MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

ODTÜ, Sosyalizm ve 2025 Türkiye’si

ANA SAYFASİYASETODTÜ, Sosyalizm ve 2025 Türkiye’si
ODTÜ, Sosyalizm ve 2025 Türkiye’si

İnsanlara özgürce konuşma hakkını çok gören anlayışların idealinde sadece kendi varoluşlarını garanti altına alma kaygısı olduğu açıktır. Baskının, tek tipçiliğin, tek sesin olduğu hiçbir yer  sosyalizm değildir. Sosyalizm görünümlü diktatörlüktür.

22 Mart, 2025, Cumartesi 06:20
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan
yazı içi reklam

Benim solculuğumu daha da pekiştiren ODTÜ bu baskılara karşı yıllar boyunca oluşan geleneğin temsilcisiydi. … İster ateizmi ister inancı savunsunlar, usulleri birbirine benzeyenlerin kaderleri de benzer.

Bugünlerde Demokrasiye sahip çıkan  ODTÜ’ye 1986’da girdiğimde de solcuydum. ODTÜ’de solculuk Churchill’in “20’sinde Komünist değilsen vicdanın yoktur” sözünü doğrulayacak denli yaygındır.

ODTÜ’lüler genelde vicdanlıdır.

Aynı sözün devamında Churchill, 40’ında solcu olanları  ise akılsızlıkla itham eder.

Churchill’in İngiliz demokrasisinin sembol politik figürü olarak böylesi bir iki yüzlü duruşu neden savunduğu üzerine soldan ve sağdan eleştiri yapmak olası.

Aslında solu sağı ve arasındaki liberalizmi değişimin dozu olarak tarif etmek Churchill’in sözünün sırrını çözmek için kafi. Bu tanımda değişimin kaçınılmazlığı üzerinde durulmaktadır. Solcular değişim hızlı olsun isterler. Sağcılar ise yavaş. Ilımlı bir değişimin peşinde olanlara ise liberaller deniyor.

Sonuçta 20’sinde dünyayı değiştirmek için ve hemen değiştirmek için enerjisini yetersiz bulan birisinin vicdanen yeterince olgunlaşmadığını, 40’ına geldiğinde ise değişimin sindirilmesini anlamayan birinin aklının kıt olduğunu savunmaktadır Sir Winston.

Demokrasiyi Magna Carta’dan bu yana demleyen Büyük Britanya’da politikacıların demokrasiye dair algıları arasında en fazla nüans yada fark yada ikisi birden olabilir.

Londra’nın Hintli Belediye Başkanı yada İskoçya’nın Müslüman Başbakanı bu sağlam dokunun en gözle görülür kanıtları olarak yerini alır.

Dünyada tüm ülkeler ve halkları bu denli şanslı değil. Onlar için demokrasiye ulaşmak onu elde tutmak ve bu konuda ortak noktada uzlaşmak zor işler.

1945 sonrasında ikiye bölünen dünyada  Marks’ın ideallerini  vaat eden ve bu ideallerin karşısında kapitalizmin çıkarlarını korumaya and içenler olarak ayrışan dünyada benim gibilerin yeri  tabi ki ilk cepheydi.Solculuk bu demekti.

Amerika’nın çıkarları doğrultusunda Türkiye’de tüm muhalefeti bu çatışmanın kendilerince kötü tarafına konumlayan egemen ideoloji zaman zaman askeri darbelerle Türkiye’de farklı ses çıkmasının  önüne geçmek için hiçbir alanı boş  bırakmadı.

Benim solculuğumu daha da pekiştiren ODTÜ bu baskılara karşı yıllar boyunca oluşan geleneğin temsilcisiydi.

Türkiye’nin en cesur, çalışkan ve başarılı bireyleri Soğuk Savaş dönemi çatışmalarında yara aldılar. Türkiye tarihinin 1945-91 arasındaki hikayesi ülkeyi komünizmden ne pahasına olursa olsun korumaya çalışan askeri-bürokratik oligarşinin postal ve sopası altında geçti.

Bugün AKP’nin ve ortağı MHP’nin öncülleri o dönemde Milliyetçi Cephe olarak bu resmi ideolojinin yılmaz bekçileriydi. 

1991’de Sovyetlerin 1993’de duvarın yıkılmasıyla beraber dünya Kapitalizm ve Amerika’nın zaferiyle tarihin sonunu getirmenin keyfini çıkarıyordu.

Tabii ki tarihin sonu falan gelmedi. İdeolojik eksen kayması ile kutuplarını yitiren dünya bugün Amerika’dan Özgürlük Heykelinin geri alınmasını tartışıyor.

Şu anda 56 yaşındayım. 40’ı geçeli çok oldu. Winston Churchill’in dediği gibi aklım beni solculuktan  alıkoymadı ama 40’ımdan 1 yıl sonra yani 41 yaşımda gittiğim Prag beni komünizm adına kendi diktatörlüklerini hayata geçirenlerle birebir tanıştırdı.

Prag Baharı’nın 1968’den kalan anıları, Kadife Devrim sonrasında ülkenin başına Havel Na Hrad (Havel Kaleye) nidaları ile geçen Vaclav Havel’in ve onun ifade özgürlüğü için yaptığı mücadelenin değerini orada bizzat anladım.

Karl Marx’ın Kapitalist eşitsizliği aşmak için sunduğu reçeteyi parti diktasına çevirerek kendine alet eden ve rakip gördüğü kapitalizme yenilen Reel Sosyalizme 41 yaşımda veda ettim.

Charter 77’nin çalışmalarını ve mücadelesini sergileyen küçük müzede sosyalist ideallerin istismar edilerek insanların hayatlarının nasıl karardığı ve baskı altına alındığı kısa bir bakış bile anlatılmaktaydı.

Ben sosyalizmi değil ama sosyalizm adı altında reel sosyalizmi savunmaktan bu tarihte geri dönülmez olarak vazgeçtim.

İnsanlara özgürce konuşma hakkını çok gören anlayışların idealinde sadece kendi varoluşlarını garanti altına alma kaygısı olduğu açıktır. Baskının, tek tipçiliğin, tek sesin olduğu hiçbir yer  sosyalizm değildir. Sosyalizm görünümlü diktatörlüktür.

Türkiye’nin bugünlerine reel sosyalizm denemesinin prizmasından bakmakta büyük fayda vardır. Reel sosyalizmin uygulamaları ile varacağınız yer farklı olmaz. Arkasındaki kitabın rengi değil o kitabı halka anlatmadaki usuldür sizi farklı kılan. Ne yapıldığı değil nasıl yapıldığı belirler aradaki farkı.

Usül içerikten önce gelir... İster ateizmi ister inancı savunsunlar, usulleri birbirine benzeyenlerin kaderleri de benzer.

  • Dünyanın en toksik konut kredisi Dünyanın en toksik konut kredisi
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?
ODTÜSosyalizm

Yorum Yazın

yazı altı ebülten
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz CHP’nin direniş maratonu ve Türkiye’nin yol ayrımı
Erol Katırcıoğlu
Erol Katırcıoğlu Parti değiştiren başkan, başkanlığı da bırakmalıdır!
Murat Aksoy
Murat Aksoy CHP yönetiminin hiç mi suçu yok?
Hasan Çetin
Hasan Çetin Bunsen Komite Raporu: David Koridoru ve Suriye’de Adem-i Merkeziyet
Sema Erder
Sema Erder Yolsuzluktan isyana: Devlet-Toplum ilişkilerinde meşruiyetin sorgulanması*
Eser Karakaş
Eser Karakaş Voleybol, basketbol, futbol, Ali Koç, liyakat, rekabet
Korhan Gümüş
Korhan Gümüş 6-7 Eylül Sergisi’ne yapılan saldırı kendisini nasıl deşifre etti?
Akın Özçer
Akın Özçer Yanlışta ısrar
Yüksel Işık
Yüksel Işık 12 Eylül’ü yenersek, geleceği kazanırız
Murat Kartalkaya
Murat Kartalkaya Beleş darının güvercini çok olur!
Çağhan Uyar
Çağhan Uyar Kemal Bey’e açık mektup
Bahattin Yücel
Bahattin Yücel Düyunu Umumiye ve Reji Deneyi
Reha Çamuroğlu
Reha Çamuroğlu Değişen savaşlar, değişen insanlar
Fahri Bakırcı
Fahri Bakırcı  “Bilimci” ve “Yiyimci” Makyavelizm üzerine (3)
Tunay Şendal
Tunay Şendal Karşı-Devrimci hafızanın intikamcı tarih anlatısı
Mustafa Ergen
Mustafa Ergen Yeni Aracılar Çağı: Reklamdan akademiye, Agentic Web ve ArXiv’in yükselişi
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı