Eyüpsultan Belediye Başkanı Dr. Mithat Bülent Özmen iyi arkadaşımdır. Onun 2024 yerel seçimlerinde CHP'den adaylığını ve sonrasında seçilerek göreve başlamasını yakından takip etmiştim. Finans ve enerji sektöründe uzun yıllar üst düzey yöneticilik yapmış, İGDAŞ Genel Müdürlüğü gibi önemli görevlerde bulunmuş bir isim olan Özmen, Eyüpsultan'a kreşler, halk sağlığı merkezleri ve sosyal projelerle yeni bir soluk getirdi.
Bülent’in geliştirilmesine katkı verdiği projelerden biri de Askıda Fatura idi. Pandemi döneminde İstanbul Büyükşehir Belediyesi tarafından başlatılan bu uygulama, toplumsal dayanışmayı somutlaştıran bir mekanizma haline geldi. Temel mekaniği, yoksulluk sınırı altında yaşam mücadelesi veren ailelerin su, elektrik ve doğalgaz gibi kamusal temel ihtiyaç faturalarının, hiç tanımadıkları hayırsever insanlar tarafından anonim olarak ödenmesiydi. Alan elin veren eli görmediği bu sistem, onurlu bir yardım modeli olarak dünyaya örnek oldu ve uluslararası ödüller kazandı.
AKP’nin uzun iktidarının kökeninde derin yoksulluğun bulunmadığını söylemek, Türkiye’yi hiç tanımamak demektir. Makarna ve kömür dağıtımıyla toplumun en yoksul kesimlerini yanına alma stratejisi, Özal’ın “Fak Fuk Fonu” ile başlayan bir gelenekti. Özal “Ben zenginleri severim” sözüyle tarihe geçmiş bir siyasetçiydi; zenginleri sevmekte sorun yoktu ama oy verenlerin çoğu zengin değildi. Türk sağı, çok partili dönemin açılışından bu yana her seçimi kazanmayı başarmıştı. Bu başarının ilk 40 yılı soğuk savaşın gölgesinde geçmişti. 1990’lara kadar komünizm korkusu, NATO doktrinleri ve derin devletin rolü gibi faktörler, sağı çok küçük kesintiler dışında hep iktidarda kıldı.
Solun kafasını her kaldırdığı dönemde ya askeri darbeler ya da arkasında anti-komünist stratejinin olduğu burjuvazi müdahaleleri devreye girmiş, Türkiye kronik bir sağ iktidar ülkesi olarak hayatına devam etmişti. Özal, Türkiye’ye neo-liberalizmi getirmişti. Bu reçetenin yan etkileri ağırdı: Artan eşitsizlik, özelleştirmeler ve derinleşen yoksulluk. Fak Fuk Fon, bu ağır reçetenin etkilerini gidermek için atılan aspirindi.
Özal’ın görece erken ölümü ile Türk siyasetinde rüzgarın Erdoğan’dan yana esmesi arasında çok az zaman farkı vardır. Erdoğan, Özal’ın neo-liberalizmi ile derinleşen çelişkilerin –yani artan yoksulluğun– tam ortasında parlamıştı. İstanbul Belediyesi ile başlayan zirve yolculuğu, 2002’de Başbakanlıkla taçlandı. Sağ geleneğin sürdürücüsü olarak Özal’ın Fak Fuk Fon’u, Sosyal Yardımlaşma ve Dayanışma Vakıfları olarak kurumsallaştı; bu kurumların yeri valilik ve kaymakamlık telefon rehberinde vali ve kaymakamın hemen altında yer aldı.
Rahmetli Güngör Uras çok uzun yıllar önce “Sosyal yardımlar iyi de tembelliği teşvik ediyor” diye yazmıştı. AKP’nin oy tabanının toplumun en yoksul kesimleri olması, ev kadınlarının koşulsuz desteği, rahmetli Uras’ın şikayetinin dikkate alınmasını imkansız hale getiriyordu. AKP’nin ilk yıllarını hatırlayanlar, bizzat Ali Babacan’ın sesinden fakirliğin azalmasını dinlediler; gelir dilimlerindeki artışlar, fakir sayısının düşüşüyle övünülürdü.
Bugün Sosyal yardımlara ayrılan bütçe rekor seviyede milyonlarca vatandaş çeşitli yardımlarla destekleniyor. Diğer taraftan AKP’nin sosyal yardımlara dayanarak iktidar kalması ise artık olası değil; dünyanın dönmesiyle ilişkili bu durum, yoksulluğun tezahürü değişti. Kömür ısınmada kullanılmıyor, makarna tek başına yetmiyor.
Bugünün derin yoksulluğu içinde bulunan çözümlerden birini Kent Lokantası’nda deneyimledim dün. Öğretmen emeklisi annemi kıramadım – İmamoğlu ve tüm hapisteki siyasetçiler için göz yaşı döken o emekli öğretmen, beni pek aklımda olmayan bu mekana sürükledi. Mercimek çorbası, fiyonk makarna, kıymalı ıspanak ve yoğurttan oluşan menü, Türkiye’de herkesin yakından tanıdığı bir ev yemeği klasiği. Ödeme kartla yapılıyor. Burası bedava yemek dağıtılan bir aşevi değil. Kimse bedavaya yemek istemiyor zaten. Aşevinden yemek bekleyen insanlarla uzun yıllardır iktidar sürdürmüş olanların anlamadığı tam da bu.
Kent Lokantaları, 2022’de başlayan bir proje olarak bugün İstanbul’un birçok ilçesinde hizmet veriyor; Aralık 2025 itibarıyla dört çeşit yemek menüsü 70 TL (İstanbulkart'la indirimli) ama hala erişilebilir ve onurlu bir seçenek. Öğrenciler, emekliler, çalışanlar için insan onurunu gözeten bir çözüm.
Diğer tarafta bir İSPARK zammı polemiği sürüyor. Başkanı hapse atılmış İBB’nin İSPARK’lara 2025 başında yüzde 115’e varan zam yaptığı iddia ediliyor. İBB’nin açıklamasına göre valiliğe ait otoparklar daha pahalı, özel otoparklardan bahsetmeye bile gerek yok. Bir otomobil aldığınızda bir otomobil de devlete alıyorsunuz ama her gün A Haber izleyenlere göre park yeri pahalı.
Sonuç olarak, Türkiye'nin siyasi tarihinde yoksulluk yönetimi hep bir iktidar aracı oldu; Özal'dan Erdoğan'a uzanan çizgide sosyal yardımlar oy konsolidasyonu için kullanıldı, ama 2025'te bu model tükenmiş görünüyor. Artık vatandaşlar bedava kömür yerine onurlu dayanışma, aşevi yerine uygun fiyatlı kent lokantası istiyor. Askıda Fatura gibi projeler ve yerel yönetimlerin kreş, sağlık merkezi, uygun yemek gibi somut adımları, yoksulluğu gizlemek yerine gerçekten hafifleten, insanı merkeze koyan yaklaşımlar.
Diğer yanda otomobil sahiplerinin üzerinden vergi toplayıp park parasına kükreyenlere de kendilerine çeki düzen vermeleri için sanayiden bir otomobil dikiz aynası önermek gerekiyor. Fişsiz alırlarsa KDV de ödemezler.
Notlar :
https://cagatayarslanfilmlerhayatlar.blogspot.com/2024/01/eyup-sultanbulent-baskan.html
https://cagatayarslanfilmlerhayatlar.blogspot.com/2024/06/eyup-sultan-bulent-baskan-2-kisim.html
https://www.dunya.com/kose-yazisi/sosyal-yardimlar-iyi-de-tembelligi-de-tesvik-ediyor/18835
https://x.com/gencayozcn/status/2001173746229317925























Yorum Yazın