Demokrasi dediğimiz yönetim biçiminin de kendi içinde sayısız farklılıkları vardır. Eğer şu anda var olandan ideale doğru gidersek farklı demokrasi ve yönetim biçimleriyle karşılaşacağımız çok açık. Nitekim bundan ötürü de uluslararası kuruluşlar bir tasnif yapmışlar: “Tam demokrasiler”, “Kusurlu demokrasiler”, “Hibrit rejimler”, “Otoriter rejimler”.
Ülkemiz, tahmin edebileceğiniz gibi Hibrit rejimler içinde kabul edilir. Eğer merak ettiyseniz bu rejimler nasıl rejimlerdir diye hemen açıklayalım: “düzenli seçim sahtekarlıkları olan ve adil ve özgür demokrasi olmalarını engelleyen uluslardır. Bu uluslar genellikle siyasi muhalefet, bağımsız olmayan yargılar, yaygın yolsuzluk, medyaya uygulanan taciz ve baskı, güçsüz hukukun üstünlüğü ve az gelişmiş siyasi kültür alanlarındaki kusurlu demokrasilere göre daha belirgin hatalar uygulayan hükûmetlere sahiptir”. Sanki bizi tanımlamışlar gibi değil mi?
İnsan, “Biz neden bu kategorideyiz, neden daha kaliteli bir demokrasimiz yok?” diye düşünmeden edemiyor. Doğrusu bu soruyu soruyoruz ama demokrasilerin nasıl daha iyi olabileceğiyle ilgili de pek düşünmüyoruz. Her ne kadar bir yönetim biçimi olsa da demokrasiler, üzerinde yükseldikleri toplum yapısı tarafından biçimlenen üstyapı kurumlarıdır. Dolayısıyla toplumdaki güç dağılımın bir sonucu olduğu kadar o güç dağılımını da biçimlerler.
Böyle baktığımızda neden daha ileri bir demokrasimiz yok sorusunun bir cevabı ülkemizdeki güç dağılımının kendi içindeki ilişkilerinin böyle bir adım atmak için uygun olmadığı gerçeğinde yatıyor. Çünkü bir ülkede demokrasinin gelişmesi, ülkedeki “avantajlı” gruplarla “dezavantajlı” grupların aralarındaki dengeleri sarsar da ondan! Öyle ki daha ileri bir demokrasi “avantajlı” grupların etki ve imkanlarının azalmasına, “dezavantajlı” grupların ise önlerinin açılmasına neden olarak hem ekonomik ve hem de siyasal olarak güçlenmelerine neden olur.
Uzatmayalım! Çözüm komisyonuna gönderilen farklı partilerin Kürt sorunuyla ilgili raporları aslında neden ülkemizde daha ileri bir demokrasinin de var olmadığını kanıtlar gibi. Gerçekten de insan üzülüyor hala bu ülkede yaşayan 20-30 milyon civarındaki Kürt insanımızın duyarlılıklarını anlayamamış bir insan grubunun bizi yönetiyor oluşuna. Hele MHP’nin liderinin bugüne dek söylediklerine inat bu ülkede Kürt sorunu yoktur türünden tespitlerle sunulan MHP raporuna, ya da hala devlet çizgisinden vazgeçememiş, hak ve hukuk konularında topluma sırt çevirmiş AKP’ye ve tabii asıl kendini farklılaştırması gereken CHP’nin konuya “mesafeli” duruşuna, insan üzülüyor.
Yukarıda ifade ettiğim avantajlı dezavantajlı kesimlerin demokrasi ile ilişkili düşünceme referansla diyebilirim ki bu ülkede var olan siyasi partiler ve onların arkalarındaki egemen güçler arasında hala gerçek bir demokrasi talebi yok. Bu talep gerçek bir “dezavantajlı” grubun partisi olarak bir tek DEM partiden geliyor.
Peki CHP nerede? CHP, avantajlı grupların partisi mi yoksa mağdur edilmiş, başkanları hapislere konmuş ve hergün bir üyesinin ya da yöneticisinin içeriye alınmakla tehdit edildiği dezavantajlı grupların partisi mi? Verdiği raporun tutumu gibi bir ayağı “avantajlı” diğer ayağı ise “dezavantajlı” gruplar arasında renksiz, kokusuz ve soruna mesafeli bir rapor sunarak doğrusu en azından beni şaşırttı.
Meydanları dolduran ve seküler kesime ve onun partisi CHP’ye destek veren kalabalıkların en önemli özellikleri mevcut sistemin ve yönetimin “mağdurları” oluşlarıdır. Bu mağdurlarla birlikte Kürt olduklarından dolayı eşit vatandaş olarak görülmeyen Kürtlerin bu mağduriyetlerine sahip çıkmayan bir CHP’nin nasıl olacak da bize “Demokratikleşmeyi tüm Türkiye için genel bir reform paketi olarak” gördüğünü anlatacak?
Yok böyle bir şey! Açıkça yazalım. Eğer CHP ana muhalefet partisi olarak Türkiye’nin demokrasi çıtasını daha yükseğe taşımak gibi bir iddiaya sahipse, yalnızca kendi “mağdurlarının” değil, ülkedeki “tüm mağdurların” mağduriyetlerini kendi kapsama alanına alan bir siyaset üretmesi lazımdır. Kurucu parti iddiası da bunu gerektirir. Çünkü gerçekten de bu ülkenin, bu demokrasinin ve bu ulus devletin yeniden kurulması gerekiyor. Cumhuriyeti kuran güçlerle birlikte Cumhuriyetin kuruluşuna destek vermiş bir halkın en azından 100 yıl geçmiş olsa da onurlandırılması gerekiyor.
Kardeş olmak da bu anlama gelmez mi?



























Yorum Yazın