MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

"Mihver" partilerinin ABD'nin gölgesinde Madrid çıkarması: Aşırı sağ tehdidi ve soldaki sessizlik

ANA SAYFADIŞ POLİTİKA"Mihver" partilerinin ABD'nin gölgesinde Madrid çıkarması: Aşırı sağ tehdidi ve soldaki sessizlik
"Mihver" partilerinin ABD'nin gölgesinde Madrid çıkarması: Aşırı sağ tehdidi ve soldaki sessizlik

Muhafazakarların da desteğini alarak bunun dışında kalan tüm grupları karşısına alan aşırı sağ, başta göçmen karşıtlığı olmak üzere milliyetçi ve otoriter eğilimleri güçlendirerek kıtaya yeni bir yön vermek istemektedir. Fransa, İtalya, Avusturya, Hollanda gibi öne çıkan partilerle kurulan bu ittifak Almanya’da yükselişe geçen müstakbel üyesini de arasına almaya hazırlanmaktadır.

22 Şubat, 2025, Cumartesi 09:43
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
İhsan Ömer Atagenç
İhsan Ömer Atagenç
yazı içi reklam

İspanya aşırı sağının temsilcisi Vox ve lideri Santiago Abascal’ın önderliğinde toplanan aşırı sağ ittifak, 2. Dünya Savaşı’ndaki “mihver devletleri”ni anımsatacak biçimde “mihver partileri” haline gelmiştir. Bu partilerin Madrid çıkarması yalnızca bir toplantı değil aynı zamanda bir güç gösterisidir. Bu toplantının Trump’ın iktidara gelişinden sonra gerçekleşmesi Atlantik ötesinden gelen sağ popülizm rüzgarını arkalarına aldıkları şeklinde yorumlanabilir.

Avrupa’daki aşırı sağ partiler kolektif bir arada hareket etme noktasında önemli bir adım daha attılar. 8 Şubat’ta Madrid’de bir araya gelen parti temsilcileri “Make America Great Again” cümlesini kıtaya tercüme ederek “Make Europe Great Again” sloganını toplantının ana teması haline getirdiler. İspanya aşırı sağının temsilcisi Vox ve lideri Santiago Abascal’ın önderliğinde toplanan aşırı sağ ittifak, 2. Dünya Savaşı’ndaki “mihver devletleri”ni anımsatacak biçimde “mihver partileri” haline gelmiştir. Bu partilerin Madrid çıkarması yalnızca bir toplantı değil aynı zamanda bir güç gösterisidir. Bu toplantının Trump’ın iktidara gelişinden sonra gerçekleşmesi Atlantik ötesinden gelen sağ popülizm rüzgarını arkalarına aldıkları şeklinde yorumlanabilir.

Bu toplantıda üç ana temanın ortaya çıktığı görülecektir. Bunlardan ilki Trump’ın başkanlığının yarattığı heyecan, ikincisi ortaçağdan kalma bir kavram olan “Reconquista”nın İslamofobi temelinde güncellenmesi, üçüncüsü de yine Trump’ı hatırlatacak şekilde toplumsal cinsiyet eşitliğine açık bir şekilde bayrak açılmasıdır. Kıta açısından yeni bir dönemin sinyali gibi görünen bu başlıklar gerek Avrupa’daki demokratik gidişat açısından gerekse de AB’nin geleceği açısından oldukça kötü sinyaller veriyor.

Fransa, İtalya, Avusturya, Hollanda gibi öne çıkan partilerle kurulan bu ittifak Almanya’da yükselişe geçen müstakbel üyesini de arasına almaya hazırlanmaktadır. AfD’nin önümüzdeki süreçte Avrupalı mihver partilere dahil olması bu bağlamda sürpriz bir gelişme olmayacaktır.

Avrupa parlamentosunda “Avrupa için Vatanseverler” (Patriots for Europe) çatısı altında bir araya gelen bu partiler merkez sağ, sosyal demokrat ve ilerici sosyalist ittifak ile aynı anda mücadele eden 13 koltuğa sahiptir. Başka bir ifadeyle muhafazakarların da desteğini alarak bunun dışında kalan tüm grupları karşısına alan aşırı sağ, başta göçmen karşıtlığı olmak üzere milliyetçi ve otoriter eğilimleri güçlendirerek kıtaya yeni bir yön vermek istemektedir. Fransa, İtalya, Avusturya, Hollanda gibi öne çıkan partilerle kurulan bu ittifak Almanya’da yükselişe geçen müstakbel üyesini de arasına almaya hazırlanmaktadır. AfD’nin önümüzdeki süreçte Avrupalı mihver partilere dahil olması bu bağlamda sürpriz bir gelişme olmayacaktır.

Mihver partileri, bu özgüvenli çıkışa ve rüzgarın dönemsel olarak kendilerinden doğru esmesine rağmen önlerinde iki önemli probleme çözüm üretmek mecburiyetindedir. Bunlardan ilki AP’de kendileri haricindeki gruplarla diyalog kurmaya taraftar olmamaları ve tabiri caizse “başına buyruk” bir kibirle hareket etmelerinin yaratacağı muhtemel sakıncalardır. Diğeri ise ABD’nin gölgesinde üretilen sloganlar ve yükselen trendlere uyuma rağmen Avrupa’yı yeniden “büyük” kılma imkanlarının ABD ile beraber mi yoksa ona rağmen mi olacağına karar vermeleridir. Mevcut görüntü açık bir şekilde Avrupa aşırı sağının ABD’nin kanatları altında bir ittifak arayışı olduğu yönündedir. Ancak bu durum Avrupa’yı “büyük” kılan değil bizzat AB projesine son vermeye çalışan bir çaba ile sonuçlanacaktır. Öte yandan Amerikan tahakkümü altında inşa edilen “büyüme” söylemi tam anlamıyla bir oksimorondur. Zira Trump’ın AB’ye bakışının yatay ve demokratik bir zemine sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Aksine Trump, AB’ye hiyerarşik bir perspektifte değerlendirmektedir. Bu bağlamda Trump’ın gölgesinde yer almak ve Avrupa ülkelerini ne de bu söyleme eden partileri büyütmeyeceği gibi aksine mihver partilerini dış politikada oldukça edilgen ve pasif bir pozisyona sokacaktır. Bu da büyüklük iddiasının ancak ve ancak iktidar olma durumunda ulusal sınırlar içinde kalacağını göstermektedir.

Mihver partilerinin kendisine tarihsel ve politik olarak bakiye aldığı öznelere bakıldığı zaman buradaki revizyonizmin mevcut düzene bir alternatif oluşturmaya çalıştığı görülmektedir. Başat güçle beraber değil başat güce rağmen ve ona karşı bir pozisyon alındığını da unutmamak gerekir. Ancak bugünün mihver partileri mevcut düzen içinde bir iktidar arayışına sahip oldukları için geçmiş dönem ile aralarında önemli bir fark olduğunu da iddia etmek mümkündür.

Sosyalist Enternasyonal ve Avrupa Parlamentosu’ndaki sosyal demokrat ve sosyalistlerin varlığına rağmen kıtada solun sesinin güçlü bir şekilde çıktığını söylemek zordur. Filistin meselesinde -İspanya hariç tutulursa- Avrupa solu, Gazze’deki insanlık dramına karşı güçlü bir tepki göstermemiştir.

Avrupa’da aşırı sağın yükselişinin yeni bir durum olmadığı bilinen bir gerçek. Ancak kıta genelinde önde gelen isimlerin bir araya gelmesine karşılık Avrupa solunda genel bir sessizlik hakim. Buradaki sessizlikten kastedilen şey Madrid toplantısına bir karşılık verilmesinden ziyade uzun yıllardır kıtayı etkisi altına aşırı sağ yükselişe karşı herhangi bir kolektif faaliyetin yürütülmemesidir. Sosyalist Enternasyonal ve Avrupa Parlamentosu’ndaki sosyal demokrat ve sosyalistlerin varlığına rağmen kıtada solun sesinin güçlü bir şekilde çıktığını söylemek zordur.

Filistin meselesinde -İspanya hariç tutulursa- Avrupa solu, Gazze’deki insanlık dramına karşı güçlü bir tepki göstermemiştir. Aksine kıtanın genelinde İsrail’e karşı kimi zaman destekleyen kimi zaman da suskun bir tablonun ortaya çıktığı görülmektedir. Aynı şekilde göçmen karşıtlığı temelinde yükselen aşırı sağın seçim sonuçlarına yansıyacak ölçüde güç kazanmaya başlamasına karşı Avrupa solu buna da güçlü bir yanıt üretememiştir. Burada elbette Avrupa solundan kastedilen merkez sol ve sosyal demokrat kanattır.

Avrupa solunun mevcut neoliberal düzen ile uyumlu ve konforlu alanındaki yaşamının tükenişine doğru ilerlemekteyiz. ABD merkezli yükselen otoriterliğin küresel ölçekte tüm demokratik değerleri karşısına alan fütursuzca çıkışları, Münih’teki konferansta Vance’in İslam dinini pejoratif bir içerikte kullanarak İngiltere’yi eleştirmesi, ABD-Rusya yakınlaşması sonucunda Ukrayna’nın yalnızlaştırılmak istenmesi ve bu bağlamda ABD’nin AB ile ilişkilerinin yeniden bir tahakküm ekseninde tartışılmaya başlanması Avrupa solunu alarma geçirmek için fazlasıyla yeterlidir. Kıtanın iktisadi, siyasi ve askeri güvenliği konusunda bir kriz eşiğinde olması alternatif politikaların gündeme gelmesini mecbur kılmaktadır. Mihver partilerinin ittifakının Avrupa’da ırkçılığın güç kazanması olarak yorumlanmasına karşılık Avrupa solunda çok daha geniş katılımlı bir ittifak ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.

Aşırı sağ tehdit ilk etapta göçmenlere yönelik olarak görünse de “makbul” vatandaşların da bu süreçten etkilenmeyeceğinin güvencesi verilemez. Zira aşırı sağın tek gündemi göçmenleri kıtanın dışına çıkararak Avrupa’nın “sterilizasyon” sürecine sokulması ile sınırlı değildir. Aşırı sağın iktidarı tüm demokratik ve sosyal hakların askıya alınması, kıta üzerindeki askeri ve iktisadi baskının yükselişi vb. tehditleri de beraberinde getirecektir. İç siyasal rejimlerdeki otoriterleşmeye bağlı olarak dış politikada da tıpkı ABD’nin yaptığı gibi çok daha müdahaleci hatta saldırgan bir tutumun yükselmesi muhtemeldir.

Bu nedenle başta AP’deki temsilciler olmak üzere solun çok daha geniş bir ittifak zemininde güçlü bir alternatif sunmasına ihtiyaç bulunmaktadır. Trump’ın koruyucu kanatları altında aşırı sağın yükselişi yalnızca Avrupa’daki siyasal pratik açısından değil aynı zamanda “insan hakları” ve “demokrasi” bağlamında kıtayı tanımlayan değerler açısından da bir tehdit oluşturmaktadır. Vance’in Münih’te Papa II. John Paul’e referans vererek halktan korkulmaması gerektiğini söylemesi neye işaret edildiğini net bir biçimde anlatmaktadır.

“Halktan korkulmaması” demek, demokratik değerlerin tamamen askıya alınması ve aşırı güvenlikçi bir söylem ile “ulusal çıkar” kavramının sağ iktidarların iradesine terkedilerek baskıcı rejimlerin güçlendirilmesi talebi anlamına gelmektedir. Kıtanın faşizmle imtihanından miras kalan tecrübeler hatırlandığında bu sürecin aynı zamanda demokratik değerlerin korunması çabası olarak da görülmesi gerekir. Bu bağlamda Avrupa solunun önünde çok daha kritik bir gündem olduğunu söylemek mümkündür.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Santiago AbascalSağ PopülizmMake Europe Great AgainVoxPatriots for Europe

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
İhsan Ömer Atagenç
    İhsan Ömer Atagenç

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz CHP’nin direniş maratonu ve Türkiye’nin yol ayrımı
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Parti değiştiren başkan, başkanlığı da bırakmalıdır!
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy CHP yönetiminin hiç mi suçu yok?
    Hasan Çetin
    Hasan Çetin Bunsen Komite Raporu: David Koridoru ve Suriye’de Adem-i Merkeziyet
    Sema Erder
    Sema Erder Yolsuzluktan isyana: Devlet-Toplum ilişkilerinde meşruiyetin sorgulanması*
    Eser Karakaş
    Eser Karakaş Voleybol, basketbol, futbol, Ali Koç, liyakat, rekabet
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş 6-7 Eylül Sergisi’ne yapılan saldırı kendisini nasıl deşifre etti?
    Akın Özçer
    Akın Özçer Yanlışta ısrar
    Yüksel Işık
    Yüksel Işık 12 Eylül’ü yenersek, geleceği kazanırız
    Murat Kartalkaya
    Murat Kartalkaya Beleş darının güvercini çok olur!
    Çağhan Uyar
    Çağhan Uyar Kemal Bey’e açık mektup
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel Düyunu Umumiye ve Reji Deneyi
    Reha Çamuroğlu
    Reha Çamuroğlu Değişen savaşlar, değişen insanlar
    Fahri Bakırcı
    Fahri Bakırcı  “Bilimci” ve “Yiyimci” Makyavelizm üzerine (3)
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal Karşı-Devrimci hafızanın intikamcı tarih anlatısı
    Mustafa Ergen
    Mustafa Ergen Yeni Aracılar Çağı: Reklamdan akademiye, Agentic Web ve ArXiv’in yükselişi
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı