. Benim işim olmadığı için oralara hiç girmiyorum.

 

Kaynakça

·  Benjamin, J. (1988). The bonds of love: Psychoanalysis, feminism, and the problem of domination. New York, NY: Pantheon Books.

·  Benjamin, J. (2004). Beyond doer and done to: An intersubjective view of thirdness. Psychoanalytic Quarterly, 73(1), 5–46.

·  Greenberg, J. R., & Mitchell, S. A. (1983). Object relations in psychoanalytic theory. Cambridge, MA: Harvard University Press.

·  Kernberg, O. F. (1975). Borderline conditions and pathological narcissism. New York, NY: Jason Aronson. [Türkçe çevirisi (1999):Sınır durumlar ve patolojik narsisizm (M. Atakay, Çev.). İstanbul: Metis Yayınları.

·  Klein, M. (1975). Envy and gratitude and other works 1946–1963 (The Writings of Melanie Klein, Vol. 3). London: The Hogarth Press & The Institute of Psycho-Analysis. [Türkçe çevirisi (1999):Haset ve şükran. İstanbul: Metis Yayınları].

·  Kohut, H. (1971). The analysis of the self: A systematic approach to the psychoanalytic treatment of narcissistic personality disorders. New York, NY: International Universities Press. [Türkçe çevirisi (1998):Kendiliğin çözümlenmesi (Çev. İ. Yağcı). İstanbul: Metis Yayınları].

·  Kohut, H. (1977). The restoration of the self. New York, NY: International Universities Press. [Türkçe çevirisi (1998):  Kendiliğin yeniden yapılanması (Çev. İ. Yağcı). İstanbul: Metis Yayınları].

·  Mitchell, S. A. (1988). Relational concepts in psychoanalysis: An integration. Cambridge, MA: Harvard University Press. [Türkçe çevirisi (2009): Mitchell, S. A. Psikanalizde ilişkisel kavramlar: Bir bütünleşme (G. Şentürk ve İ. Anlı). İstanbul: İstanbul Bilgi Üniversitesi Yayınları].

·  Ogden, T. H. (1994). The analytic third: Working with intersubjective clinical facts. International Journal of Psycho-Analysis, 75(1), 3–19.

·  Stolorow, R. D., Brandchaft, B., & Atwood, G. E. (1987). Psychoanalytic treatment: An intersubjective approach. Hillsdale, NJ: The Analytic Press. [Türkçe çevirisi (2013): Stolorow, R. D., Brandchaft, B., & Atwood, G. E. Psikanalitik tedavi: Öznelerarası bir yaklaşım (Ö. Gelbal, Çev.). İstanbul: Psikoterapi Enstitüsü Yayınları].

www.muratpaker.com

www.psikopolitik.com


 

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Murat Paker
Murat Paker

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Armağan Öztürk
Armağan Öztürk Terörist İsrail Türkiye’ye saldırabilir mi?
Murat Paker
Murat Paker CHP üzerinden narsisizm, haset ve politik liderlik
Başak Yağmur Eray
Başak Yağmur Eray Biz ne yaşıyoruz, biz ne yapıyoruz?
Kübra Evliyaoğlu
Kübra Evliyaoğlu Gösteri toplumu: Yaşamı geri alabilir miyiz?
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz CHP’nin direniş maratonu ve Türkiye’nin yol ayrımı
Erol Katırcıoğlu
Erol Katırcıoğlu Parti değiştiren başkan, başkanlığı da bırakmalıdır!
Murat Aksoy
Murat Aksoy CHP yönetiminin hiç mi suçu yok?
Hasan Çetin
Hasan Çetin Bunsen Komite Raporu: David Koridoru ve Suriye’de Adem-i Merkeziyet
Sema Erder
Sema Erder Yolsuzluktan isyana: Devlet-Toplum ilişkilerinde meşruiyetin sorgulanması*
Eser Karakaş
Eser Karakaş Voleybol, basketbol, futbol, Ali Koç, liyakat, rekabet
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş 6-7 Eylül Sergisi’ne yapılan saldırı kendisini nasıl deşifre etti?
Yüksel Işık
Yüksel Işık 12 Eylül’ü yenersek, geleceği kazanırız
Akın Özçer
Akın Özçer Yanlışta ısrar
Murat Kartalkaya
Murat Kartalkaya Beleş darının güvercini çok olur!
Çağhan Uyar
Çağhan Uyar Kemal Bey’e açık mektup
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı