Merkez Bankası kanununda özerklik lafı geçmez ama yasa Bankanın bağımsızlığını tanımlar, yine yerseniz. Özerklik, bağımsız kamu kuruluşu Türkiye siyasi kültüründe çok işlevsel tanımlar değildir ama özerk olarak nitelendirilen kurumların finans yapıları bilinirken ortada teorik/tanımsal bir sorun da vardır.
Türkiye son senelerde çok haklı bir TRT sorunu yaşıyor, öyle uzun uzun siyasi, felsefi konulara girmeye gerek yok, seçim dönemlerinde ve hatta her zaman yayın istatistiklerine bakmak TRT’nin Anayasanın amir hükmüne, Madde 133, rağmen TRT’nin özerkliği ve tarafsızlığı hakkında net bir fikir verecektir.
TRT kuruluşundan bu yana kamu yayıncılığı yapma ilkesi ve iddiası ile yayın hayatını sürdüren bir kurum ama bu kamu yayıncılığı kavramının özü nedense pek tartışılmıyor ve sihirli bir kelime gibi kabul görüyor.
Kamu yayıncılığı kavramını dünya literatürüne BBC’nin kurucusu eski genel müdürü John Reith sokmuş (1927) ve bu kavramı bizzat kendisi şöyle tanımlamış: “John Reith’e göre Kamu Hizmeti Yayıncılığı, “Halk için yapılan, halk tarafından finanse edilen ve halk tarafından kontrol edilen” yayıncılıktır.”
Lord John Reith’in (1889-1971) bu tanımının bugünden bakıldığında kanımca ciddi sorunlar barındırdığı aşikar.
İlk saptamam bu tanımın John Reith tarafından yapıldığı 1927 tarihinden bugüne yayın teknolojilerinde yaşanan dev gelişmeler, değişiklikler.
Önümüzde bu kadar büyük teknolojik dönüşümler varken yayıncılığa ilişkin tanımların değişmemesini zaten anlamak mümkün değil.
1927 senesinde bilgi, haber kıt kaynaklar idi, bugün ise iktisatçı tabiriyle serbest mal (free good) yani sıfır maliyetle ulaşılabilen, tüketilebilen kaynaklar, mallar, sadece bu dev dönüşüm bile yayıncılığa ilişkin temel tanımların, mesela kamu yayıncılığı, değişimini mecburi kılar.
Haksızlık etmeyelim, bu tanım o tarihten günümüze değişmiş ama özü aynı kalmış.
Tanımın bizzat kendisi de çok sorunlu; “Halk için” ne demek mesela, hangi yayının halk için hangisinin halk için olmadığına kim karar verecek?
Türkiye siyasi kültüründe, bu durum AKP’den, Erdoğan’dan bağımsız bir konu, özerklik çok işlevsel bir şey değil, zaten tanımı da yine çok muğlak. Anayasa 133’e göre TRT özerk ama bugün bunu iddia edebilecek dürüst biri var mı aramızda?
Demokratik hukuk devletlerinde tüm nüfusun çıkarlarının ortak olduğu varsayımı zaten çok sorunlu bir varsayım, her vatandaş, her vergi mükellefi halk için yapıldığı iddia edilen yayınları vergileriyle finanse etmek zorunda mı?
“Halk tarafından kontrol edilen” ne demek?
Vergilerle (vergi zorunlu ve karşılıksızdır) finanse edilen bir yayıncılığın yeni vergi ödeyenler tarafından kontrol edilmesi ne demektir?
Kamu yayıncılığı vergilerle değil de vatandaşların gönüllü katkılarıyla finanse edilebilir mi?
Belki, dünyada tek tük örnekleri var ama bu yayınların hiçbiri TRT, BBC kadar etkin bir ağ oluşturamıyorlar, dahası da var, bu yayınların da kamu yayıncılığı olarak nitelendirilmesi için bir gerekçe göremiyorum, hoş ve anlamlı girişimlerdir ama bunun adı kamu yayıncılığı olamaz, kamu zaten çok zor bir tanım.
Türkiye siyasi kültüründe, bu durum AKP’den, Erdoğan’dan bağımsız bir konu, özerklik çok işlevsel bir şey değil, zaten tanımı da yine çok muğlak.
Anayasa 133’e göre TRT özerk ama bugün bunu iddia edebilecek dürüst biri var mı aramızda?
Mesele yeni bir mesele de değil, 1970’lerde TRT genel müdürlüğü için bir yanda CHP, Ecevit ve İsmail Cem, öte yanda da Adalet Partisi, daha doğrusu birinci Milliyetçi Cephe ve Prof. Nevzat Yalçıntaş, arada da Danıştay, nasıl bir kavga yaşandığını bizim kuşak çok iyi hatırlar.
Her iki aday da, Cem ve Yalçıntaş, genel müdürlük yaptılar, her iki genel müdür de kendi yayıncılıklarının kamu yayıncılığı olduğunu söylerdi ama genel kamunun bir yanı olan öbür taraf bu görüşe katılmazdı.
Elimizdeki akıllı bir telefondan dünyanın her yerinde üretilen her bilgiye ulaşılabildiği bir dünyada TRT özerkliği ve hatta TRT’nin kurumsal yapısı, varlığı da anlamlarını kaybetmişlerdir.
Bizim Anayasamıza göre üniversitelerde de bilimsel özerklik vardır, Madde 130, yerseniz.
Türkiye Futbol Federasyonu da özerk bir kuruluştur, yine yerseniz.
Merkez Bankası kanununda özerklik lafı geçmez ama yasa Bankanın bağımsızlığını tanımlar, yine yerseniz.
Özerklik, bağımsız kamu kuruluşu Türkiye siyasi kültüründe çok işlevsel tanımlar değildir ama özerk olarak nitelendirilen kurumların finans yapıları bilinirken ortada teorik/tanımsal bir sorun da vardır.
Yazıyı biraz da iktisatçı/maliyeci ukalalığı yaparak sonlandırayım, iktisat teorisinde bireysel fayda fonksiyonlarından bir toplumsal fayda fonksiyonuna geçiş, agregasyon sorunu, çok eskilerden, eski Yunandan beri, mesela Ezop Masalları ama en azından 18. Yüzyıldan (Condorcet) bu yana çok sorunlu ve tartışılan bir alan, kamu yayıncılığı ilkesini de bu tartışmalardan ayrı düşünmek zor.

Yorum Yazın