“Siyaset Kurumumuz” Dünya’daki gelişmelerle yeterince ilgilenmiyor. Kamuoyunu yakın çevremizdeki gelişmelere ilişkin bilgilendirmekte çok zorlanıyor. Örneğin son günlerde AB Ortaklığı konusunda, ana muhalefet partisinin çizgisine yaklaşan, iktidarın açıklamaları; “eşit ortaklıktan” çok kısa vadeli işbirliklerinin amaçlandığı izlenimi uyandırdı.
Almanya Başbakanı'nın açıklamalarında söz edilen, AB-Türkiye ilişkileri olası bir eşit ortaklığın gündemde yer almadığını gösteriyor. Biraz dikkatli okununca, ortaklık yerine ortak güvenlik sağlanmasına dönük bir işbirliğinin hedeflendiği anlaşılıyor. Ortadoğu’da süregelen kargaşa nedeniyle, ülkelerini terk ederek, geleceklerini AB’de arayan, Suriyeliler başta Ortadoğu kökenliler ve Afganların Türkiye’nin Batısına geçmelerinin engellemesi amaçlanıyor.
İngiltere’nin ortaklıktan ayrılması ile etkisini yitiren AB, solun iktidarda olduğu Almanya ve Fransa’nın güdümünde, 2.Dünya Savaşı öncesinde yaşanan silahlanma yarışının, günümüz koşullarında başlatılmak istendiğini gösteriyor. Kuşkusuz bu kez de hedef Rusya.
Ukrayna-Rusya savaşında; Almanya başta AB ülkelerinin büyük bölümü Rusya’ya uygulanan ambargo nedeniyle bu ülkeden sağlanan, doğal gaz ve ham petrol alımlarını durdurdular. Yetmemiş olacak ki, AB ülkelerinin bankalarında bulunan, yaklaşık 110 milyar dolarlık Rusya mevduatının, Ukrayna’ya savaş tazminatı olarak verilmesi gündemde. ABD’ye bağımlılığı giderek artan, AB Ekonomisi de durgunluk ve düşen büyüme hızları yüzünden enflasyon kıskacında.
Rusya yaklaşık dört yüz yıllık Osmanlı üstünlüğünün ardından, ele geçirdiği Karadeniz kıyılarındaki denetimini Sovyet rejiminin dağılmasıyla yitirdi. COMECON’un 2.Savaştan sonraki zoraki üyeleri; Bulgaristan, Romanya, Gürcistan’ın dağılan ittifaktan ayrılmaları karşısında, Ukrayna’yı bırakmak istemiyor. Aslında Barışın gecikmesi, Zelenskiy rejiminin askeri gücünden kaynaklanmadı. Rusya’nın gerçekte savaştığı güç NATO.
Türkiye’yi yakından ilgilendiren, sınır ötesi gelişmeler kuşkusuz Suriye ve Karadeniz çevresi ile sınırlı değil. ABD ve İngiltere’nin İsrail ile Kafkaslar ve İran’a ilişkin projeleri de Türkiye’de iktidar ve muhalefetin gündeminde yeterince yer almıyor.
Büyük olasılıkla Suriye konusunda Rusya ile varılan bir uzlaşma sonucu, uzun yıllar süren Baas rejiminin çöküşü ile ortaya çıkan, İslamcı yönetimin BOP kapsamında çok önceden tasarlandığı anlaşılıyor.
MHP’nin izlediği geleneksel siyasal çizgiyi, beklenmedik şekilde değiştirerek, hükümlü PKK liderini konuşma yapması için TBMM’ne çağırmasının, Suriye’nin siyasal geleceğine ilişkin bir takım kaygılardan kaynaklandığı öne sürülebilir.
Hızla oluşturulan uzun isimli “Terörsüz Türkiye" komisyonunun, bu koşullarda bölgede kurulan yeni dengelerde, Türkiye’nin orta vadeli dış politikasının tasarlanmasında yetersiz kalacağı, kısa sürede anlaşıldı. Gerçek amacın mevcut iktidar ortaklığının ömrünü uzatmak olduğu, ortaya çıkıyor.
Gereken anayasa değişikliğinin TBMM’de oylanması ve ardından iktidar açısından en uygun zamanda erken genel seçime gidilmesi, sürpriz sayılmamalı. Bu aşamada DEM; Meclisteki oylamada kilit parti konumuna gelebilir.
Yeni seçilen CHP Yönetimi'nin bölgemizdeki gelişmelerin ışığında, Rusya faktörünü de dikkate alan bir dış politika çizgisini yapılandırması gerekebilir.




























Yorum Yazın