Kısacası, eğer bu ülkede kadın cinayetlerinin politik olduğunu anlayacak kadar uzun yaşadıysanız, zaten fark etmişsinizdir: Bu ülkede hemen her şey politiktir. Ve en derinden, en görünmez biçimde politize edilen şey, eğitimdir.
“Her şeye itiraz ediyorsun” diyorlar.
Diyorum ki: Bu ülkede gerçekten yolunda giden tek bir şey söyleyin, tüm sözlerimi geri alayım.
Ama yok.
Freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı sürükleniyoruz. Ne yaşadıklarımızda umut verici bir işaret var, ne de olup biteni açıklayacak tutarlı bir izah.
Olumsuzluk bile bazen anlaşılır olabilir; eğer bir amacı varsa. O zaman mücadele de mümkün olur. Ama amacı, yönü ve muhatabı belli olmayan, keyfi uygulamalar çok daha ürkütücü. Çünkü nedenini bilmediğiniz bir şeyin sonucunu da öngöremezsiniz.
Ve en kötüsü şu:
Bir yön duygusu yoksa, bir fail hissedilmiyorsa, insan tepki de veremiyor.
Tepkisizlik, yönsüzlüğün kardeşi oluyor. Ancak yolun sonuna gelindiğinde, sonuçlar acı ve elle tutulur hale geldiğinde itiraz başlıyor. Ve o zaman da genellikle çok geç oluyor.
Tam da bu yüzden, en çok konuşmamız gereken yere geliyorum: Eğitim.
Bu ülkede pek çok şey kötüye gidiyor, ama belki de en az konuştuğumuz mesele eğitim sistemi.
Oysa buradaki çöküş, en derinden ve en kalıcı hasarı veriyor. İki sebeple: Belirsizlik ve Yönsüzlük.
Eğitim sistemi, yıllardır bir deneme tahtasına dönüşmüş durumda. Sürekli değişen sınav sistemleri, müfredatlar ve uygulamalarla öğrenciler, öğretmenler, ve veliler belirsizliğin içinde yön bulmaya çalışıyor. Her yeni bakanla birlikte başka bir reform geliyor; ama değişmeyen tek şey, sistemin düşünmeyi değil ezberlemeyi ödüllendirmesi. Ezbere dayalı, sorgulamayı dışlayan bir yapı hâkim. Sorgulayan, merak eden değil; itaat eden, uyum sağlayan bireyler yetiştiriliyor. Bu sistem, geleceği inşa etmiyor; sadece günü kurtarıyor.
Veliler ise bu belirsizliğin bedelini ağır ödüyor.
Devlet okullarına güven azaldıkça, milyonlarca aile ekonomik sınırlarını zorlayarak çocuklarını özel okullara göndermeye çalışıyor. Ama bu da bir çıkmaz.
Özel okul ücretleri fahiş, nitelik ise çoğu zaman tartışmalı. Üstelik devletin denetimi de zayıf.
Veliler, çocuklarının geleceğini garanti altına almak için kendi geleceklerinden feragat ediyor. Eğitim, bir hak olmaktan çıkıyor, pahalı bir hizmete dönüşüyor.
Sistemin çarpıklığı, sadece çocukların değil, ailelerin de hayatını şekillendiriyor. Umut yerine tedirginlik, güven yerine belirsizlik büyüyor.
Geri Dönüşsüzlük
Toplumsal sorunların pek çoğu—adalet, ekonomi, güvenlik—iyi bir yönetimle görece kısa sürede iyileştirilebilir. Ama eğitim öyle değil.
Eğitimde kaybedilen yılların telafisi yok. Çünkü eğitim, yalnızca bir bilgi aktarımı değil; insanın kişiliğini, düşünme biçimini, hayata bakışını inşa eden temel bir süreçtir.
İlkokul sıralarında yaşanan bir adaletsizlik, çocuğun tüm hayatını etkileyebilir. Ortaokulda içine kapanan bir çocuk, yıllar sonra bile sesini bulamayabilir. Lisede sınav sisteminde kaybolan bir genç, potansiyelini hiç keşfedemeden hayata atılabilir.
Ve bu yaşların hiçbiri geri gelmez. Hiçbiri "yeniden eğitelim"le düzelmez.
Sistem bireyi tanımıyor, bireysel farklılıkları dikkate almıyor. Herkesi aynı kalıba sokan, ölçülemeyen becerileri yok sayan bir anlayışla şekilleniyor.
Ve bu anlayış, sadece bireyi değil toplumu da yaralıyor. Çünkü bireye faydası olmayan bir sistemin topluma da faydası olmaz.
Yetişkinlikte yaşanan toplumsal sorunların çoğu, aslında eksik ya da yanlış bir eğitim sisteminin geç sonuçlarıdır.
Bugün gördüğümüz umutsuzluk, yabancılaşma, şiddet, düşünce tembelliği... bunların kökleri sınıf sıralarında, öğretmensiz geçen derslerde, anlamını yitirmiş sınavlarda yatıyor.
Eğitim Tarafsız Değildir
Paulo Freire’nin uyarısı hâlâ geçerli: Eğitim asla tarafsız değildir.
Ya mevcut iktidar ilişkilerini yeniden üretir, ya da onları sorgulatır.
Ya bireyi özgürleştirir, ya da onu iktidarın bir aracına dönüştürür.
Bugün bizim eğitim sistemimiz, açıkça iktidara hizmet eden bir yapıya dönüşmüş durumda.
Müfredatından sınav sistemine, öğretmen yetiştirme politikalarından medya diline kadar her adım, sorgulamayan, biat eden, eleştiri üretmeyen bir yurttaş profili için atılıyor.
Freire’nin “bankacı eğitim modeli” dediği bu sistemde öğrenci pasif bir depo; bilgi onun kafasına yukarıdan aşağıya, sorgusuzca “yatırılıyor.”
Sorgulama ortadan kaldırıldığında düşünce köreliyor; düşünce köreldiğinde ise itaat kaçınılmaz oluyor.
Çocuklarımıza bilgi değil; neye inanmaları, kimden korkmaları, kimi alkışlamaları gerektiği öğretiliyor.
Eğitim, pedagojik bir alan olmaktan çıkıyor; doğrudan bir iktidar aygıtına dönüşüyor.
“Eğitim ya özgürleştirir ya da baskı aracına dönüşür.” – Paulo Freire
Ve biz, yıllardır bu baskı aracının dişlileri arasında çocuklarımızı, yarınlarımızı, hayallerimizi kaybediyoruz.
Kısacası, eğer bu ülkede kadın cinayetlerinin politik olduğunu anlayacak kadar uzun yaşadıysanız, zaten fark etmişsinizdir:
Bu ülkede hemen her şey politiktir.
Ve en derinden, en görünmez biçimde politize edilen şey, eğitimdir.
Bir Not da Gençlere
Bu hafta ve önümüzdeki hafta sınavlara girecek tüm öğrencilere içtenlikle başarılar diliyorum.
Biliyorum, kolay değil. Belirsizlik içinde yol bulmaya çalışıyorsunuz.
Ama bilin ki, bu sistemin dışında bir siz varsınız. Sınavlardan, puanlardan, sıralamalardan daha büyük bir siz…
Yolunuz açık, umudunuz daim olsun.
Ve ne olursa olsun: düşünmekten, sorgulamaktan, kendinize inanmaktan vazgeçmeyin.

Yorum Yazın