Bu krizin kazananı yok. İsrail’in hedefi nükleer bir İran’ı engellemekse, İran’ın cevabı bu süreci hızlandırmak da olabilir. Körfez ülkeleri kısa vadede rahatlayabilir ama bölgesel güvensizlik uzun vadede herkesi boğar. Türkiye ise ekonomik açıdan ağır bedeller öderken diplomatik fırsatları kaçırabilir.
Orta Doğu’da taşlar yerinden oynuyor. İsrail, İran’ın nükleer tesislerini hedef alan geniş çaplı bir saldırı gerçekleştirdi. Sadece askeri altyapılar değil; bilim insanları, stratejik noktalar ve İran’ın geleceğe dair iddiaları da bombaların hedefi oldu. Bu saldırı, sıradan bir diplomatik gerilim ya da bölgesel çatışma değil. Bu, bir dönüm noktası. Bir satranç tahtasında İran ve İsrail'in değil, dünya siyasetinin yeni hamlelerini doğuracak bir kriz.
Neden Şimdi?
İsrail'in saldırısının ardında birkaç güçlü neden var. Her şeyden önce, İran’ın nükleer silah eşiğine yaklaştığına dair artan istihbarat, Tel Aviv için kırmızı çizgiydi. İkincisi, iç siyaset: Gazze’de süregelen savaş, halk desteğinde zayıflamaya yol açarken, dış tehdit kartı hem dikkat dağıtıcı hem de birleştirici unsur olarak sahneye sürüldü. Üçüncüsü ise vekil savaşlar. Hizbullah, Şii milisler ve Yemen’deki Husiler gibi İran destekli unsurlar, İsrail’i köşeye sıkıştırmadan önce kökü kurutma stratejisine maruz kaldı.
Ancak bu saldırıdan daha çarpıcı olan şey, bu sessizlik.
Sessiz Körfez ve Dilsiz Diplomasi
İsrail’in saldırısına karşı Arap dünyasından bir “kınama korosu” yükselmedi. Körfez ülkeleri adeta suskun. Bu sessizlik, aslında çok şey söylüyor.
Suudi Arabistan, BAE ve Bahreyn gibi ülkeler, İran’ı yıllardır bölgesel istikrarsızlığın kaynağı olarak görüyor. Bu nedenle İsrail'in saldırısına ses çıkarmamak, belki de dolaylı bir destek. Dahası, bu ülkeler ABD ile derin savunma ilişkilerine sahip ve İbrahim Anlaşmaları ile İsrail’le diplomatik normalleşme sürecine girmiş durumdalar. Körfez, İran’a karşı cephe alırken parmağını oynatmıyor — çünkü artık İsrail işin silahlı kısmını üstlenmiş görünüyor.
Türkiye Ne Yapacak?
Türkiye açısından tablo net: savaş istemiyor. İsrail’i desteklemeyecektir, İran’la da karşı karşıya gelmek istemez. Ancak krizin derinleşmesi halinde arabulucu aktör olarak inisiyatif alma ihtimali vardır — ama bu ihtimal İsrail’le ilişkilerin kopukluğu nedeniyle zayıf bir olasılık.
Ekonomik etkiler ise çok daha somut ve yakıcı:
• Petrol ve doğalgaz fiyatlarındaki sıçrama, Türkiye’nin ithalat faturasını kabartır. İran Hürmüz Boğazı’nı tehdit ederse veya tanker saldırıları başlarsa brent petrolün 120 doların üzerin çıkma ve doğalgaz fiyatlarının da yüzde 30-50 aralığında yükselme olasılığı artar. Küresel enflasyona sebep olur.
• Enflasyon üzerindeki baskı yeniden yükselecektir. Enerji faturasının kabarması maliyet enflasyonu üzerinde olumsuz etki yaratır.
• TL üzerindeki baskı, kur dengesini zedeler. Gerek cari açık, gerek yatırmcının ürkmesi altın ve dolara kaçışı tetikleyebilir. Bu durumda kurlarda yukarı yönlü hareketler görülebilir.
• Merkez Bankası'nın para politikası alanı daralır. Jeopolitik riskler ve enflasyon baskısı nedeniyle faiz indirimi zorlaşır, gerekirse ek sıkılaşma gelebilir.
Dahası, İstanbul Borsası yatırımcının kaçışıyla sarsılabilir, CDS’ler yükselebilir ve iç piyasada altın ile döviz yeniden gündemin baş aktörleri haline gelebilir.
Küresel Etkiler: Hürmüz’den Tüm Dünyaya
İran, bu saldırıya doğrudan veya dolaylı bir yanıt verecektir. Eğer Hürmüz Boğazı’nı kapatır ya da petrol tankerlerine saldırırsa, Brent petrol fiyatı 120-150 dolar aralığına sıçrayabilir.Bu da küresel enflasyonu tetikleyerek ABD, AB ve gelişen piyasaları aynı anda vurur. Tedarik zincirleri kesintiye uğrar, navlun fiyatları tırmanır ve dünya ekonomisi zaten hassas olan dengesini kaybeder.
Savaş Değilse Ne?
Bütün bu tablo, bizi bir soruyla baş başa bırakıyor: Bu bir savaş mı?
Hayır, henüz değil. Ama bir “savaş öncesi” dönem olduğu kesin. Savaştan daha tehlikeli olan şey, belirsizliğin kendisi. Çünkü bu belirsizlik, yatırımcıyı kaçırır, tüketiciyi korkutur, liderleri silaha ve halkları sükûta yöneltir.
Sonuç Yerine
Bu krizin kazananı yok. İsrail’in hedefi nükleer bir İran’ı engellemekse, İran’ın cevabı bu süreci hızlandırmak da olabilir. Körfez ülkeleri kısa vadede rahatlayabilir ama bölgesel güvensizlik uzun vadede herkesi boğar. Türkiye ise ekonomik açıdan ağır bedeller öderken diplomatik fırsatları kaçırabilir.
Kriz, kıvılcımlarını attı. Geriye tek bir soru kaldı: Bu ateşi kim söndürecek, yoksa herkes mi yanacak?

Yorum Yazın