MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Silahlar sustu, sıra Meclis’te: Kalıcı barış için siyasi cesaret

ANA SAYFASİYASETSilahlar sustu, sıra Meclis’te: Kalıcı barış için siyasi cesaret
Silahlar sustu, sıra Meclis’te: Kalıcı barış için siyasi cesaret

Bu sürecin Türkiye ve Ortadoğu’nun mevcut gerçekliğinde uzun zaman alması, hatta bir iktidar değişikliği sonrasına sarkması büyük olasılıktır.

22 Temmuz, 2025, Salı 08:07
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz

Bu ülkede ve bütün dünyada barışa giden her adım zor ve sancılı olur.  Hiçbir şey kolay olmadı, kolay da olmayacak. Sürecin akamete uğramaması için siyasi irade kadar toplumsal iradenin de sürece dahil edilmesi şart. Silahlar susmuş olabilir. Ama kalıcı barış, adalet, eşitlik ve özgürlük olmadan kurulamaz. Barışı geciktirenler, yarın sadece bir süreci değil, bir ülkeyi de kaybetmiş olabilirler.

11 Temmuz 2025’te Casene Mağarası’ndaki sembolik silah yakma töreni, Türkiye'nin yakın tarihinde önemli bir eşik olarak kayda geçti. Artık mesele, silahların gerçekten susması için Meclis’in ne yapacağına bağlı. Ancak barış sadece silahların susması değil, kalıcı barış herkesin kendini eşit yurttaş hissettiği, gördüğü adalet ve demokratik dönüşümle mümkün.

Türkiye, bu anlamda bir aydır hayati bir geçiş döneminin eşiğinde. PKK'nin silahları bırakma kararıyla başlatılan “temas ve keşif” süreci, 11 Temmuz’da Casene Mağarası’ndaki sembolik törenle tamamlandı. Artık gündem, yeni bir aşamaya; yani silahların kalıcı olarak devre dışı kalması için gerekli siyasi ve hukuki düzenlemelere geçilmesi.

Bu sürecin temel özelliği, klasik çatışma çözümü modellerinde olduğu gibi demokratik müzakere ilkelerine dayanması gerekiyor olmasıdır.  Ve bu müzakerenin en meşru zemini, hiç kuşkusuz Türkiye Büyük Millet Meclisi (TBMM). O nedenle TBMM'de kurulacak olan barış süreci komisyonu sadece siyasi bir mekanizma değil, sürecin kaderini belirleyecek kilit bir araç niteliğinde.

Meclis Komisyonu Neyi Amaçlamalı?

TBMM Başkanı Numan Kurtulmuş’un öncülüğünde, Meclis’te grubu bulunan partilerin grup başkanvekilleriyle yürütülen görüşmelerde komisyonun kurulması için teknik hazırlıklar neredeyse tamamlandı. Ancak kamuoyuna açıklanması beklenen en kritik sorular şunlar: Komisyonun gündemi ne olacak? Kimlerden oluşacak? Hangi siyasal çerçeve ve ilkelerle çalışacak?

Cevaplar, sürecin ilerleyip ilerlemeyeceğini belirleyecek.

Yasama Organının Tarihi Sorumluluğu

TBMM’nin bu süreçte üç ana başlıkta tarihi bir görev üstlenmesi gerekiyor:

1 - Silah bırakanların sivil yaşama ve siyasete katılımının yasal zemini oluşturulmalı. Süreçte yer alan sivil toplum örgütleri ve bireyler korunmalı, hukuksuz uygulamalara ivedilikle son verilmelidir. Ayrıca, silahsızlanma sürecine kamusal denetim ve eşlik edecek kurumsal yapılar vakit kaybetmeden oluşturulmalıdır. Ne yazık ki, süreç başlamasına rağmen bu kurumlar hâlâ eksik.Silah bırakma işinin  kayıt altına alması gerekiyor. Bunların  eş zamanlı bir program temelinde yürütülmeli; gerekli idari ve hukuki tedbirler alınmalıdır. Sürecin sağlıklı işlemesi için güçlü bir kurumsal yapı gereklidir. Bu yapı, uluslararası kurumlar veya sivil toplum örgütleriyle işbirliği içinde kurulabilir

2 - Geçmiş mağduriyetleri ve yapısal sorunları giderecek adımlar atılmalı. Faili meçhul cinayetler, köy boşaltmaları, mezar tahribatları, kayyım atamaları, Abdullah Öcalan dahil siyasi af, ceza infaz sistemi  sorunları gibi alanlarda hukuki düzenlemeler yapılmalıdır.

3 - Eşit yurttaşlığı anayasal güvenceye alacak demokratik sistem kurulmalı. Kürt sorununun çözümü, sadece silahların bırakılmasıyla değil, kimlik haklarının tanınması ve anayasal güvenceye alınmasıyla mümkündür.

Abdulkadir Selvi’nin “Tülay Hatimoğulları süreci sabote etmeye mi çalışıyor?” başlıklı yazısında “Öcalan özgür olmalı” ve “PKK’liler geldiklerinde tutuklanacaklarsa, gelemezler” sözlerini bağlamından koparıp kullanarak, onu hedef göstermeye çalışıyor. Yazısında “kime hizmet ediyor” sorusunu yöneltiyor; ama asıl yaptığı, kamuoyunu yanıltıcı bir algıya yönlendirmek.

Komisyon Kiminle, Nasıl Kurulmalı?

Süreçten sonuç alınacaksa, komisyonun bileşimi yalnızca Meclis gruplarıyla sınırlı kalmamalı. Konuya dair uzmanlığı olan akademisyenler, sivil toplum kuruluşları, parlamentoda olmayan siyasi partiler ve farklı toplumsal kesimlerin temsilcileri de sürece dahil edilmelidir.

Bu sürecin Türkiye ve Ortadoğu’nun mevcut gerçekliğinde uzun zaman alması, hatta bir iktidar değişikliği sonrasına sarkması büyük olasılıktır. Bu nedenle, komisyonun görev tanımı ve bileşimi gibi konularda Meclis’te grubu bulunan partilerin uzlaşması, sürecin siyasal meşruiyeti ve toplumsal desteği açısından önemlidir.

Bütün bunların yanında, iktidar partilerinin hâlâ toplumsal ve siyasal kutuplaşmayı derinleştiren politikaları sürdürmesi kaygı vericidir. Toplumsal duyarlılıkları önemsemeyen ve yaraları kanatmaya çalışan tutumlar sürece zarar vermektedir.

Bu yaklaşım, barış sürecinin geleneksel anlamda bir anlaşmaya ulaşmadan kesintiye uğramasına yol açabilir. Bu da devletin temel çatışmayı çözme yönünde ciddi ve bağlayıcı bir irade göstermediği anlamına gelir.

Barışı Sabote Etme Çabalayan Kim

Ne yazık ki, barış süreci gibi kritik eşiklerde her zaman “sabote etme” arayışları olur. Son günlerde bu, Tülay Hatimoğulları üzerinden yürütülüyor. Abdulkadir Selvi’nin “Tülay Hatimoğulları süreci sabote etmeye mi çalışıyor?” başlıklı yazısı bunun somut bir örneğidir.

Selvi, Hatimoğulları’nın “Öcalan özgür olmalı” ve “PKK’liler geldiklerinde tutuklanacaklarsa, gelemezler” sözlerini bağlamından koparıp kullanarak, onu hedef göstermeye çalışıyor. Yazısında “kime hizmet ediyor” sorusunu yöneltiyor; ama asıl yaptığı, kamuoyunu yanıltıcı bir algıya yönlendirmek.

Bu yazının, Cumhurbaşkanı’nın AK Parti, MHP ve DEM Parti ittifakına ilişkin açıklamalarına Hatimoğulları’nın  açıkça karşı çıkmasından iki sonra kaleme alınmış olması tesadüf değildir. Selvi, yazısında “Hatimoğulları’nın süreçten rahatsız olduğu kulislere yayılıyor, Öcalan’ın iradesine karşı olduğu konuşuluyor” diyerek Öcalan’a adeta şikâyette bulunmaktadır. Böylece Hatimoğulları’nı hedef göstermekte ve partinin yeni süreçteki yeniden yapılanmasında rol almasının önünü kesmek istemektedir.

Bu tür müdahaleler 2013-2015 sürecinde de yaşandı. İmralı heyetinin bileşimine müdahale edilmiş, bazı Kürt siyasi aktörler etkisizleştirilmişti. Sonuç ortada: Büyük bir başarısızlıktır.

Hatimoğulları’nı  şahsen Barış Meclisi çalışmalarından tanıyan biri olarak söyleyebilirim: Onun barış ve çözüm konusunda gösterdiği çabaları ve tutarlılığı  sorgulayacak ne Selvi’nin ne de benzerlerinin birikimi vardır. Hatimoğulları, lise yıllarından bu yana Kürt mücadelesinde yer alan, sosyalist kimliğiyle bu alanda siyaset yapan ve aynı zamanda deneyimli bir  barış savunucudur.    

Unutulmamalı: Silah Susar, Ama Barış Kendiliğinden Gelmez

Bu ülkede ve bütün dünyada barışa giden her adım zor ve sancılı olur.  Hiçbir şey kolay olmadı, kolay da olmayacak. Sürecin akamete uğramaması için siyasi irade kadar toplumsal iradenin de sürece dahil edilmesi şart.

Silahlar susmuş olabilir. Ama kalıcı barış, adalet, eşitlik ve özgürlük olmadan kurulamaz. Barışı geciktirenler, yarın sadece bir süreci değil, bir ülkeyi de kaybetmiş olabilirler.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
Barış SüreciKürt SorunuDEM PartiAbdullah ÖcalanDevlet BahçeliMHPRecep Tayyip ErdoğanAKPTBMM

Yorum Yazın

Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Turgay Bozoğlu
    Turgay Bozoğlu Çanlar kimin için çalıyor?
    Tuğba Muslu
    Tuğba Muslu Güvensizlik içinde güvenlik arayışı
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Özel’in tarihi sorumluluğu
    Tunay Şendal
    Tunay Şendal Adaletin sarsılan temelleri
    Reha Çamuroğlu
    Reha Çamuroğlu Üç vakte kadar…
    Mehmet Akif Koç
    Mehmet Akif Koç Uğurcan Çakır bizim neyimiz olur?
    Korhan Gümüş
    Korhan Gümüş 6-7 Eylül Pogromu’nu 70. yılında unutmadık, unutmuyoruz
    Seda Aktaş
    Seda Aktaş “Öteki”nin Hikâyesi Çirkin Üvey Kardeş: Cinderella’ya karşı Elvira
    Bahar Akpınar
    Bahar Akpınar Aforozdan ittifaka: Osmanlı-İngiltere ilişkilerinin doğuşu (1)
    Bilal Sambur
    Bilal Sambur İnsanlığın evrensel bir modele veya idole ihtiyacı var mı?
    Aydan Bakan
    Aydan Bakan Sen yoktun
    Beril Esra Atahan
    Beril Esra Atahan Derinlik denkliği
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Rojava gerilimi: Kim  gerçekçi, kim baltalayıcı?
    Bora Şahin
    Bora Şahin “Türk’üm!” demek, yitirilmiş bir şöhreti canlandırabilir mi?
    Mehmet Şafak Sarı
    Mehmet Şafak Sarı RTÜK neden Youtube kanallarına gözünü dikiyor?
    Özgür Çoban
    Özgür Çoban Avrupa'da "yeni öteki" müslüman göçmenler üzerinden kimlik tartışmaları 
    Cengiz Kapmaz
    Cengiz Kapmaz Türkiye’nin Suriye ikilemi: Karşı çıktığını kendi elleriyle güçlendirmek
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Racon bozuldu
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı