Bombanın menzilini, tazyikini, yakıcılığını teferruatıyla saptamak isteyen KGB; romandan resme, resimden heykele intikal etmiş, bir sarışın bomba buldu kucağında!
Bugün Lenin’i vurdum. Bu işte tek başınayım. Silahı kimden temin ettiğimi söylemeyeceğim. Hiçbir teferruattan bahsetmeyeceğim.
[FANYA KAPLAN, 30 Ağustos 1918]
Savaştan dönen bir at kadar yorgundum. Cürüm, esrar [gizem] ve keşmekeş canıma okumuştu. Bitap düşmüştüm. Richard Strauss’un [1864-1949] Elektra operasının plağını gramofona yerleştirdim. Sopranoların Es geht ein Lärm los [Bu ne kargaşa!] adlı düetini dinliyorum. Maestro Herbert von Karajan, orkestrayı yönetirken gözlerini yumuyormuş. Ben de yumdum. Duvar saatinin gongu çalınca irkildim. Baktım, gecenin 10’u… Vaktiyle Bedri Ruhselman’ın tavsiyesi üzerine dinlediğim radyo programı Uyku Treni’ni hatırladım. Ruhu okşayan operayı susturup, kulak tırmalayan palavraları dinlemek akıl kârı mı? Değil. Gene de gramofon iğnesini kaldırdım ve radyoyu açtım. Plak havuz, radyo dere; radyoda iki kere yıkanılamıyor.
Program başlamıştı bile. Bariton sesli sunucu ciddiyetle anlatıyordu…
1926 senesi, Freud’un Viyana’daki evinde Polonyalı Wolf Messing [16], Albert Einstein [36] ve Sigmund Freud [56] oturuyorlardı. Messing kalktı, banyoya gitti, elinde bir cımbızla döndü ve “Bu davranışımdan ötürü beni bağışlayınız lütfen, 5 vakte kadar Nobel Fizik Mükafatı kazanacak saygıdeğer büyüğüm” derken Einstein’ın bıyığından bir tel çekip kopardı. Freud hayretler içinde kahkaha atıyordu: “Harika! Tam tamına böyle düşünmüştüm hakikaten!” Messing bir telepattı. Freud’un aklından geçirdiği isteği yerine getirmişti.
II. Cihan Harbi’nden hemen önce Wolf Messing müthiş bir kehanette bulundu: “Naziler Avrupa’yı ele geçirecek fakat Hitler doğuya saldıracak ve mağlubiyete sürüklenecek. 1945’te, Sovyet tankları Berlin’i ve faşizmi ezecek. Hitler de Mayıs ayında intihar edecek…” Bu meşum beyandan ötürü hassas ruhu rencide olan Hitler, Messing’in kellesini getirene 200 bin Alman Markı mükafat vereceğini ilan etti. Ruslarla saldırmazlık paktı imzalamış Almanlar 1939’da Varşova’ya girince Messing’i tutuklayıp hücreye attılar. Messing, zihin gücünü kullanarak gardiyanları hapsetti ve kaçtı. Nazilerin kontrol noktalarını da telepati, hipnoz ve sair psişik güçler kullanarak aşıp Sovyetler Birliği’ne sığındı.
Gaddarlığı kadar kuşkuculuğuyla da meşhur Stalin, Messing’i zorlu imtihanlardan geçirdi: Telepat, elini kolunu sallaya sallaya, bir bankayı soyarak 100 bin Ruble aldı. Veznedara, telepati yoluyla “Ben, Gizli Polis Şefi Lavrenti Beriya’yım” mesajı iletmiş meğer. Beriya [1899-1953] Messing’in akranıydı ve Polonya’da 22 bin esirin infaz edildiği Katyn Katliamı’ndan mesuldü. Messing akla seza hünerleri sayesinde, Stalin’in gizli sığınağına da girdi. Ve diktatörün gözde sırdaşı, başmüşaviri oldu…
Parti, Kızıl Ordu ve KGB [gizli servis]; SSCB’nin üç sacayağını teşkil eder. Fakat elindeki vasıtaların tesiri sebebiyle, KGB tayin edici mevkidedir.
Her ne kadar Lenin [1870-1924], devrimden önce “Bolşevik Rusya’da ne polis teşkilatı ne de istihbarat örgütü olacak” yazmış olsa da, ÇEKA 1917’de Demir Felix lakaplı Felix Dzerzhinsky tarafından kuruldu. Dürüst ve vicdansız bir adamdı. Dzerzhinsky, Lenin’e hep çok yakındı; öyle ki, onun tabutuna omuz verecekti.
Fanya Kaplan, 30 Ağustos 1918’de, bir fabrikadan çıkıp otomobiline doğru yürüyen Lenin’e üç el ateş etti: Bir kurşun omuza, bir kurşun çeneye, bir kurşun ıska.
Fanya Kaplan, 30 Ağustos 1918’de, bir fabrikadan çıkıp otomobiline doğru yürüyen Lenin’e üç el ateş etti: Bir kurşun omuza, bir kurşun çeneye, bir kurşun ıska. Bu olayı müteakiben Kızıl Terör dönemi başladı. Zavallı Fanni, daha 16 yaşında Çarlık polisi tarafından tevkif edilmiş, 11 senesini çalışma kamplarında, Sibirya zindanlarında geçirmişti. Lenin suikastından sonra, St. Petersburg’daki Alexander Parkı’nda ensesinden vuruldu. Cesedini bir fıçıya koyup ateşe verdiler…
Ruslar, Çar II. Aleksandr döneminde gizli polis teşkilatı Ohranka’yı kurarak, milleti tedhişle [korkutma, terör] kontrol altında tutma yolunda ilerlemişlerdi. Ohranka’nın işkence ve infazlarından arta kalan Bolşevikler de 1917’de ÇEKA’yı ihdas ettiler. ÇEKA’nın sicili kabarınca, yani tutukladığı, sürdüğü, öldürdüğü Rusların sayısı 200 bini aşınca, adını değiştirdiler: GPU… derken OGPU, NKVD, NKGB, MGB… Ve 1954’ten beri de KGB… Sovyet Gizli Servisi, her isim değiştirdiğinde zulüm menzilini arttırıyordu.
Casus-polisler, teşkilat haricindeki memurlara da emir vermeye, herhangi birini sebep göstermeden tutuklamaya ve yurttaşların mallarına [bilhassa çiftçilerin mahsullerine] parti namına el-koymaya salahiyetliydiler [yetkili]. Halkın ödü kopmuş, imanı gevremiş, sıdkı sıyrılmıştı…
Gulag’a [çalışma kampı] yeni getirilen bir mahkuma sormuşlar: “Ne suç işledin de 10 yıl ceza verdiler?”
“Hiçbir şey.”
“Yalan atma! Hiçbir şeyin cezası 3 yıldır!”
KGB, yani Komitet Gosudarstvennoy Bezopasnotsi’nin sizinle alakası ne? Paranoyaklar yüzünden kuşkuya kapılmaya ne hacet? Pireyi deve yapmak, zamanı hem değersizleştirip hem de çalan budalaların işi…
O takdirde şunu bilmenizde fayda var: Demir Felix, daha 1919’da Ankara’ya casuslar gönderdi. Kars’ta yuvalanmış, köylü molla kılığında dolaşan Rus casusları, yöre ahalisini ırkçı ve dinci isyanlara kışkırtıyordu. Sovyet Gizli Servisi, ta o zamandan beri, yurtdışında operasyonlar düzenliyor…
Hatırlayınız, 1932’de 6 ay kadar Almanya Başbakanlığı makamında bulunmuş Franz von Papen, Hitler’i destekledi. Papen, 1939’da nereye büyükelçi tayin edildi? Türkiye’ye. 24 Şubat 1942 günü Ankara’da bir suikastten sağ kurtuldu. Büyükelçi’yi haklamaya kalkışan kimdi? Ya Almanlar ya da Ruslar. Her iki ülke de Türkiye’yi, II. Cihan Harbi’nin görünmez cephelerinden biri addediyordu.
Alman casusları, Türkiye’deki Kürt köylerinde, Hitler’in gizlice Müslüman olup Haydar adını aldığı rivayetini yayıyorlardı.
O devirde, Alman casusları, Türkiye’deki Kürt köylerinde, Hitler’in gizlice Müslüman olup Haydar adını aldığı rivayetini yayıyorlardı.
Mevzuyu dağıttım, toparlamaya çalışayım: KGB, dünyanın en çok sayıda ajan çalıştıran teşkilatıdır. Cengiz Han’ın ordusundan bugüne en büyük ordu, KGB’nin casus ordusudur. Ruslar nasıl ki fazlasıyla Kalaşnikof üreterek silah piyasasına mührünü vurduysalar, aynı telakkiyle bilim-adamlarını, memurları, turistleri, fahişeleri, talebeleri, pilotları, sanatçıları… ajanlaştırarak kadroyu genişletiyorlar. Vakıa, planetimizi köşe bucak izliyor ve dinliyorlar. FBI Başkanı J. Edgar Hoover’ın tahminine göre, 400 bin KGB ajanı var. Bunların 22 bini suikast, sabotaj, dezenformasyon ve adam kaçırma gibi işlerde uzman. Buna mukabil CIA personeli 18 bin kişiden müteşekkil.
Soğuk Savaş stratejisi gözdağı ve blöfe dayalı görünse de, hakim devletler, harbin getirdiği menfaatlerden, ganimetlerden vazgeçti sanmayınız.
Kurnazca tasarlanmış fitneler çıkarıyorlar.
Kıyameti gösterip sömürüye razı ediyorlar.
Birçok bilimsel araştırma, gizli servis laboratuvarlarında yürütülüyor…
Ve yeni teknolojileri, evvela casus teşkilatları kullanıyor.
Birkaç yıl önce, 1954’te, sanatsever kılığındaki KGB mensupları, bir heykeltıraştan hacmi, kütlesi, yoğunluğu itibariyle gerçeğe uygun heykeller sipariş etti. Nükleer denemelerde, bombanın insan bedenine nasıl tesir edeceğini ölçmek niyetindeydiler. Ajanların ajandasından bihaber sanatçı, Ivan Shishkin’in Nastasya Filippovna portresinden hareketle yaptığı ilk heykelde [Kimyager James Franklin Hyde’ın icat ettiği] silikonun yanısıra çelik, ceylan derisi, yakut, cıva gibi sıra-dışı malzemeler kullandı.
Dehşete düşmüştüm. “Ne?!.. Nastasya Filippovna heykeli mi?!” diye ünledim. Haydut sıçradı. Radyoya doğru eğilip kulak kesildim.
Evet… Lütfen sakin olunuz Ahmet Hamdi Bey. Anlatıyorum.
Büsbütün paniğe kapıldım: “Kunter Bey?!.. Benimle mi konuşuyorsunuz?.. Sesimi duyuyor musunuz?”
Yayın parazitlendi. Araya birtakım cılıytılar girdi. Kunter Kunt’un sesi ikide bir kesiliyordu. Radyonun düğmesini yavaşça sağa sola çevirerek, frekansı yakaladım.
Bombanın menzilini, tazyikini, yakıcılığını teferruatıyla saptamak isteyen KGB; romandan resme, resimden heykele intikal etmiş, kusursuz bir dilber buldu kucağında! Bakmaya kıyamadıkları Nastasya’yı termonükleer bombayla patlatacak değillerdi ya?
“Sonra n’oldu?” Dikkat kesilmiştim. Diken üstündeydim. Kulaklarım çınlıyordu.
Pardon, çınlama radyodan geliyor. Sunucunun sesi işitilmiyor. Kasa hırsızı gibi düğmeyi hassasiyetle çevirirken bir kulağımı radyoya dayamıştım. Dakikalarca uğraştım. Olmadı. Bıraktım. Deliliğin karanlık ve soğuk serhaddinde [sınır-boyu] zelzeleye yakalanmış gibi sarsılıyordum. Kunter Bey’in sesi tekrar duyuldu:
Eee, n’eylersiniz, aptalların inandığı yalanlar üzerine kurulmuş bu dünya!
Bendeniz, Uyku Treni’nin makinisti Kunter Kunt, hürmetlerimi arzediyorum. Sağlıcakla kalınız.
Program bitti, Bay Kunt gitti, Gizli Radyo yayını kesildi. Haydut bile kaçıp saklanmıştı. Yapayalnız kalakaldım. Uçurumun eşiğinde Nuh tufanını bekleyen ağaç misali, dehşetengiz bir yalnızlığa çakılmıştım.
Amerika ve Sovyetler Birliği’yle birlikte, Soğuk Savaş’ın üçüncü kutbu ben miyim yani?!.. Kunter Kunt, Gizli Radyo’dan bir tek bana mı hitap ediyor?! Eski dostum Bedri Ruhselman bu cinai tertibin neresinde? O da mı ajan? Tövbe estağfurullah?.. Nastasya Filippovna… o capcanlı, dipdiri, taptaze kadın… komünist bir heykeltıraşın yontup yoğurduğu, göz kırpan bir korkuluk mu?!.. Yorgo’nun Meyhanesi’nde Fransızca şakıyan… Evimin eşiğinde verdiği miladi öpücükle bir ten anlaşması imzaladığımızı zannettiğim… Fettanlığıyla, Fatin Fantom’u hamakat [aptallık] uçurumuna fırlatan dilber?..
Bütün bunlar yıldırım hızıyla geçti kafamdan. Kafama yıldırım düşmüş gibi sersemlemiş ve yanmıştım.
Tefrikanın tüm bölümlerini okumak için yukarıdaki görsele tıkla ☝️
Yorum Yazın