Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında CHP, toplumla göz hizasında ilişki kuran bir siyaseti inşa etmek zorundadır. Bu yüzleşmenin merkezinde ise bölge halkıyla kurulacak sahici temas yer almalıdır. Bölge halkıyla kurulacak doğrudan ve sürekli ilişki, yalnızca bugünün siyasal ihtiyacı değil; aynı zamanda partimizin geleceğini toplumun vicdanında yeniden inşa etmenin zorunlu bir adımıdır.
31 Mart 2024 yerel seçimleri, CHP’nin yalnızca belediyeler kazanarak yönetsel gücünü artırdığı bir gelişme değil; aynı zamanda Türkiye siyasetinde yeni bir yön tayin etme ihtimalini doğuran tarihsel bir imkan sundu. Uzun yıllardır “iktidar alternatifi” olarak görünmekte zorlanan CHP, bu seçimle birlikte geniş bir toplumsal meşruiyet zemini edindi. Ancak bu yeni evre, beraberinde daha köklü ve cesur bir siyasal dönüşüm sorumluluğunu da getiriyor. CHP, artık yalnızca mevcut oylarını konsolide eden değil, toplumsal tabanını genişleterek yeni kesimlerle doğrudan ilişki kuran bir siyasal aktör olmak zorunda. Bu çerçevede verilecek en kritik sınav ise Kürt meselesi ve genel olarak bölge halkıyla kurulacak ilişki olacaktır.
2024 seçimlerinde CHP’nin özellikle batı illerinde DEM Parti ile geliştirdiği taktiksel iş birliği belirleyici oldu. Ancak bu iş birliği, kalıcı ve stratejik bir ortaklıktan ziyade, kısa vadeli siyasi süreçlerin ürünüydü. Üstelik bugünkü siyasi denklemde DEM, gerek uluslararası ilişkilerdeki yeni pozisyonu gerekse iktidarla kurduğu mesafeli ama ihtiyatlı ilişki biçimiyle, CHP açısından ortak siyasi strateji geliştirilebilecek bir partner olmaktan uzaklaşmıştır. Bu koşullarda CHP, yalnızca DEM üzerinden bölge halkıyla ilişki kurma anlayışından vazgeçilmelidir. Sonuç olarak, CHP, bölge halkıyla temasını güçlendirirken; DEM’i ötekileştirmeden, kriminalize etmeden, fakat onun kurumsal çerçevesinin ötesinde doğrudan ve sürekli bir toplumsal ilişki ağı kurmak zorundadır. CHP artık kendi sosyolojisini bölgede oluşturarak siyasette iddia ortaya koymalıdır. Bunun için bölgenin özgün toplumsal dokusuna yaslanan, yerelden güç alan kalıcı bir varlık inşa etmek zorundadır.
CHP’nin bölgeyle yeni bir ilişki biçimi kurabilmesi için aracılı siyaseti geride bırakması şart. Bu sadece retoriği değiştirmekle değil, yapısal olarak farklı bir siyasal kültür inşa etmekle mümkündür. Bu kültür, üç temel sütun üzerinde yükselebilir: yerel temsiliyetin güçlendirilmesi, sahici bir kadro reformu ve bölgeyle sürekli siyasal-sosyal temas. Bugün CHP’nin bölgedeki örgütsel varlığı, sadece zayıf kadrosal yapılarla değil, aynı zamanda bu yapıların partinin tarihsel birikimiyle kurduğu olumsuz bağ nedeniyle de ciddi bir sorun alanı oluşturuyor. Doğu ve Güneydoğu illerindeki pek çok CHP örgütü ne Cumhuriyet’in kurucu tahayyülünü taşıyor, ne de partinin evrensel sosyal demokrat değerlerini sahici biçimde temsil ediyor.
Bölgedeki birçok kadro yapısı, ne yazık ki partinin tarihsel derinliğiyle, Türkiye ve dünya gerçekliğini kavrayan siyasal birikim ile temas etmiyor; bu nedenle de CHP yerel halkın güvenini kazanmakta zorlanıyor. CHP’nin bu kadroları acilen gözden geçirmesi, nitelikli, sahici ve bölge halkıyla gönül bağı kurabilecek yeni bir örgütsel bir anlayışı inşa etmesi gerekiyor. Aksi halde, sahada yalnızca temsil değil, varlık iddiası da zayıf kalacaktır.
Bunun yanı sıra, Cumhuriyet Halk Partisi’nin bölgeyle kurduğu ilişki uzun yıllar boyunca ağırlıklı olarak seçim dönemlerine sıkışan, kampanya odaklı bir etkileşim biçimiyle sınırlı kalmıştır. Oysa Diyarbakır’dan Hakkâri’ye, Van’dan Siirt’e kadar uzanan bu kadim coğrafyada kalıcı bir siyasi varlık gösterebilmek, yalnızca seçim süreçlerinde hatırlanan bir aktör olmaktan çıkıp, örgütsel, sosyal ve kültürel anlamda kesintisiz bir hayat damarına dönüşmeyi zorunlu kılar. Bölge halkı ile sahici bir bağ kurabilmek için, kadın ve gençlik kollarımızdan sivil toplumla kurulan ilişkilere, yerelde yürütülecek sosyal ve kalkınma projelerinden kültürel etkinliklere kadar geniş bir yelpazede sürekli, görünür ve kapsayıcı bir varlık inşa edilmelidir. CHP’nin bölgedeki kimliği; ‘CHP kimdir, neyi savunur, hangi sorunlara nasıl çözümler üretir?’ sorularına sahada, hayatın içinde, elle tutulur yanıtlar verebildiği ölçüde anlam ve karşılık bulacaktır. Temsiliyetin meşruiyeti, yalnızca sandıktan değil, hayatın her alanında sergilenen sahici temastan doğar. Bu nedenle CHP, bölge halkı nezdinde yalnızca bir seçim alternatifi değil; bir umut ve çözüm adresi olarak kök salmalıdır.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin Kürt politikasının temelini, sadece Kürt yurttaşlarımızla sınırlı kalmayan, bölge halkının tümünü kapsayan doğrudan ve kalıcı bir bağ oluşturmalıdır. Bugün DEM’in bölgedeki desteği, sadece ideolojik bir yakınlıktan değil, aynı zamanda sahici ve güçlü bir siyasi alternatifin yokluğundan kaynaklanmaktadır. CHP’nin görevi, bölgedeki bu boşluğu onurlu, güven veren ve gerçekçi bir temsil anlayışıyla doldurmaktır. Bu başarıldığında elde edilecek olan yalnızca oy değil, toplumsal bir güven duygusu olacaktır. İşte bu güven, yeni bir Türkiye’nin temellerini atacak gerçek demokratik sözleşmenin de asli unsuru olacaktır.
Cumhuriyet’in ikinci yüzyılında CHP, toplumla göz hizasında ilişki kuran bir siyaseti inşa etmek zorundadır. Bu yüzleşmenin merkezinde ise bölge halkıyla kurulacak sahici temas yer almalıdır. Bölge halkıyla kurulacak doğrudan ve sürekli ilişki, yalnızca bugünün siyasal ihtiyacı değil; aynı zamanda partimizin geleceğini toplumun vicdanında yeniden inşa etmenin zorunlu bir adımıdır.
Yeni dönem, eski ezberlerin yüküyle taşınamaz; CHP, halkın değişim iradesine dayanarak iktidar yürüyüşünü hızlı ve emin adımlarla sürdürmelidir.

Yorum Yazın