Tek aday çevresinde şekillenen bu son yapılanma modeli, iktidarın kamuoyuna onaylamadığı hiçbir seçim sonucunun, kabul edilmeyeceği mesajının verilmesini engelleyemedi. Tam tersine objektif hukuk kurallarına aykırı uygulamalar yapıldı. CHP’nin seçimlerde kazandığı belediyeler elinden alındı.
Merhum Demirel, “Eski Türkiye’nin” önemli siyasetçilerindendi. Toplumun nabzını ustalıkla tuttuğu söylenirdi. Kamuoyu desteğinin nasıl sürdürüleceğine ilişkin bir soruyu, “taze meyve” örneği ile yanıtladığını anımsıyorum.. Demirel’e göre; “iletişimde yapılacak bir zamanlama hatası, kamuoyu desteğinin yitirilmesine neden olurdu”. Bu olguyu; gününde tüketilmeyen taze meyve ya da sebzenin çürümesine, benzetmişti.
CHP son yerel seçimlerde iktidarın 20 yılı aşkın süreyle kullandığı, kamu kaynaklı güce karşın başarıyla birinci parti çıktı. Parti yönetimi; halk desteğini yitiren “Cumhur İttifakının”, kısa sürede seçime gitmek zorunda kalacağı beklentisine girdi. Seçimlerden 4 yıl önce başlatılan erken seçim kampanyası için uygulanan stratejinin çıkmazı, Demirel’in yukarıdaki benzetmesini anımsatıyor.
Yerel seçimlerde sağlanan üstünlük, olağan siyasal koşulların geçerli olduğu demokratik bir ülkede, iktidara giden yolun başlangıcı sayılabilirdi. Oysa kısa sürede AKP-MHP Ortaklığının koltuğu bırakmak niyetinde olmadıkları ortaya çıktı. Üstelik BOP kapsamında ortaya çıkan gelişmeler, Cumhur İttifakının -başta ABD- dış desteğinin hala güçlü olduğunu gösterdi.
AKP’nin 2002 genel seçimlerini kazanmasıyla, Türkiye’de ve Bölgemizde yeni bir dönem başlamıştı. Çeyrek yüzyıla yaklaşan iktidar; Bölgede çıkarları çatışan güçlü ülkelerin, -başta ABD- Ortadoğu’da siyasal sınırları yeniden tasarladıkları ve uygulamaya koydukları döneme rastladı. Körfez Savaşının ardından-1990-, Ortadoğu’da siyasal sınırların yeniden çizilme olasılığı, salt CHP değil AKP dışındaki diğer partilerin de gündemlerinde yer almadı. Türkiye’nin içe dönük politikalara yoğunlaşan, güvenlik bürokrasisi de süreç içinde Bölgede Anglo-Sakson tasarımı gelişmelere direnmek yerine, uzlaşmaktan yana olduğu izlenimi verdi.
CHP 2024 Yerel Seçimlerinin ardından, kamuoyunda yükselen desteği sürdürülebilir kılacak, bir orta vadeli programı hazırlayarak seçmenleriyle paylaşamadı. Yönetim; kurultay delegeleri üzerindeki etkisi parti içinde tartışılan, İBB Başkanı İmamoğlu’nun genel seçimlerden 4 yıl önce kendi başlattığı, Cumhurbaşkanı Adaylığı kampanyasına odaklandı. Seçimlerden bu kadar yıl önce başlatılan böyle bir çalışmaya, CHP’nin uzun geçmişinde rastlandığı söylenemez.
İmamoğlu İBB Yönetimini elinde tutarken, iktidarın başlattığı soruşturmalara karşı denge sağlamak amacıyla, CB adaylığına giden yolu hazırladı. Kuşkusuz iktidar bu gelişmeleri yakından izliyordu. İmamoğlu göz altına alındı ve tutuklandı. Bu kez 19 Mart 2025 günü gözaltına alınmasıyla başlatılan süreçte, CHP’nin tüzel kişiliğinden ayrı yeni bir siyasal odak ortaya çıktı;
“Cumhurbaşkanlığı Aday Ofisi”.
Siyasal tarihimizde pek rastlanmayan bu yapılanma, İTP-İttihat ve Terakki Partisi-iktidar döneminde, partinin Meclis-i Mebusan ’daki grubu ile Merkez-i Umumisi -Merkez Yönetim Kurulu- arasındaki rekabeti anımsatıyor.
Tek aday çevresinde şekillenen bu son yapılanma modeli, iktidarın kamuoyuna onaylamadığı hiçbir seçim sonucunun, kabul edilmeyeceği mesajının verilmesini engelleyemedi. Tam tersine objektif hukuk kurallarına aykırı uygulamalar yapıldı. CHP’nin seçimlerde kazandığı belediyeler elinden alındı.
Oysa İmamoğlu CB Adaylığına erken soyunmak yerine, İstanbul’da İBB Başkanlığı’nı yürütse, CHP‘li seçilmiş başkanlar görevlerini özgürce sürdürebilirlerdi. Her geçen gün azalan halk desteği, AKP’nin yanlış politikalarla çıkmaza soktuğu ekonomideki kriz yüzünden, iktidar koltuğunu ateşen gömleğe çevirirdi.

Yorum Yazın