Hayal, hedeftir; hayat bugündür. Hedefinize doğru ilerlerken bugünü yaşamak zorundasınızdır. Görünüşte aralarında bir makas aralığı vardır ama derinine inerseniz, hayaller ile hayatların iç içe olduğunu görürsünüz.
Efsaneler ve gerçekler de öyle…
Hangisinin nerede başlayıp, diğerinin nerede bittiği bilinmez. Hatta pek çok efsanenin, insanın gerçekleştirmek istediği hayallerin öykülendirilmiş hali olduğu da söylenebilir.
Bunlardan biridir Pandora’nın kutusu.
O kutunun öncesine ilişkin rivayet ise şöyledir:
Ölümsüz tanrılar ile ölümlü insanlar, toplanır, kesilen kurbanlardaki tanrıların payı saptanır; gerisi insanlara kalırmış. Kendini insanlığa adamış Prometheus da, bir öküzü kesip, iki parça haline getirdikten sonra Zeus’a sunmuş.
Zeus, daha iyi görüneni seçmiş ama seçtikleri kemikten ibaretmiş. Prometheus’un işkembe ile örttüğü diğer parçanın altına sakladığı etler ise halka kalmış.
İNSANLIĞIN İHTİYACI ATEŞ İSE…
Öfkelenmiş Zeus; öyle öfkelenmiş ki insanların elindeki ateşi almış.
Dünya nimetlerinin tanrıların tekelinde olmasına gönlü razı olmayan Prometheus ise kendisinin neden olduğu bu durumu gidermek için Olympos’a çıkıp, ateşi bir kamışın içine saklayarak, yeryüzüne indirmiş.
Yeryüzünde ateşin yandığını, insanların ateşin etrafında eğlendiğini gören Zeus, daha da öfkelenmiş ve bütün bunların Prometheus’un başının altından çıktığını düşünerek, onu cezalandırmak için Pandora’yı var etmiş.
“Tanrıların armağanı” anlamına gelirmiş Pandora.
Nezaketten zarafete, kıskançlıktan kurnazlığa pek çok özellikle donattığı Pandora’yı bilge ve kurnaz Prometheus’un aptal ve ihtiyatsız kardeşi Epimetheus’a eş olarak göndermiş.
Pandora’yı gören Epimetheus, adeta çarpılmış; o andan sonra bütün dertlerini unutup, gününü gün etmiş.
Derken, sırtındaki ağır kutu nedeniyle zorlukla yürüyen bir yabancı görünmüş gözlerine. Dinlenmesi için yer gösterdikleri yabancı, acelesi olduğunu, eğer kabul ederlerse, daha sonra almak üzere, sırtındaki kutuyu onlara bırakmak istediğini belirtip, oradan ayrılmış.
Merakını yenememiş Pandora. Epimetheus’un olmadığı anların birinde açmış kutuyu. Kutudan minik yaratıklar çıkıp kendisini ısırmış. Kendisine yardım etmesi için koştuğu Epimetheus da yaratıklarca ısırılmış.
KÖTÜLÜK VARSA UMUT DA VARDIR
Rivayet o ki bu yaratıklar, daha önce dünyada görülmeyen hastalık, acı, keder, kıskançlık, sefalet, kibir, felaket, açlık ve ölüm imiş.
Epimetheus ve Pandora, kendilerine çare ararken, kutunun içinde bir ses daha işitmişler. Kutu, tekrar açılmış ve bu kez içinden güzel mi güzel narin mi narin küçücük bir yaratık çıkıp, her ikisinin de yaralarını iyileştirmiş.
Adı Umutmuş.
Rivayet odur ki umudu kutuya gizlice koyanlar, Zeus’un insanlara yaptıklarından ötürü üzülene ama onun gazabına uğramaktan korkan tanrılarmış. Kötülükler nereye gitmişse umut da hemen ardından gidip insanlara iyiliği ulaştırmış.
Aşık Veysel’in dediği gibi “hayali hatır edip” geçmişi unutmuyor; geleceği, geçmişin ışığında şekillendirmek üzere yola çıkıyoruz. Kişisel yahut toplumsal hayatlarda, hayallerin, hayallerimizle şekil verdiğimiz efsanelerin gerçek olmasını diliyoruz.
Dilemek yetmez; dileğimizi bir kişinin gerçekleştirmesini istemek de yetmez. Bir şeyi istiyorsak onun için mücadele etmek şarttır. Nemrut’un yaktığı ateşe atılan İbrahim’i kurtarmak için karıncanın kararlılığında olmak gerekir ama o da yetmez. Bu nedenle aradığımız bir Prometheus değildir ama Prometheusvari kişiliklerin simge konumuna çıkmasına ihtiyaç duyabiliriz.
Gidişat, simgesel olarak bir isme kendimizi temsil etme yetkisi verebileceğimizi gösteriyor ama sihirli sözcük, örgütlü olmaktır.
Örgütlü olmak, aritmetik toplama, geometrik özellik kazandıran bir kaldıraçtır. Örgütlü gücün keşfi de, bu ihtiyacın ürünüdür.
Türkiye’yi özgürlükçü, laik ve demokratik bir sosyal hukuk devletine dönüştürecek güç, örgütlü mücadeleden geçer.
Daha önce de bir yazımda kullandığım Rıfat Ilgaz’ın dizeleriyle bitirelim bu yazıyı:
“Kaldır başını kan uykulardan
Böyle yürek böyle atardamar
Atmaz olsun
Ses ol ışık ol yumruk ol
Karayeller başına indirmeden çatını
Sel suları bastığın toprağı dönüm dönüm
Alıp götürmeden büyük denizlere
Çabuk ol.”

Yorum Yazın