Meselenin yolsuzluk olmadığını biliyoruz. Yolsuzlukları konu ederek, toplumun algısını kendi lehlerine çevirmek istiyorlar. Yani asıl ilgilendikleri şey, yolsuzluk değil. Onların asıl ilgilendikleri ve dolayısıyla uykularını kaçıran şey, Türkiye’nin toplumsal dayanışmayı öne çıkartan yeni bir yola, yeni bir liderle girme arzusudur.
28 Nisan 1960’da, henüz 2. Sınıf öğrencisiyken İstanbul Üniversitesi önünde vurularak katledilen Turan Emeksiz’in aziz hatırasına saygıyla…
Yeni Arayış’taki ilk yazım bu.
Yazma nedenime gelince…
Tarihinin pek çok döneminde olduğu gibi bugünlerde de Türkiye, kötü günler yaşıyor.
Görüyoruz bunu ve “göz görünce gönül dayanamıyor”.
Gönlümüz, elimizden hiçbir şey gelmiyorsa, şairin dediği gibi, “yüreğimizi çıkartıp, kötünün kafasına çarpmamızı” öğütlüyor.
Öncesi de var elbette ama kötülüğün dayanılmaz bir hal alması, yerel seçimler sonrasına rastlar.
Neden mi?
O seçimde, Bursa, Balıkesir, Denizli gibi büyükşehirlerle birlikte Kütahya, Kastamonu gibi muhafazakar iller dahi CHP’li adayı seçerek, iktidarın insicamını bozmuştu.
Hatırlatmak bile gereksiz; her nerede ve ne zaman olursa olsun, kitlelerin birliği, muktedirleri huzursuz eder. Hele hele o birlik, kendiliğinden ve doğal yollarla gerçekleşmişse önünde kimse duramaz.
Öyle anlar gelir ki, kitlelerin birliği, muktedirlerin korkulu rüyasına dönüşür. Tıpkı şu an Türkiye’de olduğu gibi.
Öyle durumlarda ne yapar muktedirler?
Kitlelerin içine kuşku tohumu ekmek; ektikleri kuşku tohumlarını büyütüp, kitleleri bölmek, parçalamak ve de yönetmek isterler.
Başarabilirler mi?
Şartlara bağlı…
O şartları bir mesel ile anlatalım ki anlaşılması kolay olsun.
Aynı Dili Konuşarak, Ortak Hedefe Varmak
Babil’i bilirsiniz; hani şu asma bahçeleriyle ünlü efsanevi kent.
Gerçi kalıntılarından başka bir şey kalmamış bugüne ama neden efsanelere konu olduğunu bilir misiniz?
Kulesi yüzünden!
Kapı anlamına gelirmiş Babil; muhtemelen Tanrı’ya açılan kapı anlamına geliyor. Efsaneye göre Tanrı, Babillilerin o kapıdan geçmemeleri için aralarına nifak sokmuş.
Bu nedenle ‘kargaşa’ anlamına da gelirmiş Babil.
Rivayet o ki dünyanın başlangıcında bütün insanlar aynı dili konuşurlarmış.
Dilleri aynı, hedefleri de tekmiş. Sümer bölgesinde, bir ovaya kuracakları kent için ne gerekiyorsa üretmişler. Sonra da, “kent kulesiz olmaz” demiş olacaklar ki bir de göklere erişecek bir kule dikmek istemişler. Amaçları, insanların yeryüzüne dağılmasını önlemek, bir arada kalmalarını sağlamakmış.
Tanrının bu girişimden haberi olmuş. Daha yakından görmek için gökyüzünün alt katlarına inmiş. Bir bakmış ki insanların hepsi bir arada, coşkuları yüksek, birlikleri güçleri, çok da iyi anlaşıyorlarmış.
Kızmış mı da olabilir Tanrı; kaygılanmış da… Zira bugün anlaşıp birlikte göğe kapı olacak bir kule yapan insanların, yarın her engeli aşıp göğe dayanmaları işten bile değilmiş.
Böyle devam ederlerse kendisine ihtiyaç kalmayacağından endişelenmiş. O an, Tanrının aklına, insanların birbirini anlamasını engellemek için dillerini karıştırmak gelmiş.
Yapmış da…
O ana kadar birbirleriyle iyi anlaşan ve göğe yükselen bir kule yapmak için canla başla çalışan insanlar, bir anda anlaşamaz olmuşlar ve aralarına giren nifak, onları yeryüzünün farklı köşelerine dağıtmış. Böylece Babil Kulesinin yapımı durmuş ve zamanın Tanrısı da “kurtuluvermiş”.
İnsanların amaçları, birlik ve dayanışma ile göğe çıkmak; Tanrınınkiyse onları bölüp parçalamakmış. Her birini farklı dillere bölmesi ve birbirleriyle anlaşmalarını engellemesi bundanmış.
Algınızı Kendiniz Yönetin, Yoksa Sizi Yönetirler
Bu efsane, bize, anlamanın, anlatabilmenin, doğru anlaşılmanın, iletişim kurabilmenin, iletişim kurmak için gerekli olan politik dilin önemini hatırlatır. Birlik ve dayanışmanın önemini de…
İktidar da farkındadır bunun; bu nedenle kendileri döneminde sıradanlaşmış yol ve yöntemleri bahane ederek, başta İstanbul Büyükşehir olmak üzere belediyelere operasyon düzenliyor.
Kayyım atıyor kimisine…
Yolsuzluk gibi kimsenin sahiplenemeyeceği mevzular üzerinden kitlelerin algısını yönetmeye kalkışıyor.
Meselenin yolsuzluk olmadığını biliyoruz. Yolsuzlukları konu ederek, toplumun algısını kendi lehlerine çevirmek istiyorlar. Yani asıl ilgilendikleri şey, yolsuzluk değil. Onların asıl ilgilendikleri ve dolayısıyla uykularını kaçıran şey, Türkiye’nin toplumsal dayanışmayı öne çıkartan yeni bir yola, yeni bir liderle girme arzusudur.
Kırmak, engellemek istedikleri şey, bu arzudur. Bu arzunun ne kadar hayati bir mesele olduğunu anlatabilmek, doğru bir iletişim stratejisini gerektirir. Doğru bir iletişim stratejisi, algınızı kendinizin yönetmesini gerekli kılar.

Yorum Yazın