MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Önceliklerimizi yeniden gözden geçirmek gerekiyor

ANA SAYFASİYASETÖnceliklerimizi yeniden gözden geçirmek gerekiyor
Önceliklerimizi yeniden gözden geçirmek gerekiyor
14 Ağustos, 2025, Perşembe 10:57
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
İlter Turan
İlter Turan

Biz diplomalarla uğraşırken, çok daha ciddi sahtekarlık olayları üzerinde yeterince durmuyoruz.  Halbuki daha iyi bir geleceğe bizi götürecek olan ulus olarak, ülke olarak, sahtekarlıklar üzerinde durmaktır. Önceliklerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.

Ülkemizde bir diploma tartışması aldı başını gidiyor. Şimdi bir de buna bir de sahte diploma sahibi olmak eklendi. Nereden çıktı bu tartışmalar dersek, önce Cumhurbaşkanımızın dört yıllık bir yüksek öğretim kurumundan mezun olduğunu gösterir bir belgeyi kamuoyuna sunamamasından başladı, sonra Cumhurbaşkanı adayı olması söz konusu olan bir büyük şehir belediye başkanının üniversite diplomasının iptaline uzandı, şimdi Dış İşleri bakanımızın ne tür bir diploma sahibi olduğu tartışılıyor. Bu tartışmalar bitmeden, bir de para mukabili satın alınan diplomalar sorunu ile karşı karşıya kaldık. İsterseniz hepsini sırayla ele alalım.

Cumhurbaşkanımız, bilahare Anayasa Mahkemesi’nin 1961 Anayasası’nda yüksek öğretim tekelinin devlet ait olduğu gerekçesiyle kapatılmasına karar verilen ama o güne kadar verdiği diplomalar geçerli sayılan bir yüksek okuldan mezun olduğunu ileri sürüyor. Bilindiği gibi, bu okulları kapatıldıkları zaman İktisadi ve Ticari ilimler Akademileri bünyelerine katıldılar. 1980 ihtilali sonrası tüm kurumlar üniversite çatısı altında birleştirilince, Cumhurbaşkanımızın devam ettiğini söylediği yüksek okul Marmara Üniversitesi’nin bir parçası oldu. Kayıtların bu kurumda olması gerekiyor ama kimse ortaya güvenilir bir mezuniyet belgesi koyamıyor.

Cumhurbaşkanımızın mezun olduğunu ileri sürdüğü okuldan mezun olanlar, kendisini hatırlamadıklarını söylüyorlar. Sınıf arkadaşı da yokmuş. Uzun yıllar bir devlet üniversitesinde görev yaptığım için söyleyebilirim, sadece ders verilen ve sınav uygulanan, laboratuvar filan gerektirmeyen fakültelerde derse devam etmeyen, sadece sınavlara girip çıkarak mezun olan, dolayısıyla kimsenin sınıf arkadaşı olarak tanımadığı çok kişi olmuştur. Dolayısıyla kimse tanımıyor, sınıf arkadaşı yok gerekçesine ben itibar etmiyorum. Keza, diploma, bunun harcını yatıran öğrencilere verilen bir belgeydi. Maddi imkanları kısıtlı olanlar diploma almazlar, gerektiğinde okuldan mezun olmuştur diye bir yazı alırlardı.

Müsaadenizle size biraz eğlenceli bir olayı da aktarayım. İktisat Fakültesinden ilk doktorayı alan hoca, herhalde o dönemde parası olmadığı için diploma almamıştı. Seneler sonra harcını yatırarak diplomasını aldı. Bir de ne görsün, diploma numarası 77. İlk doktorayı ben yaptım, nasıl diploma numaram 77 olur diye kıyameti kopardı. Fakülte sekreteri, “Efendim, siz şimdi istiyorsunuz, 1 numara çok evvelden başkasına verildi, mükerrer veremeyiz,” demesi para etmedi. Sonunda çözüm olarak diploma numarasız verildi, ama üzerine “ilk diploma” yazıldı.

Bazı kişilerin sadece dört yıl yüksek öğrenim görmüşler diye cumhurbaşkanı adaylığına hak kazanmaları, buna karşılık dört yıl yüksek öğrenim görmediler diye de bu hakkı bir kısım insandan esirgenmesi bana makul gözükmüyor.

Sayın cumhurbaşkanımızın gerçekten de dört yıllık bir kurumdan mezun olup olmadığını bilmiyoruz. Ancak, şu anda diploması iptal edilen İstanbul Büyükşehir Belediye başkanının dört yıllık yüksek öğrenim gördüğü, hatta bunun ötesinde akademik dereceler aldığı biliniyor. Burada itiraz noktası, başkanın aslında yatay geçiş yapma hakkı olmadığı ileri sürülen bir kurumdan İstanbul Üniversitesi’ne yatay geçiş yaptığı konusu. Ülkemizde yerleşik idari uygulamalara göre, idare hata yaparak yatay geçiş talebini kabul etmiş olsa dahi, bu tasarrufunu öngörülen bir süre içinde düzeltmezse, durum kazanılmış bir hakka dönüşüyor. Kaldı ki, yatay geçişin yapıldığı dönemde, işlemin o gün yürürlükte olan kurallara uygun olduğu iddia ediliyor. Dolayısıyla eğer hukuk siyasi takdirden uzak biçimde uygulanacak olursa, Belediye başkanının dört yıllık yüksek öğrenimini sorgulamamak gerekiyor.

Ben bu olaylara bambaşka bir açıdan yaklaşacağım. Acaba cumhurbaşkanı olacak kişinin dört yıllık yüksek öğrenim görmesini göreve seçilmenin koşulu olarak belirlemenin inandırıcı bir gerekçesi olabilir mi? Bilindiği gibi, bu koşul 1982 Anayasası ile mevzuatımıza girdi. Hangi gerekçe ile girdiğini bilmiyorum ama, iyimser bir yorumla, herhalde yüksek tahsilli bir kişinin söz konusu görev için daha donanımlı olacağı düşünülmüştür. Böyle bir bekleyişin çok tartışmalı olduğunu hemen söyleyebilirim. Askerliğimi yedek subay olarak yaptığım sırada tüm silah arkadaşlarım üniversite mezunu idi. Ancak bir bölümünün iyi bir lise mezunu kadar donanımlı olmadığına bizzat şahit oldum. Öğretim kurumlarının belirli bir standardı tutturamadığı ülkemizde diploma sahibi olmakla birlikte donanımı sınırlı olan çok kişi var.

Bazı kişilerin sadece dört yıl yüksek öğrenim görmüşler diye cumhurbaşkanı adaylığına hak kazanmaları, buna karşılık dört yıl yüksek öğrenim görmediler diye de bu hakkı bir kısım insandan esirgenmesi bana makul gözükmüyor. Kaldı ki, halkımız cumhurbaşkanı seçerken, herhalde çeşitli bakımlardan bu görev için uygun olduğunu düşündüğü bir kişiyi seçecektir. Yüksek öğretim üzerinde ısrar etmek, seçmene de güvensizliktir. Ben hayranı değilim ama resmi tahsili olmayan Celal Bayar ülkemizde cumhurbaşkanı olduğu unutulmamalıdır. Kendini yetiştirmişti, görevinin ifasında tahsil eksikliğinden kaynaklanan bir kusuru olduğunu ileri sürmek güçtür. Kanaatimce, tahsil koşulunun anayasadan kaldırılması uygun olacaktır.

Tabii, siyasetin diplomalarla uğraşmasının kapısı açılınca bu sefer Dışişleri Bakanı’mızın da hangi türden bir tahsille üniversite diploması aldığı tartışma konusu oldu. Dış İşleri bakanımız yazışma yoluyla öğretim yapan bir Amerikan kurumundan diploma almış bulunuyor. Bu uygulama Amerikan sistemi içinde olağan uygulamalardan biridir, kredi biriktirerek diploma almaya hak kazanma esasına dayanır. Ancak şekil bakımından ülkemizde hiç bilinmeyen bir konu da değildir. Bilebileceğiniz gibi, Anadolu Üniversitesi yıllardır Açık Öğretim diye bir öğretim sisteminin öncülüğünü yapıyor. Dersleri kitaptan çalışarak, televizyondan izleyerek, sonra sınava girerek diploma alıyorsunuz. Bu sisteme kaydolup bitirenlerin aldığı derecenin diğer üniversitelerin verdiklerinden farkı yok. Sayın Bakan daha sonra niteliği konusunda tereddüt olmayan bir Türk kurumunda doktora da yapmış. Ben olsam, doktora tezini okur, ancak onun niteliksiz olduğu konusunda kesin kanaate sahip olursam, evveliyatını sorgulardım. Belki şekilden ziyade içeriğe ağırlık verdiğimden olacak, akademik bakımdan kendini ileriye götürmek için uğraş verenleri desteklemenin doğru olduğuna inanırım. Bu düşüncemin kişinin siyasal kimliği ile ilişkisi yok, sadece olguya dönük bir değerlendirme yapıyorum.

Birçok akademisyenin terfileri için hazırlamak zorunda oldukları doktora ve doçentlik tezlerini bu işi yapan kurumlara ücreti mukabili sipariş ettikleri ileri sürülüyor. … Böyle bir faaliyetin uzun süredir devam ettiği biliniyordu. Herhalde bu işi yapanların yakalanması da çok zor değildi ama görmezlikten gelindi. Yetkililerin bugün bile işi takip konusunda pek istekli davranmadıklarını görmek mümkün

Şimdi sıra diploma satın almaya geldi. Şu sıralarda basında tartışılan konu, bazı kişilerin resmi kurum ve kişilere ait elektronik imzaları da ele geçirerek, kişilere diploma vermeleri. Bunun affedilmez bir kural ihlali ve haksız iktisap olduğu konusunda şüphe yok. Üstelik bu yoldan mühendis, psikolog diploması alanlar filan olmuş.  Bu şahıslar baraj bile yapmışlar, ruh hastası tedavi etmişler ve saire ve saire. Kimlerin bu yolu kullandığının hemen belirlenmesi, gerek diploma verenlerin gerek alanların en ağır şekilde cezalandırılması lazım. Bu yolu kullananların bir bölümünün iktidara yakın olmaları dolayısıyla korunduğu ileri sürülüyor. Bu rivayetin doğru olmadığını düşünmek isterim. İktidarın da toplumu aldatarak iş görmeye yönelenlere güvenmesi için bir neden yoktur, kendisi de aldatılabilir.

Devir ilerledi, teknoloji gelişti, günümüzde sipariş üzerine diploma bile alınabiliyor. Ben kendi asistanlık döneminden hatırladığım ve büyük sandığımız sahtekarlıkların aslında ne kadar küçük şeyler olduğunu görüyorum. Örneğin, Hukuk Fakültesinde bir sahtekarlık ortaya çıkmıştı. Bir memur, rüşvet karşılığı, bazı öğrencileri bir türlü geçemedikleri bir dersten geçti gibi gösteriyor, böylece diploma almalarını sağlıyormuş. Olay saptanınca, üniversite sarsıldı. Her fakülte, acaba bizde de böyle şeyler oluyor mu derdine düştü. Kabağın biz asistanların başına patladığını hatırlıyorum. Verdiğimiz mezunların dosyalarını teker teker inceleyerek her dersten hakkıyla geçmiş olduklarını saptadık. Daha sonra mezun olanların da dosyalarını inceleyip, fakülte sekreterliğine adayların mezuniyet için gerekli tüm koşulları yerine getirdiklerini doğrulayan bir onay belgesi verdik.

Son günlerde yeni gündeme gelmeye başlayan bir başka konu daha var. Birçok akademisyenin terfileri için hazırlamak zorunda oldukları doktora ve doçentlik tezlerini bu işi yapan kurumlara ücreti mukabili sipariş ettikleri ileri sürülüyor. Hatta kabul garantisi verildiği, kabul edilmeme durumunda paranın iade edildiği, iyi tez yazdırmanın daha pahalı olduğu, tezin sadece geçecek seviyede olmasının daha ucuza olduğu söylentiler arasında. Böyle bir faaliyetin uzun süredir devam ettiği biliniyordu. Herhalde bu işi yapanların yakalanması da çok zor değildi ama görmezlikten gelindi. Yetkililerin bugün bile işi takip konusunda pek istekli davranmadıklarını görmek mümkün. Belki de çok kişinin bu durumda olması, YÖK gibi kurumların görevlerinde ihmalkar davrandıkları izlenimini yaratacağı için çekingen davranılmaktadır. Ayrıca, çok sayıda kişinin bu yola başvurduğunun saptanması, yüksek öğretimde önemli bir öğretim kadrosu açığı da yaratabilir.

Ülkemiz birçok bakımdan iddialı olduğunu ileri sürüyor. Bunun gerçekleştirilmesi için çok gelişmiş araştırma kurumlarının artması gerekecek. Başkalarına yazdırılan tezlerle bilim alanında ilerlememizin olanağı yoktur. Bu kanserle daha da yaygınlaşmadan mücadele etmek, bu yola başvuranların iktidara yakın veya uzak olmasına bakmadan hepsine yaptırım uygulamak gerekiyor. Bilimsel sahtekarlığım yaygınlaşması bir toplumun geri kalmasının adeta teminatıdır. Hiçbir şekilde hoş görülmemelidir.

Görüyorsunuz. Nereden başlayıp nereye geldik. Biz diplomalarla uğraşırken, çok daha ciddi sahtekarlık olayları üzerinde yeterince durmuyoruz.  Halbuki daha iyi bir geleceğe bizi götürecek olan ulus olarak, ülke olarak, sahtekarlıklar üzerinde durmaktır. Önceliklerimizi yeniden gözden geçirmemiz gerekiyor.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

İlter Turan
    İlter Turan

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    İlter Turan
    İlter Turan Önceliklerimizi yeniden gözden geçirmek gerekiyor
    Sema Erder
    Sema Erder Dost/Düşman siyaseti ve yer değiştiren kimlikler
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Çerçioğlu'nun transferi ya da siyasetin 'sıfır'lanması
    Erdem Bağcı
    Erdem Bağcı Türkiye'nin makroekonomik görünümü
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Zengezur kavşağı: İki lider, tek kader
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Teknoloji, pedagoji ve içeriğin kesişiminde ‘etkili öğretim’
    Ece Uğuz
    Ece Uğuz CHP ne yapıyor, ne yapmalı?
    Ali Arslan
    Ali Arslan Araştırma Üniversitesi yerine araştırma yapan akademisyen destek programına geçilmelidir
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Müzayede
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Yapay zeka, robotlar ve insanlık
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Yeni çözüm süreci komisyonuna dair
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Şakülünden çıkmış bir ülke: Türkiye
    Seda Aktaş
    Seda Aktaş Kapitalizmin “Gaslighting” Stratejisi: Yapısal eşitsizliklerin görünmez kılınması
    Zeynep Gizem Özpınar
    Zeynep Gizem Özpınar Batı Trakya Türk Azınlık Okulları neden kapatılıyor?
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı