2023 seçimlerine girerken muhalefet çok umutluydu. Bahsi geçen iyimser havanın ise iki önemli dayanağı vardı: Öncelikle muhalefet Zafer Partisi çevresinde kümelenen sağ milliyetçi kesim hariç tek bir adaya destek konusunda işbirliği yapmıştı. Kılıçdaroğlu’nun ismi ve yasal Kürt hareketinin ana muhalefete verdiği desteğe itiraz eden milliyetçi kesimler seçimin kaybedilmesinde birinci derecede rol oynadı. Bir anlamda boş bırakılan tek alandan gol yedi muhalefet. İktidarın seçimi kaybetmesine kesin gözüyle bakılması dönemin ekonomik koşullarıyla da ilgiliydi. Toplumun geniş kesimleri ekonomik krizin olumsuz etkileri altında can çekişiyordu. Hayat pahalılığı orta sınıfı çökertmiş, hane halkının harcama-borç dengesi alt üst olmuştu. Herkes “boş tencerenin” hükümeti devireceğine emindi. Zaten Kılıçdaroğlu da siyasal söylemini bu zemine kurdu. Ekonomi politik eleştiri ön plana çıktı.
Muhalefetin anlamadığı veya anlamak istemediği şey ise iktidarın uyguladığı karşı stratejiydi. Öncelikle Erdoğan ekonomik krizin olduğunu kabul ediyor. Ama yaşanan şeylerin nedeni olarak dış dünyayı, Türkiye’yi zayıf düşürmek isteyen güçlerin suçluyordu. Bu komplocu söylem, diğer tüm komplo temelli argümanlar gibi toplumda belli bir kabul düzeyine sahipti. Dahası seçime giderken popülist bir seçim ekonomisi stratejisi uygulandı. EYT düzenlemesi, asgari ücret ve emekli zamları toplumu bir ölçüde rahatlattı. Ez cümle, tencere o kadar da boş değildi. Ayrıca insanlar çekilen ekonomik sıkıntıdan sadece hükümeti değil, başka unsurları, özellikle de devlet düşmanlarını sorumlu tutma eğilimindeydi.
Bugünün Türkiye’sini ekonomi politik bir düzlemde yeniden yorumladığımızda ise karşımıza şöyle bir tablo çıkıyor: AKP’nin çeyrek asra yaklaşan iktidarında ekonominin yapısal sorunlarının hiçbiri çözülemedi. Teknoloji devrimini kaçırdık. Tarımda ciddi bir arz eksikliği, verimsizlik ve aşırı istihdam sorunu var. Gelir dağılımı çok bozuk. Vergi gelirlerinin büyük bir kısmı tüketimden alınıyor. Bütçe ve dış ticaret açığı dün olduğu gibi bugün de ekonominin kara delikleri arasında. Son yıllarda konut sorunu da bu uzun listeye eklendi. Vatandaşlar gelirlerine uygun, modern ve sağlam konut bulmakta zorluk çekiyor. Hem kirada hem de alım-satım süreçlerinde belirgin bir memnuniyetsizlik var. Enflasyonla mücadele programının ise geniş kitleleri ücret ve tüketim üzerinden sıktığını görüyoruz. Emekliler ve çalışanlar fiyat artışlarının altında bir gelir artışıyla yaşamak zorunda. Dahası pek çok mal ve hizmeti satın almak artık çok.
Peki muhalefet ne yapıyor bu tablo karşısında? Muhalefetin enerjisinin büyük bir kısmı kendi iç meseleleri tarafından tüketiliyor. İmamoğlu davaları CHP’nin ufkunu, elini, kolunu bağlamış durumda. Sağ milliyetçi kesim İyi Partinin eski gücünün çok gerisinde. Orada da asıl ilgi alanı ekonomi değil politika. Terörsüz Türkiye sürecindeki gündem ve gelişmeler sağ muhalefeti kilitlemiş. Yasal Kürt hareketinin kurduğu her 10 cümleden 9’u kimlik, PKK, Öcalan ve Kürtlükle ilgili. Tanınma siyaseti her şeyi kaplamış durumda. Ez cümle, ekonomide sorun olsa da, muhalefet ekonomi politik gündemi değil, kendilerince önemli gördüğü siyasi meseleleri takip ediyor.
Tabii bir de kafa karışıklığı, daha doğrusu politik doğrultu belirleme sorunu var. Basit, radikal ve akılda kalıcı öneriler sunamıyor muhalefet. Emek-sermaye ilişkileri fazlasıyla sermaye lehine düzenleniyor olmasına rağmen çıkıp “sermayeden vergi alınsın, şirketler az vergi ödüyor diyemiyor” ana muhalefet. CHP sosyal demokrat bir parti. Ama sola belirgin bir yönelişi yok. Bu arada tam tersi bir eğilim de söz konusu değil. Hiç kimsenin aklına fazlasıyla devletçi bir niteliğe bürünmüş ekonomi ve toplum yaşantısına piyasa üzerinden radikal bir müdahale önerisi gelmiyor. Devleti ciddi bir şekilde küçültmek, memur sayısını azaltmak, kamu arazilerini vatandaşta devretmek ve vergileri aşağı çekmek radikalleşmiş bir neo-liberalizmin olası argümanları. Ancak bu doğrultuda da yaprak kımıldamıyor.
Bu vaziyet karşısında geriye yanıtlanması gereken tek bir soru kalıyor: Ekonomiyi politik gündemin önüne koyamayan, halkın aklında kalacak şekilde revizyonist ve güçlü öneriler sunamayan muhalefet iktidara gerçekten de alternatif olabilir mi?






















Yorum Yazın