Suriye halkı on yılı aşkın bir süredir savaş, yıkım ve katliamlarla boğuşuyor. Şimdi önlerine konulan bu seçim, umut değil, yeni bir hayal kırıklığı vaat ediyor. Uluslararası kuruluşlar, bölgesel güçler ve özellikle Türkiye, bu tehlikenin büyüklüğünü görmeli. Çünkü “sandık oyunu” barışa açılan bir kapı değil, yeni kaosun perdesidir.
Suriye’de Eylül ayında sandık kuruluyor… Ama sandığın içine barut kokusu sinmiş. Oy pusulaları kan lekeleriyle gölgelenmiş. Halk, yıllardır süren savaşın, göçün, yoksulluğun ardından bir umut beklerken, önlerine konan seçim aslında yeni bir hayal kırıklığından başka bir şey vaat etmiyor.
Seçimlerin Gölgesi
Geçici Başkan Ahmed el-Şaraa, 70 milletvekilini kendi imzasıyla atayacağını ilan etti. Geri kalan 140 sandalye ise bölgesel kurullarla belirlenecek. Yani seçim değil, atama düzeni. Dahası, Dürzi nüfusun yoğun olduğu Süveyda ile Kürtlerin yaşadığı Rakka ve Haseke sürecin dışında bırakılıyor. Beş milyondan fazla insanın siyasi katılımı daha baştan yok sayılıyor.
Kadın kotası ve yabancı gözlemci daveti, vitrin süsünden öteye gitmiyor. Demokrasi kılıfıyla örtülen bu süreç, gerçekte yeni bir otoriter mühendisliğe işaret ediyor.
Uluslararası Kuruluşların Tavrı
BM İnsan Hakları Ofisi, Temmuz ayında Süveyda’da yaşanan katliamları raporlaştırdı. Avrupa Birliği, “kapsayıcı olmayan seçimlerin” tanınamayacağını açıkça belirtiyor. İnsan hakları örgütleri, seçimlerin Esad döneminde olduğu gibi halkın iradesini değil, bir grubun çıkarını yansıtacağını söylüyor.
Bölgesel Güçlerin Hesapları
• Türkiye, seçimleri yakından takip ediyor. Kürtlerin dışlanması, Ankara’nın güvenlik hassasiyetlerine uyuyor; ama kalıcı istikrarın böyle sağlanamayacağını da görüyor.
• Rusya, Şaraa hükümetine mesafeli ama tamamen masadan kalkmak istemiyor. Tartus ve Lazkiye’deki üsleri kırmızı çizgi.
• ABD, seçim sürecine temkinli bir destek veriyor ancak Kürtlerin dışlanmasına itiraz ederek “demokratik kaygılar” öne sürüyor. Oysa Washington’un asıl önceliği, Suriye’de halkın iradesini güçlendirmek değil, İran’ın nüfuzunu sınırlandırmak. Büyükelçi Barrack’ın dile getirdiği model de bu yaklaşımı yansıtıyor: “Federasyon değil ama ona yakın, herkesin kendi bütünlüğünü ve dilini koruduğu, İslamcılığın etkisizleştirildiği bir yapı.” Bu söylem kulağa kapsayıcı gibi gelse de, aslında ABD’nin çıkar odaklı mühendisliği. Yani Washington, barışı halkın özgür iradesinde değil, kendi stratejik hesaplarında arıyor.
• İran, en büyük kaybeden. Esad sonrası ciddi nüfuz kaybına uğradı ve yeni hükümete mesafe koyuyor. Mezhepsel fay hatlarının daha da derinleşmesinden endişeli.
Tehlikenin Adı: Parçalanma
Suriye’nin önünde iki yol var:
1. Kapsayıcı çözüm: Tüm toplulukların eşit temsil edildiği, uluslararası güvencelerle desteklenmiş gerçek seçimler.
2. Sandık oyunu: Vitrin demokrasisiyle meşruiyet arayışı, ama gerçekte yeni çatışmaların kapısını aralayan bir düzen.
Bugün için görünen, ikinci yola doğru gidildiği. Bu yol ise barışa değil, parçalanmaya çıkıyor.
Suriye halkı on yılı aşkın bir süredir savaş, yıkım ve katliamlarla boğuşuyor. Şimdi önlerine konulan bu seçim, umut değil, yeni bir hayal kırıklığı vaat ediyor. Uluslararası kuruluşlar, bölgesel güçler ve özellikle Türkiye, bu tehlikenin büyüklüğünü görmeli. Çünkü “sandık oyunu” barışa açılan bir kapı değil, yeni kaosun perdesidir.

Yorum Yazın