MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Nüfus ve siyasi istikrar

Ana SayfaSi̇yasetNüfus ve siyasi istikrar
Nüfus ve siyasi istikrar

Nüfus ve siyasi istikrar

02 Temmuz, 2024, Salı 04:59
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Şüphesiz Avrupa’da sağın yükselişinin tek sebebi bu ülkelere ülke dışından nüfus akışı değil ama onun da etkisini görmezden gelemeyiz. Olay aslında basit gözüküyor. Türkiye’nin içinde yer aldığı bütün Avrupa ülkelerinde doğum oranları düşük. Hiçbir ülkede doğurganlık oranı yerli nüfusun sadece kendini yenilemesi, yani sabit kalması anlamına gelen ikiyi bulmuyor.  Çok düşük olan 1.2’den başlayan, 1.8’e kadar çıkan rakamlar var. Türkiye’de oran 1.5’in biraz üzerinde. Buna karşılık her ülke ürettiğinden daha fazla emeğe ihtiyaç duyuyor. Çoğu zaman nüfusla siyasi istikrar, hatta uluslararası çatışmalar arasındaki ilişkiyi kurmayız, görmezden geliriz veya dikkatimizden kaçar. Son zamanlarda Avrupa’da yükselen sağ hareketlerin bu ülkelere dönük nüfus hareketiyle yakın ilgisi olduğu tartışılmaz biçimde ortaya çıkmaya başladı. Şüphesiz Avrupa’da sağın yükselişinin tek sebebi bu ülkelere ülke dışından nüfus akışı değil ama onun da etkisini görmezden gelemeyiz.Olay aslında basit gözüküyor. Türkiye’nin içinde yer aldığı bütün Avrupa ülkelerinde doğum oranları düşük. Geçen gün bir tesadüf sonucu gördüğüm bir haritada muhtelif Avrupa ülkelerindeki doğurganlık oranları grafikleştirilmişti. Hiçbir ülkede doğurganlık oranı yerli nüfusun sadece kendini yenilemesi, yani sabit kalması anlamına gelen ikiyi bulmuyor.  Çok düşük olan 1.2’den başlayan, 1.8’e kadar çıkan rakamlar var. Türkiye’de oran 1.5’in biraz üzerinde. Buna karşılık her ülke ürettiğinden daha fazla emeğe ihtiyaç duyuyor.Pekiyi bu ihtiyaç nasıl karşılanacak? Şu veya bu şekilde emek ithal edilmesi lazım. Sorun zaten burada başlıyor. Dışardan emek ithal ederken, sadece işgücü değil, aynı zamanda farklı kültürü, alışkanlıkları, inançları, zevkleri, insan ilişkilerine farklı yaklaşımları olan insanlar getiriyorsunuz ya da istemeseniz de geliyorlar. Yerli kamuoyları, vazgeçilmez olan emekten yararlanıyor, belki bunu fark etmiyorlar bile, ama bu emek karşılarına farklı insanlar olarak çıkınca isyan ediyorlar. Bunlar bizim geleneklerimizi bozuyor, yaşam biçimimizi tehdit ediyor, her gün sayıları artıyor ama aslında burada yaşamamaları lazım diye isyan ediyorlar. Bir gün “bizin” kalmayacağından korkuyorlar. Gerisi malum, yabancıları ülkeden gönderecek, onlara düşmanca yaklaşan siyasi akımlara itibar etmeye başlıyorlar. Yabancı karşıtlığının temsilcisi sağ akımlar yükseliyor. Sağ akımların Avrupa’da demokrasileri tehdit edeceğinden endişe ediliyor. Bu endişe haksız da sayılmaz. Sağ hareketler dıştan gelen fakat bir ülkede yerleşen nüfusa karşı hoşgörüsüz, bunların ülkenin yerli halkının yararlandığı özgürlüklerden, yasaların himayesinden yararlanmasını istemiyorlar. Tabii göçmenleri savunanları da karşılarına alıyorlar. Sonuçta yabancıları dışlayıcı, özgürlüklere karşı saygıları soru işareti uyandıran hareketler hemen her Avrupa ülkesinde yükselişe geçmiş bulunuyor. Bu hareketlerin verdiği ulusçu tepkilerin uzun dönemde Avrupa birleşmesini de zorlaştıran sonuçlar doğuracağı tahmin edilebilir. 
Çözüm nedir? Bazı görüşlere göre, çözümün birkaç boyutu olsa da, en önemlisi doğal nüfus artışını sağlamak. Bu çözüm ne derecede uygulanabilir ve başarılı olabilir, belli değil. Hükümetlerin nüfus artışını teşvik için uyguladığı tedbirler çoğu zaman istenen sonucu vermiyor.

ÇÖZÜM NEDİR?

Tabii, sağ hareketlerin yükselmesi, bazı ülkelerde iktidara yakınlaşması, hatta belki de iktidarı ele geçirmesi, temeldeki nüfus sorununu çözmüyor. Çözüm nedir? Bazı görüşlere göre, çözümün birkaç boyutu olsa da, en önemlisi doğal nüfus artışını sağlamak. Bu çözüm ne derecede uygulanabilir ve başarılı olabilir, belli değil. Hükümetlerin nüfus artışını teşvik için uyguladığı tedbirler çoğu zaman istenen sonucu vermiyor. İnsanların çocuk sahibi olma kararını sadece hükümetleri alacağa birkaç tedbire bağlı olarak vermedikleri anlaşılıyor. Bir an için bu politikaların başarılı olduklarını kabul edelim. Şu anda başlayacak yerli nüfusun artışının sonuçları ancak on sekiz sene sonra filan hissedilecektir Arada geçen sürede yine bir emek açığı olacak, yani emek ithaline ihtiyaç duyulacak.Fakat unutmamamız gereken bambaşka bir sorun daha var. Yerli kökenli emek, genellikle ülke dışında resmi veya gayri resmi göç yoluyla gelen emeğin talip olduğu işleri yapmaya yanaşmıyor, o işleri kendisinin yapamayacağı ikinci sınıf işler olarak görüyor. Yurt dışına gitme fırsatı bulan okuyucularımız sanıyorum teyit edeceklerdir, örneğin birçok ülkede size hizmet veren personel yerli olmayıp, dışarıya nüfus gönderen bir ülkeden gelmektedir. Anlaşıldığı kadar, yerlilerin bu tür işlere ihtiyacı yok, kolayca getirisi ve itibarı daha yüksek işler bulabiliyorlar ya da bu işi yapmak yerine işsizlik sigortası almak, aile desteğinden yararlanmak gibi yolları tercih ediyorlar.  
Bir vade sonunda yabancı unsurların da kendilerini korumak için teşkilatlanmaları, kanun dışı yollara başvurmaları yadırganmayacak gelişmelerdir. Ayrıca, sağ iktidarların zor kullanmaya daha yatkın, çatışmacı bir düşünce tarzını benimsedikleri, bu yaklaşımlarının komşularıyla geçinmeyi güçleştirdiği ve kavgayı teşvik ettiği de ileri sürülmektedir.

YABANCILAR DA KORUNMAK İÇİN TEŞKİLATLANMAYA YÖNELEBİLİR

Biz tekrar yükselen sağ hareketlere dönelim. Acaba bu hareketler uzun dönemde ülkelerin siyasi istikrarını tehlikeye sokar mı? Bilemeyiz ama genelde yabancı düşmanlığına tırmanan bir siyasetin sonunda yabancı unsurları bütünüyle hedef aldığı, yabancılar hiçbir suç işlemeseler bile sırf yabancı oldukları için onlara saldırdığı bilinmeyen şeyler değildir. Bir vade sonunda yabancı unsurların da kendilerini korumak için teşkilatlanmaları, kanun dışı yollara başvurmaları yadırganmayacak gelişmelerdir. Ayrıca, sağ iktidarların zor kullanmaya daha yatkın, çatışmacı bir düşünce tarzını benimsedikleri, bu yaklaşımlarının komşularıyla geçinmeyi güçleştirdiği ve kavgayı teşvik ettiği de ileri sürülmektedir. Ennetice, resmi ve resmi olmayan kaynaklardan beslenen yaygın göç, siyasi istikrarı en azından zorluyor, çoğu zaman da bozabiliyor. Aslında, göç alan ülkelerin emeğe ihtiyaçları olduğu bu gerçeği değiştirmiyor.Buraya kadar hep Batı ülkelerine dönük göçten bahsettik, kendi ülkemizden pek söz etmedik. Bildiğiniz gibi, toplumumuzun çok eskilere uzanan bir göçmen kabul etme siyaseti var. Osmanlı İmparatorluğu toprak kaybettikçe, oralarda imparatorluğun varlığını destekleyen Müslüman nüfusun bir bölümü imparatorluk bayrağının dalgalandığı yörelere akmıştır. Bu nüfus geldikleri yerlere benzeyen, genellikle boş olduğu anlaşılan yerlere yerleşmiş ve zaman içinde yerel nüfusla bütünleşmiştir. Cumhuriyetin kuruluşundan sonra, Yunanistan İle nüfus mübadelesi yapılmış, Bulgaristan’dan da muhtelif defalar göç dalgaları gelmiştir.  Bu nüfusun yerleştirilmesinde sorun çıkmamıştır. Hatta, Sovyetlerin dağılmasından sonra da gerek Balkanlar’dan gerek Orta Asya’dan bir kısım insan ülkemize çalışmaya gelmiş, ancak bu kişiler çoğu zaman ev işlerinde çalıştıklarından rahatsızlık yaratan bir yabancı mevcudiyeti söz konusu olmamıştır. Bunun dışında Türkiye’ye dünyanın muhtelif yerlerinden gelenlerin esas hedefinin Türkiye üzerinden AB ülkelerine geçmek olduğundan buradaki ikametlerine geçici bir konukluk olarak bakılmıştır.Son yıllarda yaşanan nüfus hareketleri ise geçmişten farklıdır. Ülkemize çok kısa süre içinde sayıları milyonlarla ifade edilen Suriyeli gelmiştir. Bunun yanında özellikle Afganistan’dan çok sayıda gelen olduğu biliniyor. Türk hükümeti, sayıların bu kadar kabaracağını kestirememiştir. Bunun yanında, çoğu AB ülkelerine gitmek isteyen göçün durdurulması için de ülkenin büyük baskı altında kalacağı hesaplanamamıştır. Hükümet, göçmenleri rahat ettireyim derken, tepkilere bakılırsa, kendi vatandaşını ihmal etmektedir. Sonuçta, günümüzde ilke defa Türkiye’de de Batı Avrupa’da göçmenlere gösterilen tepkilerin benzerleri ortaya çıkmıştır. Belki yadırganacaktır ama bazı “sosyal demokrat” belediyeler gayet aleni yabancı düşmanlığı yaparak, halkın hislerine tercüman olduklarını ileri sürmektedirler. Bunun yanında, henüz çok büyük destek bulmasa da, programını göçmen karşıtlığı üzerine kuran bir siyasi partimiz dahi vardır. 
Maalesef, göçmen karşıtlığı toplumumuzda yaygınlaşıyor. Zaman zaman bir göçmenin olumsuz bir davranışı karşısında şu veya bu kentte veya kasabada halkın galeyana geldiği, göçmenlerin oturduğu mahalleleri basarak mala ve cana zarar verdiği haberleri gazetelerde yer alıyor. Demek ki, görmezden gelmememiz gereken bir sorunla karşı karşıyayız, hükümetin ciddiye alması gereken bir durum var.

GÖÇMEN KARŞITLIĞI TOPLUMUMUZDA YAYGINLAŞIYOR

Türkiye’de şikayetler daha çok hükümetin göçmenlere kendi vatandaşına kıyasla çok daha cömert davrandığı noktasında düğümlenmektedir. Bu ciddi bir iddiadır, hükümet ise kayıtsız kalmaktadır. Maalesef, göçmen karşıtlığı toplumumuzda yaygınlaşıyor. Zaman zaman bir göçmenin olumsuz bir davranışı karşısında şu veya bu kentte veya kasabada halkın galeyana geldiği, göçmenlerin oturduğu mahalleleri basarak mala ve cana zarar verdiği haberleri gazetelerde yer alıyor. Demek ki, görmezden gelmememiz gereken bir sorunla karşı karşıyayız, hükümetin ciddiye alması gereken bir durum var. Aksi takdirde, pek beğenmediğimiz ve örnek almak istemediğimiz halde, göçmenlere karşı Avrupa’ya benzer tavırların gelişmesi, daha da elim olarak zaten pek kuvvetli olmayan siyasi istikrarımızın daha da sarsılması imkan dahilindedir. Pekiyi, son bir soru soralım. Yukarda, Avrupa’da emek açığı olduğunu, durumu kabullenmekte güçlük çekseler bile aslında Avrupa ülkelerinin bu açığı şu veya bu şekilde göçle karşılamak mecburiyetinde olduklarını ifade ettik. Acaba Türkiye’de de böyle bir açık mı var? Eğer işsizlik rakamlarına bakacak olursanız, ülkemizde işsizlik yaygın, emek ithaline ihtiyacımız yok. Buna karşılık, işçi arayanlara bakacak olursanız, çok yüksek ücret vermeye hazır olmalarına rağmen işçi bulamıyorlarmış. Hatta, ülkemiz Hindistan’dan, Vietnam’dan hükümetten izin alarak geçici işçi ithal ediyormuş. Hem işsizlik var, hem de işçi kıtlığı. Bu durumun anlaşılması, neden ortaya çıktığının tahlil edilmesi gerekiyor. Herhalde yeni bir siyasi istikrarsızlık kaynağı ile karşılaşmak istemeyiz. Ne de olsa, şimdilik yeterince siyasi istikrarsızlığa sebep olacak malzememiz var.
Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

Yeni Arayış
    Yeni Arayış

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Yavuz Saltık
    Yavuz Saltık Diploma var, gelecek yok
    Mustafa Akın Özerdem
    Mustafa Akın Özerdem Otorite yerel demokrasiye karşı
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Silah teknolojisinden “Siyaset teknolojisine” geçiş: SİHA’sal Hareket
    Erdem Bağcı
    Erdem Bağcı Türkiye'de 2025 yazı itibariyle dezenflasyon süreci ve uygulanması gereken politikalar
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Üniversite tercihi yaparken sadece bugünü değil, geleceği de düşünün
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Akdeniz’in yeni parametreleri: İstanbul Zirvesi ve çok katmanlı strateji
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk CHP’nin çözüm süreci komisyonuna katılımı
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Ahlak yoksa çürüme kaçınılmazdır
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan 2025 model demirperdenin ekonomiye zararları
    Beril Esra Atahan
    Beril Esra Atahan Evren boşluk sevmez: Gitmeden gelinmez, kapanmadan açılmaz
    Murat Paker
    Murat Paker Matematiğin kümeler teorisinden psikolojinin kimlik teorisine: Türkler, Kürtler, Türkiyeliler
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Demokratlar, ümmetçiler, ırkçılar 
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Terörsüz Türkiye hedefi: Hukukun ve siyasetin rolü
    Çağhan Uyar
    Çağhan Uyar İktidarın oyunu, CHP’nin açmazı
    Bumin Yağız Avcı
    Bumin Yağız Avcı Zamanın Ruhu: Neoliberalizmin tahakkümü, ideolojik boşluk ve sınıf bilincinin çözülmesi 
    Eser Karakaş
    Eser Karakaş Meslek liseleri tartışmaları (1)
    Bahattin Yücel
    Bahattin Yücel Sahte diplomalar ve Koçi Bey
    Mehmet Fatih Ceylan
    Mehmet Fatih Ceylan Bitmeyen veya bitirilmeyen çile: Ortadoğu
    Yüksel Işık
    Yüksel Işık Vedat Dalokay’dan Ders Almak
    Murat Kartalkaya
    Murat Kartalkaya Trump da Trump!
    Mehmet Şafak Sarı
    Mehmet Şafak Sarı Yapay zeka "silahlanma yarışı"
    M. Coşkun Cangöz
    M. Coşkun Cangöz Aslında vergiyi kim ödüyor?
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı