Türkiye’nin yakın siyasi tarihi, çözümsüzlük ile umut arasında salınan bir sarkaç hareketine tanınmıştır. Cumhuriyet Halk Partisi’nin İmralı’ya heyet göndermekten vazgeçtiğini açıklaması, bu sarkaçta yeni bir dönüm noktasını oluşturmuştur. CHP, bu kararın hemen ardından TBMM Başkanlığı’na sunduğu demokratikleşme paketi metniyle, hükümetten somut ve geri dönülmez adımlar beklediğini açıkça ortaya koymaktadır.
Paket, yalnızca bir muhalefet önerisi olmanın ötesinde, devletin Kürt meselesinde geldiği kavşakta tercih yapmasını zorlayan bir turnusol kâğıdı işlevi görmektedir.
Paketin Temel Felsefesi: Güçlendirilmiş Demokrasi ve Sürecinin Yeniden Tanımlanması
CHP’nin paketi, 2013-2015 arasındaki Çözüm Süreci’nin tecrübelerinden hareketle hazırlanmıştır. O dönemde süreç, büyük ölçüde kapalı kapılar ardında yürütülmüş ve kamuoyunun denetiminden uzak kalmıştır. CHP, yeni dönemde sürecin “şeffaflık, hesap verebilirlik ve hukuki güvence” ilkeleri üzerine inşa edilmesi gerektiğini savunmaktadır.
Paket, bu nedenle yalnızca “terörün sona ermesi” hedefini değil, aynı zamanda “demokratikleşme” hedefini merkeze almaktadır. Bu yaklaşım, sorunu yalnızca güvenlik meselesi olmaktan çıkarıp, eşit yurttaşlık ve kolektif haklar düzlemine taşımaktadır.
Paket, 2016’dan beri uygulanan kayyum rejimini açıkça “demokratik meşruiyete darbe” olarak nitelendirmektedir. Öneri, seçilmiş belediye başkanlarının ancak kesinleşmiş mahkeme kararıyla görevden alınabileceğini güvence altına almaktadır. Ayrıca, merkezi idarenin yerel yönetimler üzerindeki vesayet yetkilerinin ciddi biçimde sınırlandırılması talep edilmektedir. Bu madde, yalnızca Kürt illerindeki uygulamaları değil, Türkiye’nin tümünde demokratik yerel yönetim kültürünün yeniden inşasını amaçlamaktadır.
CHP, pakette genel af ifadesi yerine toplumsal barışın sağlanması adına etkili pişmanlık hükümlerinin güncellenmesi formülünü önermektedir. Parti, bu adımın toplumsal güven inşası açısından vazgeçilmez olduğunu savunmaktadır. Aynı şekilde, düşünce suçlarından dolayı cezaevlerinde bulunan binlerce kişinin durumunun yeniden değerlendirilmesi istenmektedir.
Kurumsal ve Çoğulcu Bir Çözüm Arayışı
CHP, sürecin “sadece iki taraf (AKP/MHP - DEM/İmralı) arasındaki diplomasiye” indirgenmemesi için kurumsal bir çerçeveye ihtiyaç olduğunu vurgulamaktadır. CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararı, aslında bir restleşmeden çok, siyasetin yeniden ana mecrasına çekilmesi çabasıdır. Dolayısıyla paket, hükümetin önüne iki yol sunmaktadır: Ya 2015 sonrası güvenlikçi paradigma devam edecek ya da Türkiye, yüzyıllık bir sorunu çözme fırsatını yakalayacaktır.
Bu komisyon, yalnızca teknik bir organ değil, aynı zamanda siyasetin toplumsallaşması ve devlet aklıyla muhalefet aklı arasında köprü kurulması anlamına gelmektedir. CHP, böylece geçmişteki başarısızlıkların temel sebeplerinden biri olan “sahiplenme eksikliğini” ortadan kaldırmayı hedeflemektedir; çünkü süreç ancak TBMM çatısı altında tüm renklerin temsil edildiği bir yapı ile meşruiyet kazanmaktadır.
CHP’nin önerdiği demokratikleşme paketi, süreçteki tüm aktörlerin eşit söz hakkına sahip olduğu, kararlarının ise Meclis iradesiyle bağlayıcı kılındığı bir üst akıl mekanizması olarak tasarlanmıştır. Böylelikle taraflar arasına ‘’sıkışan’’ süreci devletin resmî kurumlarının çatısı altına almaktadır. Parti, böylece toplumun farklı kesimlerinin dışlanmışlık hissini gidermeyi, barışın yalnızca silahların susması değil aynı zamanda siyasetin yeniden herkese açılması anlamına geldiğini pratikte kanıtlamayı amaçlamaktadır.
CHP’nin İmralı’ya gitmeme kararı yalnızca taktik bir geri çekilme kararı olmadığı gibi aksine stratejik bir ileri hamleyi teşkil etmektedir. Parti, süreçteki aracı veya kolaylaştırıcı pozisyonunu ya da “Kent Uzlaşısı”ndaki konfor alanını terk ederek, süreci tümüyle kurumsal ve anayasal bir zemine oturtma iradesini sergilemektedir.
Bu tavır, iktidar tarafından atfedilen muhalefetin tarihsel olarak “dışarıda kalan” rolünden sıyrılıp, Cumhuriyet’in ortak geleceğini şekillendiren kurucu unsur haline gelme çabasının en somut ifadesini oluşturmaktadır. Böylece “hayır” denilen şey, aslında devletin tüm unsurlarının eşit sorumluluk üstleneceği yeni bir “evet”in temel taşı haline dönüşmektedir.
Özetle CHP, demokratikleşme paketiyle yalnızca muhalefetini değil, aynı zamanda devlet aklının bir parçası olma iddiasını ortaya koymaktadır. İmralı’ya gitmeyerek aslında Ankara’ya, hukuka ve TBMM’ye işaret etmektedir. Bu tavır, belki de Cumhuriyet tarihinin en anlamlı “hayır”larından biridir; çünkü bu “hayır”, daha büyük bir “evet”in kapısını aralamaktadır.




























Yorum Yazın