MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Olumlama yap senin de olsun

ANA SAYFAPSİKOLOJİOlumlama yap senin de olsun
Olumlama yap senin de olsun

“Yapabilirim”, “başarabilirim, “daha çok olumlama yapmalıyım”, “asla pes etmemeliyim”, “iyi düşün iyi ol”, “olumlama yap senin de olsun”. “Olumlama yap senin de olsun” sloganını ben uydurdum, bence güzel. Zihninize tanıdık geldi mi bu sloganlar?

28 Haziran, 2025, Cumartesi 00:30
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Betül Özdemir Güran
Betül Özdemir Güran

Kimi zaman yetersiz hissetmenin, kötü hissetmenin, yalnız ve mutsuz hissetmenin de hakkını vermemiz gerekmez mi? Çünkü bazen en yeterli şey, hiçbir şey yapmamak ve biraz canımızın sıkılmasına izin vermektir. Büyüklerimizin de dediği gibi sıkı can iyidir. Byung-Chul Han, “Şeffaflık Toplumu” adlı eserinde modern bireyin “özgürleştiği” sanılan dünyasında aslında ne kadar baskı altında kaldığını oldukça zekice ve eleştirel bir üslupla gözler önüne serer.

Gülümsemenin, iyi olmanın, mutlu olmanın ve şeffaf olmanın zorunluluk olduğu bir yaşama merhaba!

Yaşamakta olduğumuz şu dijital iletişim çağında olumlu olmanın en belirgin genel yargısını kimi zaman “like/beğendim” butonu ile yansıtırız. Fakat beğenmeme şansımız var mı sizce? Minnoş dijital mahallemizde “beğenmedim” butonu yoktur. Çünkü hep beğenilecek durumlara kabul alanı açarız. Dolayısıyla günümüzde olumsuzluğun tasfiye edilip yerine olumlu olma, olumlu düşünme, her şeyin olumlu tarafına bakma bağımlılığı olan toplumun adımlarını siz de duyuyor musunuz? Sonuçta bir şeylere olumlu tarafından bakmak iyidir ancak nereye kadar ? 

“Yapabilirim”, “başarabilirim, “daha çok olumlama yapmalıyım”, “asla pes etmemeliyim”, “iyi düşün iyi ol”, “olumlama yap senin de olsun”. “Olumlama yap senin de olsun” sloganını ben uydurdum, bence güzel. Zihninize tanıdık geldi mi bu sloganlar?

Olumlu bir cümle gerçekten her şeyi çözer mi, olumlu bir bakış açısı yaratır mı, böyle düşününce kendimizi gerçekten başarabilir görebiliyor muyuz ya da başarmamıza etken oluyor mu? Ya başarısız olursak? Tüm bu olumlama aşkına rağmen başarısızlık söz konusuysa herkes kendi başarısızlığından bizzat kendi sorumludur. Demek ki yeterince inanarak yapmamışız! Demek ki yeterince istememişiz, içimizde bir yerde olmasını engelleyen bir takım duygular vardır belki de! Bu bir takım duygular denilen en doğal “ben” için birçok konuda helalleşme, şifalanma gibi meditasyonlar da gani gani.

Chul-Han “Şeffaflık Toplumu” kitabında, insanın bu sloganlar ya da mottolarla kendi kendini sömüren bir özneye dönüştüğünü ve kendi olmaktan çok uzaklaştığını savunmaktadır. Chul-Han bu durumu “olumluluk zorbalığı” olarak açıklamakta. Zira görünürde pozitif olan sistem, insanı kendi performansının kölesi haline getirmiyor mu? Getiriyor. Sistem diyor ki: bir şey istedin ve olmadı ama sistem değil, sen suçlusun. Daha şeffaf olmalısın, daha içten istemelisin, duygularını söylemekte daha özgür olmalısın ve daha net olmalısın! Aşırı şeffaflık ne tür bir özgürlük getirir bilinmez ama insanı psikolojik sorunların yanı sıra kontrol edilmeye daha açık hale getirebileceği aşikardır. Çünkü şeffaf olmak kulağa ne kadar hoş gelse de gölge yönleri de vardır. 

Olumluluk toplumunda birey kendine taparken, şeffaflık toplumunda kendini sürekli paylaşmak ve kanıtlamak zorundadır. Artık sadece “iyi” olmak yetmez; iyi görünmek de gerekir. Chul-Han’a göre şeffaflık bu noktada bir gözetim biçimidir: -İyi hissetmesen bile, iyiymiş gibi davran, iyiymiş gibi göster kendini, birileri seni çok fena izliyor ve olumlu olmayana yer yok-.

Dikkatli baktığınızda şeffaf olmanın güven verici olduğunu düşünebiliriz fakat kontrol tutkusunu beraberinde getirir. Şeffaflık toplumu yani gizli gizli kontrolü destekleyen toplum aslında haz düşmanı bir rezonans alanı yaratır. Bu aşamada ruh alıp başını gitmiştir zaten. Çünkü şeffaflıkla birlikte yalın bir et haline gelen beden yüce değil, müstehcendir ve ne yazık ki buradaki asıl kurban zarafettir. Baudrillard, zarafetin yoksunluğu konusunu ”gerçek olanın can çekişmesi” kavramıyla harika bir şekilde açıklamaktadır. Ne kadar da doğru! Söylesenize gerçek olan nerede can çekişmiyor ki?

Chul-Han, bu görünürlük takıntısının bedenlere ve cinselliğe yansıyan boyutunu güzelliğin büyüsünün çıplaklık tarafından yok edilişi, görünüşün sırdan ve anlamdan yoksun edilerek teşhir edilişini porno toplumu olarak kavramsallaştırır. Bu kavram kimi zaman şeffaf olmak adına tüm gizlilikler yok edilmeye çalışıldığı günümüzde hatta cinselliğin bile bir “performansa” ve “tüketim nesnesine” indirgenmesini sınırsız özgürlüğün bir şiddet yansıması olarak görmektedir. 

Dolayısıyla Chul-Han, şeffaflıkla gelen şiddeti bir tür güç düzeni olarak tahayyül eder.  Bunun belki Bentham’ın “panoptikon” kavramı ile benzeştirebiliriz. Han’a göre “şeffaflık güvenin yokluğudur.” Çünkü güç gizliliği, güveni savunur. Şeffaflık ise bu gizliliği ortadan kaldırmaya uyarlıdır. O zaman insan özgür müdür yoksa özgürlüğünün de dahil her şeyin kontrolünün kendi elinde olduğunu sandığı kontrol mekanizmasının nesnesi midir?

Sonuç olarak kimi zaman yetersiz hissetmenin, kötü hissetmenin, yalnız ve mutsuz hissetmenin de hakkını vermemiz gerekmez mi? Çünkü bazen en yeterli şey, hiçbir şey yapmamak ve biraz canımızın sıkılmasına izin vermektir. Büyüklerimizin de dediği gibi sıkı can iyidir. 

Byung-Chul Han, “Şeffaflık Toplumu” adlı eserinde modern bireyin “özgürleştiği” sanılan dünyasında aslında ne kadar baskı altında kaldığını oldukça zekice ve eleştirel bir üslupla gözler önüne serer. Okumaya değer. 

Bunu da yazdım bir köşeye.

  • Yayımlanmayacak bir gazetede yazar olmak Yayımlanmayacak bir gazetede yazar olmak
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Byung-Chul HanŞeffaflık ToplumuOlumlama YapmakOlumluluk

Yorum Yazın

Betül Özdemir Güran
    Betül Özdemir Güran

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Yargının siyaset kıskacı ve Yeni Çözüm Süreci dengeleri
    Yavuz Saltık
    Yavuz Saltık Kültür ve sanat yoksunluğu: Görünmeyen uçurum
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Görünüşün gücü ve hakikatin çürüme ile imtihanı
    Ahmet Ziya Gökalp
    Ahmet Ziya Gökalp Gerçek, Anlatının Gölgesinde Kayboluyor
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Finans Alla Turca
    Fatih Öztürk
    Fatih Öztürk Türkiye Cumhuriyeti Demokrasisi’ni kurtarmak (3): Temsilcilerin azli
    İlter Turan
    İlter Turan Önceliklerimizi yeniden gözden geçirmek gerekiyor
    Sema Erder
    Sema Erder Dost/Düşman siyaseti ve yer değiştiren kimlikler
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Çerçioğlu'nun transferi ya da siyasetin 'sıfır'lanması
    Erdem Bağcı
    Erdem Bağcı Türkiye'nin makroekonomik görünümü
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Zengezur kavşağı: İki lider, tek kader
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Teknoloji, pedagoji ve içeriğin kesişiminde ‘etkili öğretim’
    Ece Uğuz
    Ece Uğuz CHP ne yapıyor, ne yapmalı?
    Ali Arslan
    Ali Arslan Araştırma Üniversitesi yerine araştırma yapan akademisyen destek programına geçilmelidir
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Müzayede
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Yapay zeka, robotlar ve insanlık
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı