MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Akademinin siyasete mesafesi

ANA SAYFASİYASETAkademinin siyasete mesafesi
Akademinin siyasete mesafesi

Akademinin siyasete mesafesi

20 Aralık, 2023, Çarşamba 04:34
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Yeni Arayış
Yeni Arayış
yazı içi reklam
“Melez kimlikler” çağında sert ideolojilerin taşıyıcısı olmak, kamusal inandırıcılığa zarar veriyor. İnsanlar kendilerine nutuk çeken hocalardan hoşlanmıyor artık. Ama bilimle özgürlük arasındaki bağı tümüyle yadsıdığımızda yapılan iş retoriğe hapsoluyor. Burada kritik kavramlar “yozlaşma” ve “ölçü” galiba.Bir akademisyenin kamusal ve siyasal meseleler hakkında görüş bildirmesi doğru mudur? Yoksa gündelik politikadan uzak durmak ve işini yapmaya mı odaklanmak gerekir? Öğretim üyeleri siyasete olan ilgilerini nasıl dile getirebilirler? Parti üyeliği, partiye yakın gazete, televizyon ve internet sitelerinde yorumculuk gibi seçenekler tercih edilebilir mi? Peki, diyelim ki politik angajmanları olan bir akademisyensiniz. Dünya görüşünüzü, hatta siyasi parti bağlantınızı saklamadan düşüncelerini açıklıyorsunuz. Bu durum sizin “bilim insanı” olarak “tarafsızlığınıza” zarar vermez mi? Peki, öğrencileriniz ne düşünür? Marksist bir hoca dersini takip eden ülkücü ve solcu öğrencilere veya İslamcı bir akademisyen dindar ve ateist öğrencilerine eşit mesafede kalabilir mi?Yanıtlaması hiç de kolay sorular değil. Kamusal hayatın şekillenmesinde entelektüelin rolünü önemseyen modernist çizgi bir hayli gerilese dahi, etkileri hala çok güçlü. Pek çok ideolojide, özellikle sosyalizm, liberalizm ve İslamcılıkta bir dünya görüşüne sahip olmakla, hatta siyasi çizginizi açıklamakla akademik etkinlikler arasında koşutluk doğal görülmekte.Tabii post-modern bir çağda yaşadığımız için özgürlük, bilgi, üniversite ve entelektüel gibi kavramlarının eski itibarlarını kaybetmiş durumda. Bauman’ın dediği gibi, “Entelektüeller artık yasa koyucu değil; sadece yorumcu”. Ayrıca Foucault da haksız sayılmaz. Özgürleşme hareketleri beraberlerinde kendi iktidarlarını yarattılar. Bilginin olduğu her yerde iktidar var. Ne üniversite ne de entelektüeller bu genel geçer gerçeğin çok da dışında değiller. Sartre tipi entelektüellerin veya bildiri yayınlayarak kamuoyuna hakikati açıklayan sol aydınlar sınıfının devri geçti artık.Modernizmin yerini postmodernizm aldı. Bu nedenle, “Üniversite, artık hakikatin, özgürlüğün ve siyasetin mekânı değildir.” dediğimizde yaşadığımız dönüşümün sadece bir yönünü açıklıyoruz yine de. Daha incelikli bir okumaya ihtiyacımız var. Öncelikle, pozitivizm, hegemonik konumunu kaybettiği için, siyaset yapma kararını tarafsızlık üzerinden eleştiren hat artık o kadar da revaçta değil. Artık başka meselelere bakmak lazım. Mesela “hesapçılığın” ve “gösteri” toplumunun bilinçte yarattığı tahribat her şeyin önüne geçmiş durumda.
Zehir, her türlü ilişkide kendini gösteriyor. Belki her durumda değil ama sıklıkla kamuoyunda sesi çok duyulan tanınmış simaların savundukları değerlerle bağdaşmayan işlere bulaştıklarına tanıklık ediyoruz. Çünkü birkaç kişiliği aynı anda ve birlikte yaşayan akademisyenler var.
Siyasi hayat hakkında konuşmamak için teoriye ve felsefe sığınmış düşünürler var. Oysa Platon’dan bugüne pek çok ünlü filozofun bugün siyaset felsefesi eseri olarak okutulan kitapları, yaşadıkları çağı değerlendiren içeriklere sahip. Bu nedenle üyesi olduğu siyasi toplum hakkında kafa yormadan Machiavelli, Rousseau veya Schmitt çalıştığınızda sinizm batağına saplanmış oluyoruz.“Melez kimlikler” çağında sert ideolojilerin taşıyıcısı olmak, kamusal inandırıcılığa zarar veriyor. İnsanlar kendilerine nutuk çeken hocalardan hoşlanmıyor artık. Ama bilimle özgürlük arasındaki bağı tümüyle yadsıdığımızda yapılan iş retoriğe hapsoluyor. Burada kritik kavramlar “yozlaşma” ve “ölçü” galiba. Bilim yaparken özgürlüğü savunmak, özgürlüğü savunurken de kendimizi ve başkalarını kandırmamak için yaşadığımız toplumdaki yozlaşma derecesini iyi tahlil etmek gerekiyor. Ahlaki çürümüşlük her yeri kaplamışsa, Sennett’in kullandığı anlamda bir “karakter aşınması” kaçınılmaz hale geliyor. Bu karakter aşınmasının “bizim alandaki” sonucu, kitaplarını okuduğunuzda kendilerine hayran kaldığınız, ama yüz yüze vakit geçirdiğinizde hayal kırıklığına uğradığınız akademisyenlerin ve entelektüellerin düşünsel vasatı belirlediği toksik bir ortam.Zehir, her türlü ilişkide kendini gösteriyor. Belki her durumda değil ama sıklıkla kamuoyunda sesi çok duyulan tanınmış simaların savundukları değerlerle bağdaşmayan işlere bulaştıklarına tanıklık ediyoruz. Çünkü birkaç kişiliği aynı anda ve birlikte yaşayan akademisyenler var. Özgürlük ve liyakat kelimeleri çevresinde büyük nutuklar atıp, kendi tez öğrencisinin emeğini sömüren öğretim üyelerine rastlamak içten bile değil. Sürekli dürüstlükten bahsedip sabahtan akşama kadar meslektaşları hakkında “dedikodu” yapan akademisyenlerin başat unsur olduğu bir akademi siyaset yapsa da yapmasa da boğazına kadar karanlığa batmış durumda.Bu gerçek karşısında başladığımız yere geri dönüp sorduğumuz soruları yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor. Akademinin siyasete olan mesafesi kapanmıyor. Çünkü biz hakikate yaklaştıkça hakikat bizden uzaklaşmakta.
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Yeni Arayış
    Yeni Arayış

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Süreç neden ağırdan ilerliyor?
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Güce duyulan saygı mı, onun karşısında ezilip ona öykünme mi?
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak OAKA bir çılgınlıktır
    Alican Uludağ
    Alican Uludağ Son bir yılda yaşananlar: Saray rejimini tahkim etmek
    Erdem Bağcı
    Erdem Bağcı Türkiye'nin önünde duran ekonomik fırsatlar
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Çocuklardan çok mu şey istiyoruz?
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Taşkent: Tarihle modernitenin avlusu
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Türk-Amerikan ilişkilerinde son durum
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Hiper-gerçekliğin gösterge oyunları: Baudrillard ve Saussure’ü bugüne taşımak
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı