Ben diyorum ki İstanbul bu kadar zenginliği kaldıramıyor. Kanıt mı istiyorsunuz? İstanbul trafiğine günün herhangi bir saatinde bakın. Trafik felç durumundadır. Neden? Çünkü mevcut yollar artık trafiğe çıkan araç sayısını kaldıramıyor da ondan. İstatistik verilerine göre 2023’de İstanbul’da trafiğe çıkan araç sayısı (400 bin) Türkiye’deki toplam trafiğe çıkan yeni araç sayısının (946 bin) neredeyse yarısı. Yine istatistiklere göre “2024 yılı sonu itibariyle, İstanbul trafiğine kayıtlı otomobil sayısı 3 milyon 812 bin adedi aşarken, şehirdeki toplam araç sayısı ise 5 milyon 840 bin adede ulaştı”. Yani öyle zenginleştik ki, zenginleşmenin ölçüsünü araba sayısı diye düşünün artık mevcut yollar bu zenginliği kaldıramıyor. Yani yol altyapımız bu zenginliği taşıyamıyor.
Nereden çıktı demeyin bu trafikteki araç ve zenginlik yorumunun? Ama kabul edin ki bu yorum bile Türkiye’nin geldiği yerle ilgili çarpıklıklardan birini gayet somut biçimde anlatıyor. Tabii var olan çarpıklıklardan biri olarak hemen her gün yaşadığım bu trafik meselesi aslında çok genel halimizin çarpıklıklarından biri. Başkaları yok mu?
Var tabii ki!
Alın şu İBB ve yargı ilişkisini! Mevcut yargı sistemi o noktaya geldi ki artık adalet duygusu yerlerde sürünüyor. Yine istatistiklere müracaat edelim: 2010’da yüzde 59 olan yargıya güven endeksi 2024’de yüzde 33’e, Mayıs 2025’de ise yüzde 20’ye düşmüş. Yani? Tıpkı trafikteki altyapı sorunu gibi yargı alt yapısı sorunu da alarm veriyor.
Siz ne düşünüyorsunuz bilmiyorum ama şu “Casusluk” meselesi trafikteki tıkanıklığa benzer biçimde yargı sistemimizdeki tıkanıklığı göstermiyor mu? Nerden çıktı bu mesele? Tabii ki konuyla ilgili bilgilerimiz dün verilen ifadelerle sınırlı. Ama öyle anlaşılıyor ki bir adam var, biri tarafından ihbar ediliyor ve soruşturmada ben İngiliz ajanıyım diyor. İmamoğlu’yla bir fotoğrafları var. Biri iki defa da Necati Özkan’la görüşmesi…
Eeeee! Bu kadar! Bunlardan yola çıkarak yargı sistemimiz İmamoğlu’nu ve Özkan’ı “casusluktan” tutukluyor. Bununla da kalmıyor. Daha ortada doğru dürüst bir iddia, bir kanıt, bir duruşma falan olmadan Merdan Yanardağ’ı da tutukladığı gibi yayın şirketine de el koyuyor.
İnsaf be! Trafikteki bazılarının yaptığı saçmalıklardan daha da saçma bir durum bu!
Evet maalesef genel durumumuz da böyle. Yani bu ülkenin altyapısı, yani yönetim tarzı ve seviyesi öyle ki ülkenin ulaştığı seviyeyi taşıyamıyor. Ama iktidar olanların bu tarzın sürdürülmesi için çabası da hiç bitmiyor. Bir yandan yargı sistemi üzerinden topluma yön vermeye çalışıyor; diğer yandan da topluma kendi istemediği yönde yön vermeye çalışan muhalifleri de engellemeye çalışıyor. Sanırım son “casusluk” meselesi de muhalefeti sindirme çabalarından biri.
Eğer bu mesele bu kadarlık bir mesele olsa insan bekleyebilir de. Yani eninde sonunda seçim olacaksa insan seçime kadar biraz daha katlanalım diyebilir. Çünkü bu durumda bilirsiniz ki en sonunda bu sistemi değiştirebilmenin bir imkanı ortaya çıkacak. Düşünsenize! Selahattin Demirtaş, Figen Yüksekdağ, Osman Kavala, Selçuk Mızraklı ve diğer birçok tutuklu böyle bir anı bekliyor.
Ama yargı sisteminden gelen işaretler aslında meselenin muhalefeti sindirme çabalarından çok, tümüyle ortadan kaldırmaya yönelik bir kararlılıkla ilgisi olabileceğini de düşündürüyor insana. Yani önümüzdeki günlerde “Seçim falan yok! Biz yönetmeye devam edeceğiz!” diyen bir iktidarla da karşılaşma olasılığımız da az değil
Öyle ya işlevini gereğince yapamayan yolların (trafiğin) rahatlatılması, üzerindeki araç sayılarını azaltmaya yönelik bir “hurda kanununu” çıkarmakla olabilirse, tıpkı onun gibi yargı sistemini rahatlatmak için de rüşvetti, irtikaptı, casususluktu diyerek bütün muhalifleri içeri tıkmakla olabilir. Böylelikle muhalifler azalacağı için ülkenin daha iyi yönetilmesi de mümkün hale gelir.
Sanki böyle bir gelişmenin eşiğindeyiz gibi.


























Yorum Yazın