Son dönemlerde iyice yoğunlaşan “sosyete operasyonları”, ortalama yurttaşın aklına “neler oluyor” sorusunu getirdi. Haliyle bu soru, çok büyük bir çoğunluğun zihninde “hükümet ne yapmak istiyor” biçimini aldı. Nedeni de yargının revaçta deyimi ile “araçsallaştırılması”, yani hukuk çerçevesinden kopartılıp siyasi bir araç gibi kullanılması… Maalesef bu tür bir yozlaşmanın tezahürleri sıklıkla görülüyor, kamuoyunun kahır ekseriyeti de kimi soruşturmaların siyasi nedenlerden ötürü açıldığına inanıyor, tutuklamaların bir tür “caydırıcı ceza” işlevi gördüğünü düşünüyor.
Bu tür “masumiyet karinesini” hiçe sayan davaların siyasi bir yönü olduğu da muhakkak. Özellikle AKP İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni iki kez (3 kez seçim yaptırarak) kaybetmesini bir türlü hazmedemedi. Elinden geleni ardına koymayarak 2024 seçimini geri çevirmek istiyor. Kayyım atanmasını göze alamadı (şimdilik) ancak İBB Başkanı tutuklandı ve önemli, hattâ ikinci derecede önemli olabilecek onlarca belediye çalışanı açılan soruşturmaların “selâmeti” açısından gözaltında tutuluyor. Gözaltı süreçleri tutuklamaya dönüşüyor. Altyapı ihalelerine Maliye Bakanlığı onay vermediği için işler ciddi ölçülerde gecikiyor. Ankara Büyükşehir Belediyesi de sırasını bekliyor, saçmalık ötesi bir “konser soruşturması” açılarak hizaya sokuluyor, başına neler gelebileceği hatırlatılıyor. İlçe ve daha ufak il belediye başkanlarının bir kısmı “ibreti alem için” soruşturmalara maruz kalıyor, soruşturma başlayınca neredeyse otomatik olarak tutuklama geliyor.
Bütün bunların çoğu, hukuk ilkeleri hiçe sayılarak yapılan uygulamalar, ancak hedefi belli, amacı açık: Siyaseten yenemediğiniz rakibi hukuk yolları aracılığıyla, hukuk cevaz vermiyorsa “ben yaptım oldu” yaklaşımı ile sindirmek ve galebe çalmak, gücü her ne pahasına olursa olsun elinizde tutabilmek…
Ne var ki son “uyuşturucu” tutuklamaları ve soruşturmaları dalgası, bu siyasi hedeflerin hiç birine uymuyor. İkinci sınıf, bir miktar “sonradan görme” sosyete mensuplarına yönelik, inanılmaz biçimde reklamı yapılan, bütün gizli kalması esas olan soruşturmaların, ifadelerin ve delillerin daha ertesi gün gazete sayfalarında ve sosyal medyada ifşa edildiği bir süreç başladı. Hattâ henüz gerçekleşmemiş bazı sorgulamaları, ana akım medya “haber” olarak sızdırmakta bir beis görmüyor.
Bu sürecin kapsamında büyük ölçüde siyaseten rengi pek de belli olmayan ama son dönemde adı bir biçimde duyulmuş televizyon sunucuları, şarkıcılar, sosyal medya “fenomenleri” yer alıyor. Kısaca söylemek gerekirse, bu soruşturmanın merkezine anlaşılamayan nedenlerle konmuş olan Mehmet Akif Ersoy haricinde siyasi derinliği ya da işlevi olan hiç kimse yok. Mehmet Akif Ersoy da, herhangi bir biçimde “muhalif” olarak görülmesi çok zor bir gazeteci, illa bir kategoriye sokulması gerekirse de “iktidar yanlısı” denebilir. Buna rağmen büyük bir itibar suikastı olarak nitelenebilecek biçimde tutuklandı, ne kadar özel yaşam ayrıntısı varsa, doğru veya uydurma, ortalığı döküldü. Onunla tanışmış olan insanların bir kısmı da soruşturma kapsamına alındı. Kimi tutuklandı, esas olarak “uyuşturucu” kullanmak suçu soruşturmaların belkemiğini oluşturdu.
Bütün bu operasyona tabi olan zevat içinde değil büyük uyuşturucu kaçakçısı, ufak çapta satış yapan “dealer” (torbacı) denen kişilerin dahi bulunmadığı dikkat çekiyor. Tek bir satıcı kendini ifşa etti, akabinde de itirafçı olmayı kabullendiğinden serbest bırakıldı.
Kamuoyu ne olduğunu kavramaya çalışırken bu defa da yeni seçilen Fenerbahçe Kulübü Başkanı Sadettin Saran işe karıştırıldı. Yurt dışından apar topar dönerek ifade veren Saran, Adli Tıp incelemesi sonucu geçmişte kokain kullanıcısı olarak nitelendirildi. Sportmen yaşamı ile dikkat çeken Saran, bu suçlamayı reddetti, başka bağımsız bir Tıp merkezinde yeniden tahliller yaptırdı. Yurt dışı çıkış yasağı olduğu için uluslararası düzeyde akredite olmuş laboratuvarlara başvurup yeniden tahlil ve inceleme yaptırma yolu da tıkalı. Fenerbahçe camiası, Fethullah Gülen operasyonlarından bu yana o denli gergin ki bir anda ciddi bir ayaklanma ve öfke patlaması yaşandı. Bu tepkiler o denli yaygın bir hale geldi ki kulüp yöneticileri taraftarlarına itidal ve sükunet çağrısı yapmak zorunda kaldılar. Bunları yazarken bu defa da 14 yıl öncesinde elde edilmiş bir takım dinleme kayıtları yüzünden TFF eski Genel Sekreterlerine soruşturma açıldı. Esasen Galatasaray camiasından olan bu kişileri soruşturmak için neden bunca zaman beklendi sorusunun yanıtı tabii ki yok. Belki Fenerbahçe/Galatasaray dengesi aranmak istendi diye düşünmeden edemiyor insan. BJK için henüz bir gelişme yok.
Peki de ne oluyor? Sadettin Saran hariç bu tür soruşturmalara konu olan ve itibarları yerle bir olan kişiler, bir iki isim hariç kamuoyunda tanınan, siyasi derinliği ya da aktivitesi olmayan insanlardan oluşuyor. Eğer gerçekten uyuşturucu kaçakçılığının üstüne gidilecekse, Latin Amerika’dan Türkiye’ye yola çıkacakken yakalanan 5 ton kokain ve bu kaçakçılıkla ilişkili kişilerin üstüne gidilebilir. Bir yıldır herhangi bir netice elde edilemediğine göre herhalde o işten bir sonuç çıkmayacak.
İktidarın bu girişimleri, büyük ölçüde iki kısa vadeli hedefi tutturmak için yapılıyor olabilir. Birincisi, kendisine yakın olsa dahi uyuşturucu müptelalığına taviz vermeme mesajı olabilir. Arabasında kokain çekerken videosu çekilen AKP danışmanının “pudra şekeriydi” savunmasıyla beraat ettiği dönem herhalde bitti. AKP içindeki kimi ikincil önemdeki kişileri ya da iktidara yakın bazı isimleri feda ederek bir “temizlenme” operasyonu gerçekleştirilmek isteniyorsa, pek ikna edici değil. Çok daha kapsamlı girişimler yapmak gerekir, ancak onun getirisi, vereceği zarara nazaran devede kulak kalacaktır.
İkinci erişilmek istenen hedef biraz daha mantıklı ve orta vadede sonuç vermesi umut edilen cinsinden: AKP seçmen zeminini giderek kaybediyor. Kendi yaptırdıkları anketlerde dahi “mütedeyyin” veya muhafazakâr addedilen AKP’nin kemikleşmiş oy tabanının partiden uzaklaştığı çok açık. Bunun nedeni de hayatın gerçekleri, başaşağı giden satın alma gücü, düzelemeyen, hattâ 2018 yılından bu yana düzelmek bilmeyen ekonomi, özellikle gıda, kira ve eğitim masraflarının akıl almaz yükselişi, bunun yarattığı genel bir umutsuzluk ve bedbinlik…
Bu döngüyü kırmak için güya uyuşturucu operasyonu yapıp göz korkutmak herhangi bir işe yaramaz, ancak AKP tabanını oluşturan seçmene “bakın bu laikler ne kadar çürümüş, ne kadar ahlak düşkünü, bunlara özenmek ne denli yanlış, Tanrı muhafaza ya iktidara gelirlerse… ” mesajı verilmek isteniyor olabilir. Giderek daha fazla toplum mühendisliği yapma meraklısı bir iktidar, 23 senede istediği sonuçları elde edemediği için bu tür bir yola tevessül edebilir.
Bir diğer açıklama da, başımızda kara bulutların dolaştığı dış siyaset alanından dikkatleri uzaklaştırmak olabilir, ancak bu başka bir yazının konusu…

























Yorum Yazın