Seyfettin Çilesiz emekliler alayhine olan bu kara tabloyu lehine değiştirmek için uğraşıyor. Elbette kendisinin de olumsuz yönde etkilendiği bir tablo bu ama çabalarının daha çok geçinemeyen milyonlar için olduğu ortada. Bu çabaların başarılı olması sadece emekli kesimin (ve de çalışanların) rahatlaması için değil, ayrıca belki hükümetin de bu yanlış yoldan dönmesi için bir fırsat yaratabilir. Her ne kadar bu çok iyimser bir dilek olsa da.
Seyfettin Çilesiz İstanbul Üniversitesi Hukuk fakültesinden 1972’de mezun olmuş, çeşitli ilçelerde savcılık, İstanbul Başsavcı vekilliği, 2000’de üyeliğine seçildiği Yargıtay’da 15 yıl görev yapmış değerli bir emekli yargı mensubu. Adalet Yayınları’ndan 2022’de yayımlanmış “Kaçakçılıkla Mücadele Kanunu Açıklaması” başlıklı bir de kitabı bulunan Çilesiz’in adı, Şimşek politikasının nefes aldırmadığı emeklilere yardımcı olmak için TÜİK’e açtığı davayla kamuoyuna yansıdı. 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu’na (DMK) tabi bir emekli olmasına karşın, Çilesiz 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu’na tabi özel sektör (SSK) emeklilerinin maaşlarını da olumsuz yönde etkilediği için enflasyon verilerini düşük açıkladığı gerekçesiyle TÜİK davasına öncelik vermişti.
TÜİK Davası
Ne var ki Ankara 6. İdare Mahkemesi, Çilesiz’in TÜİK’in enflasyon verilerinin yanlış olduğu gerekçesiyle açtığı davayı, veri bütünlüğünün sağlanamadığı gerekçesiyle, hukuka uygunluk karinesi uyarınca reddetmişti. Çilesiz’in avukatı Ali Erdem Gündoğan kararla ilgili olarak “TÜİK verilerin bir kısmının gizli veri olduğunu bir kısmının da kendi özgün eseri olduğunu iddia ederek mahkemeyi yanılttı ve verileri mahkemeye vermedi. Mahkeme de ‘veri bütünlüğüne ulaşamıyorum bu nedenle enflasyon oranını yeniden hesaplayamıyorum, karine olarak TÜİK’in enflasyon oranının doğru olduğunu kabul ediyorum bu nedenle davayı reddediyorum’ şeklinde bir gerekçe ile davayı reddetti. Fakat mahkemenin gerekçeli kararında, TÜİK’in tüm iddiaları reddedildi. Aslında mahkemenin gerekçeli kararı emekli lehine yazılmış sadece sonuç kısmında ret yazılmıştır” açıklamasını yapmıştı. Seyfettin Çilesiz daha sonra kararı İstinaf Mahkemesi’ne taşımıştı. TÜİK de İdare Mahkemesi’nin “esastan inceleme” yapmış olmasına itirazını İstinaf Mahkemesi’ne sunmuştu. TÜİK mahkemenin hiçbir inceleme yapmadan davayı reddetmesini istiyor. Çilesiz’in avukatı Gündoğan ise, TÜİK’e karşı dava açılamayacağı iddiası hukuk devletiyle bağdaşmıyor görüşünde.
Ne var ki TÜİK davanın reddolunmasını talep etmekle yetinmiyor, Kurum’a yönelik eleştiri yapanlara da dava açmakta tereddüt etmiyor. TÜİK sosyal medyadan yaptığı eleştiriler nedeniyle Seyfettin Çilesiz’in yanı sıra CHP Grup Başkanvekili ve Mersin Milletvekili Ali Mahir Başarır ve Yeni Yol Grup Başkanvekili ve Muğla Milletvekili Selçuk Özdağ hakkında 50’şer bin liralık manevi tazminat davası açmış bulunuyor. Görünen o ki TÜİK, Şimşek’in halkın çoğunluğunun tepkisini alan makroekonomik pembe tablo açıklamalarına dayanak oluşturan veriler açıklaması nedeniyle hedef tahtasına konulmasından rahatsız. Asıl eleştirilmesi gereken, enflasyonla mücadele amacı taşıdığı öne sürülen ama kamu idaresinin aşırı harcamalarına, sabit gelirlilerin gelirleri doğrudan kısılmak ve vergiler arttırılmak suretiyle kaynak oluşturmaktan başka amacı olmadığı gözlemlenen OVP ve mimarı Sayın Şimşek.
TÜİK hikayesi de henüz kapanmış değil. Sayın Çilesiz, ‘kişilik haklarına ağır saldırı’ gerekçesiyle 15 Ağustos’ta TÜİK aleyhine 5 kuruşluk manevi tazminat davası açtı. Avukat Ali Erdem Gündoğan, TÜİK'in Seyfettin Çilesiz hakkında ağır ithamlarda bulunduğunu belirterek, 5 kuruşluk manevi tazminat talebinin, zenginleşme amacı taşımadığının ispatını, müvekkilinin haklılığının tespitini amaçladığını vurguladı. Çilesiz'in dava dilekçesinde, Tüm Emekliler Derneği Başkanı Satılmış Çalışkan, Birleşik Emekliler Sendikası Başkanı Mahmut Şengül ve Emekli-Emekçiler Dernekleri Federasyonu Başkanı Gönül Boran Özüpek'in tanık olarak dinlenmesi istendi. Avukat Gündoğan ayrıca birçok emeklinin TÜİK mağduru olarak tanıklık için hazır olduğunu ifade etti.
DMK’ya tabi emeklilerle ilgili dava
Sayın Çilesiz’in Ankara 9. İdare Mahkemesi’ne açtığı bir dava daha var. Medyaya tüm emeklileri doğrudan ilgilendiriyormuş gibi servis edilen bu dava SGK’na karşı açıldı. DMK’na tabi emeklilerin (memur emeklileri) maaşları, yasal olarak, aldıkları son maaşların -varsa makam tazminatı düşüldükten sonra çıkan miktarın- hizmet yılına göre belirli bir yüzdesine (70-75) tekabül ediyor. Hükümet seçim öncesi memura verilen söz nedeniyle en düşük memurun -aslında hizmetli sınıfı- maaşına Temmuz 2023’te 8.077 TL seyyanen zam yaptı. Asgari ücretin 11.850 TL olduğu o dönemde bu, tüm ücret dengelerini alt üst eden bir zamdı. En düşük maaşlı hizmetli için yüzde 85’e tekabül eden bu zam seyyanen olduğu için Vali, kaymakam, profesör, doçent, doktor, mühendis, diplomat gibi nispeten yüksek maaş alanların ücretlerine yüzde 25 civarında yansıdı. Ama bu zam yasal olarak emeklilerine yansımaması için, hukukta “yasaya karşı hile” olarak değerlendirilebilecek şekilde memura açıktan (Hazine’den) ilave ödeme olarak verildi. Başka bir deyişle zam olması gerektiği gibi memurun taban aylığına yapılmadı. Memur emekli olduğunda bu seyyanen zammı kaybediyor. Bu hem memur hem emeklisi için kazanılmış hakkın kaybedilmesi anlamına geliyor.
Bu çarpıklığın ilk göstergesi örneğin profesör gibi bir yüksek memur emeklisinin maaşının işe yeni giren lise mezunu hizmetlinin maaşının bir tık üzerinde kalması. Bu şekilde eğitim ve kıdem, çalışırken olduğu gibi emekli olduktan sonra da değersizleşmiş durumda. Aynı zamanda memur emeklisinin maaşı çalışırken aldığı maaşın yasal yüzdesinin de altına düşürülmüş bulunuyor. Altı aylık enflasyon farklarıyla bu oran sürekli düşüyor. 8077 TL tutarındaki fark şu anda 18.800 TL civarında. Dolayısıyla DMK’ya tabii emekliler 25 aydır her ay bu miktarın yüzde 70-75’ini (14 bin civarı) eksik alageliyor. Bu uygulama orta sınıfı da içine alan 2,5 milyon kadar memur emeklisinden yasanın etrafından dolanarak alınan bir vergi niteliğinde. Bir hukuk devletinde DMK’na tabi emeklilerin kendilerinden yasaya karşı hile yoluyla kesilen bu miktarı yasal faizleriyle birlikte geri almaları gerekir.
Medya, olumlu sonuçlanırsa bu davadan tüm emekliler yarar sağlayabileceklermiş gibi yayınlar yaptı ama kabul etmek gerekir ki yasal bağ sadece DMK’na tabi 2, 5 milyon emekliyi ilgilendiriyor. Ayrıca rakamlar öne sürüldüğü kadar yüksek de değil. Ama 2,5 milyon emeklinin kazanılmış haklarının askıya alınmasının nedeni çok daha kalabalık olan SSK emeklilerinin maaşlarını düşük tutma arzusu olmalı. Emekliler arasında oluşacak aşırı maaş farkı nedeniyle DMK emeklileri kazanılmış haklarından yoksunlar. Onlara kazanılmış haklarının iadesi, SSK emeklilerine aynen değil ama analoji yoluyla zam yapılmasını gerekli kılacak. SSK emeklilerinin durumlarının iyileştirilmesi için mutlaka 5510 sayılı yasada aylık bağlama oranlarının DMK’daki oranlara çıkarılması şart. Ama açıklamalarından insanları değil rakamları esas aldığı gözlemlenen Sayın Şimşek’i bugün en düşük emekli maaşının 16 681 lira gibi komik bir rakam olması değil, emeklilerin bütçeye yansıyacak maliyeti ilgilendiriyor olmalı ki bu kara tabloyu pembe fırçasıyla renklendiriyor.
Türkiye’nin önündeki ekonomik ve özellikle sosyal tablo parlak değil. Aksi açıklamalar inandırmak şöyle dursun insanları öfkelendiriyor. Verilmeyen seyyanen nedeniyle maaşının yüzde 70 ini kaybetmiş memur ve açlık sınırının yüzde 40 altında yaşamaya mahkûm SSK emeklileri de var ve ikide bir ekonominin iyiye gittiği mesajlarını duymak istemiyorlar. Ayrı konu belki ama asgari ücretliler için de benzer bir kara tablo var ortada.
Sürdürülebilir bir program mı?
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın toplu sözleşme yapmaya çalıştığı başta Memur-Sen olmak üzere ilgili sendikalara yönelik 15 Ağustos tarihli önerilerine bakılırsa bu çarpıklık sürdürülmeye çalışılıyor. Çilesiz SGK’dan talep ediyor ama TÜİK’te olduğu gibi konu doğrudan Şimşek’in tıkır tıkır işlediğini şişinerek söylediği OVP ile ilgili. OVP, hedefler tutmadığı için sürekli revize ediliyor. Enflasyon oranı MB Başkanı’nın önceki gün açıkladığı gibi 2027’de yüzde 9’a düşse de bu, ekonominin rayına girdiği, hele hele sabit gelirli ve emeklilerin rahatlayacağı anlamına gelmeyecek. Ufukta enflasyonu düşürmek için yoksullaştırılan orta sınıf ve alt gelir gruplarının ceplerine girecek ilave gelir konusunda en ufak bir işaret yok. Görünen o ki milli gelir pastasından daha az pay alacak, yoksullaşmış halde kalacaklar. Bu da gelir dağılımının daha da adaletsiz ve sürdürülebilir olmaktan uzak bir hale getirilmesi anlamına geliyor.
OVP sonuç itibariyle bu hükümetin tercihi. Bugüne kadar ne kadar teklediği ve dövizde olabilecek hareketlilik göz önüne alındığında doğru bir tercih olmadığı ortada. Kaldı ki iki yıldır seçmenin çoğunluğunun yoksullaşması üzerinden yürüyen bir politikanın seçim kaybettireceği de açık. Sokaktaki adam ekonomist olmasa da cebine giren ve cebinden çıkan parayı da bunun nereden kaynaklandığını da çok iyi biliyor. Enflasyonist ortamı yaratanın da aynı iktidar olduğuna bakılırsa, bu ağır faturadan kurtulması hiç mümkün değil.
Medyada seçimin olacağı sene muslukların açılacağı ve kayıpların giderilebileceği yazılıp çiziliyor. Bir kere, dört yıl boyunca yoksullaştırılan insanların kayıplarını bir yılda fiilen gidermek mümkün olmadığı gibi, bu insanların bir yılda geçmiş dört yıl çektikleri sıkıntıları unutmaları ve bu politikayı uygulayanlara oy vermeleri de beklenemez. Kaldı ki Sayın Işıkhan’ın DMK’na tabi memur ve emeklilerine 2026 ve 2027 için önerdiği zamlara bakılırsa, kayıpların telafisi gibi bir siyasi iradenin de ortada olmadığı görünüyor. O bakımdan yukarıdaki sorunun yanıtı açık. OVP sadece seçim kaybetmeyi kabul eden ve bu yoldaki olası olumsuzlukları da göze alan bir hükümet tarafından sürdürülebilir, o kadar.
Özet olarak belirtmek gerekirse, Türkiye’nin önündeki ekonomik ve özellikle sosyal tablo parlak değil. Aksi açıklamalar inandırmak şöyle dursun insanları öfkelendiriyor. Verilmeyen seyyanen nedeniyle maaşının yüzde 70 ini kaybetmiş memur ve açlık sınırının yüzde 40 altında yaşamaya mahkûm SSK emeklileri de var ve ikide bir ekonominin iyiye gittiği mesajlarını duymak istemiyorlar. Ayrı konu belki ama asgari ücretliler için de benzer bir kara tablo var ortada.
Sonuç olarak Sayın Seyfettin Çilesiz bu kara tabloyu emekliler lehine değiştirmek için uğraşıyor. Elbette kendisinin de olumsuz yönde etkilendiği bir tablo bu ama çabalarının daha çok geçinemeyen milyonlar için olduğu ortada. Bu çabaların başarılı olması sadece emekli kesimin (ve de çalışanların) rahatlaması için değil, ayrıca belki hükümetin de bu yanlış yoldan dönmesi için bir fırsat yaratabilir. Her ne kadar bu çok iyimser bir dilek olsa da.

Yorum Yazın