Türkiye, “Terörsüz Türkiye” komisyonuyla tarihsel bir dönemeçte durmaktadır. Bu dönemeç, CHP için bir tuzak değil, bir fırsattır. Şeffaflık, CHP’nin en büyük kozudur; komisyonun her adımı halkla paylaşılmalı, süreç toplumun gözü önünde yürütülmelidir. CHP bu komisyonda, iktidarın bir uydusu olarak değil, demokrasinin sancaktarı olarak yer almalıdır.
Türkiye, siyasi tarihinin en karmaşık ve çelişkili dönemlerinden birini yaşamaktadır. “Terörsüz Türkiye” hedefiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kurulması planlanan komisyon, toplumsal barış arayışının bir yansıması olarak sunulsa da iktidarın otoriter gündemini perdeleme riski eleştirilerini taşımaktadır. Komisyona katılım konusunda kritik bir ikilemle karşı karşıya kalan Cumhuriyet Halk Partisi (CHP), katılım durumunda iktidarın manipülatif politikalarına meşruiyet sağlama tuzağına düşmek şeklinde eleştirilirken katılmama durumunda ise, “teröre karşı duyarsız” yaftası riskiyle karşı karşıya kalmıştır. CHP’nin komisyona katılma kararı hamlesiyle birlikte komisyonun; mevcut otoriter iklimde bir meşrulaştırma aracı olmaktan çıkarılıp, demokratik bir dönüşümün katalizörü haline getirilmesi gerektiği tezi, CHP’nin stratejik konumunu yeniden tanımlamaktadır.
Komisyonun Siyasi Anatomisi
Milli birlik ve dayanışma komisyonu, yüzeyde PKK’nın silah bırakması ve toplumsal barışın tesisi gibi ulvi hedefler taşıyor gibi görünse de komisyonun yapısı ve işleyişi, Cumhur İttifakı’nın sayısal üstünlüğüne dayanmaktadır. AK Parti’nin 21, CHP’nin 10, DEM Parti ve MHP’nin dörder, diğer partilerin ise daha az üyeyle temsil edileceği bu komisyon, karar alma süreçlerinde nitelikli çoğunluk ile çalışacaktır. Bu yapı, iktidarın kendi gündemini dayatma potansiyeline sahiptir ve CHP’nin komisyona katılım kararını zorlaştırmıştır. CHP’nin komisyona katılım kararı, iktidarın “milli birlik” retoriği altında gizlenen otoriter manevralarına meşruiyet sağlama şeklinde eleştirilirken; katılmama kararı, halk nezdinde “barış karşıtı” olarak damgalanma riskiyle karşılaşmıştır.
CHP’nin tarihsel misyonu, Cumhuriyet’in kurucu değerlerini korurken demokratikleşmeyi savunmaktır. Ancak otoriter bir iktidarın var olduğu bir siyasi iklimde, mezkûr komisyonun demokrasi samimiyeti tartışmalıdır. İktidarın, geçmişteki çözüm süreçlerinde sergilediği tutarsızlık ve samimiyetsizlik, komisyonun gerçek niyetine dair ciddi şüpheler uyandırmaktadır. Günümüzde kayyum politikalarının devam etmesi, seçilmiş belediye başkanlarının cezaevlerinde tutulması ve yargı bağımsızlığının erozyona uğraması, iktidarın demokrasi söyleminin altını oymaktadır.
CHP, bu komisyonda yer alarak yalnızca terörü sona erdirmeye yönelik bir sürece değil, aynı zamanda bu antidemokratik uygulamalara karşı bir mücadele platformuna da katkıda bulunmalıdır.
Tutuklu Siyasiler ve Kayyum Sorunu
CHP’nin komisyona katılımı, aynı zamanda Türkiye’deki demokrasi erozyonunu ifşa etmek için bir fırsattır. Türkiye’de demokrasinin önündeki en büyük engellerden biri, seçilmiş temsilcilerin haksız yere cezaevlerinde tutulmasıdır. CHP bu komisyonda, seçilmiş siyasilerin tutuksuz yargılanmasını ve kayyum politikalarının sona ermesini bir ön koşul olarak öne sürmelidir. Bu durum, yalnızca bir siyasi talep değil, aynı zamanda halkın iradesine saygının bir gereğidir.
Komisyonun “Terörsüz Türkiye” söylemi, yüzeyde birleştirici gibi görünse de iktidarın bir propaganda aracı olarak kullanılmasının önüne geçebilmek adına CHP, bu söylemin içini doldurarak, terörü yalnızca silahlı mücadeleyle değil, aynı zamanda toplumsal adaletsizlik, ayrımcılık ve otoriter uygulamalarla mücadele ederek ortadan kaldırmayı savunmalıdır.
Gerçek bir barış, ancak adaletin tesis edildiği, halkın iradesinin gasp edilmediği ve demokratik kurumların işler hale geldiği bir zeminde yeşerebilir. CHP bu komisyonda, demokrasinin evrensel ilkelerini bir manifesto gibi ortaya koymalıdır.
Türkiye’nin geleceği, yalnızca terörden arınmış bir ülke olmakla değil, aynı zamanda adaletin, özgürlüğün ve eşitliğin hâkim olduğu bir demokrasi ile kurtulacaktır. CHP bu tarihi sınavda, yalnızca bir muhalefet partisi değil, aynı zamanda toplumsal bir umut hareketi olduğunu kanıtlamalıdır.
Şeffaflık ve Toplumsal Katılım: CHP’nin Stratejik Hamlesi
CHP’nin komisyona katılımı, iktidarla uzlaşma ya da onun politikalarını meşrulaştırma anlamına gelmemelidir. Aksine CHP bu platformu, toplumu gerçeklerle buluşturmak için bir araç olarak kullanmalıdır. Komisyonun işleyişi, karar alma süreçleri ve tartışmalar, şeffaf bir şekilde kamuoyuyla paylaşılmalıdır. CHP, komisyon toplantılarını canlı yayınlama, alınan kararları halka açık raporlarla duyurma ve toplumun her kesiminden görüş alma gibi mekanizmalar önererek, süreci demokratikleştirmelidir. Bu durum, yalnızca olası manipülasyonları engellemekle kalmaz, aynı zamanda CHP’nin halk nezdindeki güvenilirliğini pekiştirir.
Cumhur İttifakı bileşenlerinin sayısal üstünlüğü, komisyonda CHP’nin sesini bastırma riski taşısa da kamuoyunun bilgilendirilmesi, bu üstünlüğü etkisiz kılabilir. CHP, her toplantı sonrası detaylı açıklamalar yaparak, hangi önerilerin reddedildiğini, hangi dayatmaların öne sürüldüğünü ve sürecin nasıl tıkandığını halka anlatmalıdır. Bu strateji, “milli birlik” retoriğinin ardındaki niyetleri deşifre ederken CHP’yi demokrasi mücadelesinin öncüsü konumuna yükseltecektir. Toplum, bu süreçte CHP’nin yalnızca bir muhalefet partisi değil, aynı zamanda bir umut ışığı olduğunu görmelidir.
CHP’nin Varoluşsal Sorumluluğu
CHP’nin bu komisyona katılımı, bir taktiksel hamleden çok daha fazlasıdır; bu durum, partinin tarihsel sorumluluğunun bir yansımasıdır. Türkiye, otoriter bir rejimin gölgesinde, demokratik kurumların zayıfladığı, adaletin siyasallaştığı ve toplumsal güvenin erozyona uğradığı bir dönemden geçmektedir. CHP bu komisyonda yer alarak, yalnızca terörü sona erdirmeye yönelik bir sürece değil, aynı zamanda Türkiye’nin demokratik geleceğini inşa etmeye yönelik bir mücadele vermelidir.
Komisyon, iktidarın bir propaganda aracı olmaktan çıkarılıp, gerçek bir demokrasi platformuna dönüştürülmelidir. CHP’nin katılımı, “teröre karşı” bir duruş sergilemekten öte, demokrasiye olan sarsılmaz bağlılığını kanıtlamalıdır. Parti; komisyonda, demokratik ilkeleri savunarak sürecin adil ve kapsayıcı olmasını sağlamalıdır. Ayrıca CHP, komisyonun yalnızca PKK’nın silah bırakmasıyla sınırlı kalmamasını, aynı zamanda anti-demokratik uygulamaların son bulması ve yargı bağımsızlığının tesis edilmesi gibi geniş bir demokratikleşme gündemini savunmalıdır.
Türkiye, “Terörsüz Türkiye” komisyonuyla tarihsel bir dönemeçte durmaktadır. Bu dönemeç, CHP için bir tuzak değil, bir fırsattır. Şeffaflık, CHP’nin en büyük kozudur; komisyonun her adımı halkla paylaşılmalı, süreç toplumun gözü önünde yürütülmelidir. CHP bu komisyonda, iktidarın bir uydusu olarak değil, demokrasinin sancaktarı olarak yer almalıdır.
Türkiye’nin geleceği, yalnızca terörden arınmış bir ülke olmakla değil, aynı zamanda adaletin, özgürlüğün ve eşitliğin hâkim olduğu bir demokrasi ile kurtulacaktır. CHP bu tarihi sınavda, yalnızca bir muhalefet partisi değil, aynı zamanda toplumsal bir umut hareketi olduğunu kanıtlamalıdır.

Yorum Yazın