Son zamanlarda şüphe üzerine DNA testi yaptırıp büyüttükleri çocukların biyolojik babası olmadığını öğrenen evli ya da boşanmış erkeklerin hikayeleri gazetelere düşüyor. Erkeklerin bu teste ihtiyaç duymasından tutun da testin sonucunu beklemeye kadar geçen süre, hangi duyguyla tarif edilir bilemiyorum. Şüphe, inanç ve inançsızlık arasında yer alan ara bir duygu. Ara duygular yersiz yurtsuzdur ve fobiye dönüşme riski taşır. Şüphe nedeniyle insanlar bazen savrulurlar. Belki de bu yüzden şüphe, kontrolü en zor duygu türlerindendir. Psikologlar bu duygunun daha çok güven, kontrol ve belirleme ihtiyacına bağlı olarak ivme kazandığı konusunda hem fikir. İnsanın neye ya da kime güveneceğini bilmediği, kontrol hissini kaybettiği bazı durumlar var. Bir kişisel duygu olarak şüphe bu nedenle gerilim yüklü. Felsefe gibi sosyal bilimlere ise şüphe şüphesiz ki çok yakışır. Bir felsefeciden en çok da şüphe etmesi beklenir. Ancak bu yazının da konusu olan “babalık şüphesi” ikili ilişkilerde engerekli bir yol gibidir. Son zamanlarda şüphe üzerine DNA testi yaptırıp büyüttükleri çocukların biyolojik babası olmadığını öğrenen evli ya da boşanmış erkeklerin hikayeleri gazetelere düşüyor. Erkeklerin bu teste ihtiyaç duymasından tutun da testin sonucunu beklemeye kadar geçen süre, hangi duyguyla tarif edilir bilemiyorum. Esasında insanlar çok uzun zamandan beri benzetme ya da andırma mekanizması üzerinden gayri resmi bir şekilde bu testleri işletiyorlar. Yeni dünyaya gelen bir bebeğin etrafındaki insanların ilk tavrı, bu bebek kime benziyor sorusunun peşine düşmek. Çocuk büyüdükçe bu benzetme tavrı daha da artıyor. Çünkü bebeklik yerini çocukluğa bırakınca, çocuğun fiziksel hatları belirginleşiyor ve ne tarafa ait olduğu konusunda bir işaret veriyor. Bu işaret bazen bir saç rengi, bazen yüzdeki bir çil, bazen de aileye özgü bir çene şeklidir. İnsanların çocukları aileye, ama en çok da babaya/baba tarafına benzetme refleksi aslında bir konudaki şüpheyi tatlıya bağlama çabasının ürünü.
O.A. isimli şahsın, çocuğun kendisine benzemediğinin defalarca söylenmesi üzerine DNA testi yaptırması ve çocuğunun biyolojik babası olmadığını öğrenmesi, örneklerden sadece birisi. Sonrasında yaşananlar ise tam bir dram. Bu şüphe eşe güvenmeme duygusu ile başlayıp onu kontrol etme ve en nihayetinde belirsizliğe bir neşter vurma girişimi şeklinde ilerliyor. Örnekteki erkeklerin birçoğu, yıllarca babalık yaptıkları çocukları ile soy bağlarını sonlandırıyor.
TAM BİR DRAM
Babasına benzetilmeyen çocuklar ise farkında olmadan büyük bir gerilimin merkezinde büyüyorlar. Ve bahsi geçen çocukların babası ya evliyken ya da boşanma aşamasında bu şüpheyi kaldıramıyor. O.A. isimli şahsın, çocuğun kendisine benzemediğinin defalarca söylenmesi üzerine DNA testi yaptırması ve çocuğunun biyolojik babası olmadığını öğrenmesi, örneklerden sadece birisi. Sonrasında yaşananlar ise tam bir dram. Bu şüphe eşe güvenmeme duygusu ile başlayıp onu kontrol etme ve en nihayetinde belirsizliğe bir neşter vurma girişimi şeklinde ilerliyor. Örnekteki erkeklerin birçoğu, yıllarca babalık yaptıkları çocukları ile soy bağlarını sonlandırıyor. Bazıları ise daha ileriye giderek eşlerini katlediyorlar. Başta dediğimiz gibi şüphe kontrolü zor bir duygudur ve çoğu kez kabına sığmayabilir. Bireysel bir duygu gibi görünen babalık şüphesi aslında kollektif bir hissinürünü. Akrabalık, aile, evlilik, soy, genetik miras gibi çoklu sosyolojik olguların harmanlanmış bir örüntüsü var karşımızda. Geçmişten günümüze her toplum bir şekilde bu şüpheyi uygun bir şekilde işletmiştir. Misal, Makua toplumunda günah çıkartma ritüeli doğum sürecinin bir parçasıdır. Bu ritüel uygulama şekli itibari ile babalık testi işlevi görür. Şöyle ki kadın doğum sancıları içindeyken yanında olan kocasının kız kardeşi ona “Bu çocuğun gerçek babası kim?” diye sormak zorundadır. Makua toplumu, kadının yalan söylemesi durumunda doğumun zor geçeceğine ve çoğunlukla da kadın veya bebeğin ölümüyle sonuçlanacağına inanır.Bekaretin El Değmemiş Tarihi kitabında Blank, erkeklerin babalıklarını ve mülkiyetlerini kadın bedenini denetim altına alarak kontrol ettiklerini savunur. Erkek egemen toplumların kan ve ölü seviciliğinin altında bu düşüncenin yattığını da ekler. Namus cinayetlerinden suçlu erkeklerin olayın sıcaklığında “namusum, aile şerefim, onurum için yaptım” cümlesi var olan şüpheyi öldürerek kaldırdım anlamına gelir.
Yorum Yazın