Suriye’de Kürt özerk bölgesi talebi ile başlayan, parçalanma sürecinin Türk kamuoyuna benimsetilmesi için yeni bir tanım gündeme getirildi. ”Türk-Kürt ve Araplardan” oluşan Sünni “ümmet” modeli. Artık “Türk Milleti” yoktu. Yeni oluşumun adı “Türkiye Milleti” olacaktı.
AKP-MHP ortaklığının uzun süren iktidarı, Türkiye’yi köklü bir rejim değişikliği ile Ortadoğu’ya sürükledi. ABD’nin Irak’a askeri müdahalesiyle başlayan ve BOP adıyla tanımlanan bu süreç, Irak ve Lübnan’ın ardından Suriye’nin bölünmesiyle son aşamaya geçti.
Rusya’nın Baas Rejimi’nden desteğini çekmesi, 2012 yılından bu yana Türkiye’nin de yardımıyla başkaldıran, radikal İslamcı muhalefetin beklenmedik hızla iktidar olması, Cumhur İttifakı ortakları arasında kısa süren bir zafer havasını estirdi. Halep Kalesine bayrak asılması ve Dünya liderliği söylemleri kesinlikle rastlantı değildi.
Ottawa Anlaşması adıyla bilinen, 2003 yılında kara sınırlarındaki mayınların temizlenmesini düzenleyen gelişmeler, kamuoyunda muhalefetin ilgisini yeterince çekmeğe yetmedi. Halep ve çevresinde Batının örtülü desteği ile büyütülen, “Müslüman Kardeşler Örgütünün” ideolojik çalışmalarını yürüttüğü, Suriyeli Sünni Arap nüfus Türkiye’de yerleşmeye başladı.
Almanya başta AB ülkeleri bu göç hareketinden etkilenmemek adına, Türkiye’ye maddi yardımda bulundular. Bir anlamda Türkiye güneydoğusundaki sınırlarını açarken, Trakya sınırlarına Yunanistan ve Bulgaristan tarafından örülen, çelik duvarlar ile Avrupa’dan soyutlandı.
Suriye’de Kürt özerk bölgesi talebi ile başlayan, parçalanma sürecinin Türk kamuoyuna benimsetilmesi için yeni bir tanım gündeme getirildi. ”Türk-Kürt ve Araplardan” oluşan Sünni “ümmet” modeli. Artık “Türk Milleti” yoktu. Yeni oluşumun adı “Türkiye Milleti” olacaktı.
Trump Yönetimi ile uzlaşıldığı izlenimi verilen bu süreçte, ABD Büyükelçisinin demeçlerinin, Ankara’nın giderek resmileşen söylemleriyle örtüştüğü ortaya çıkıyor.
Esad rejiminin yıkılmasından kısa süre önce, İktidarın küçük ama etkili ortağı MHP’nin ortaya attığı, “terörsüz Türkiye” projesi de rastlantı değildi. Suriye kökenli göç hareketinin Bölgede Türkiye’yi de kapsayan, siyasal sınırların yeniden belirlenmesini hedefleyen, demografik bir tasarım olmadığı söylenemez.
Ekonomiyi çıkmaza sokarken, gelir dağılımındaki eşitsizliğin ülke tarihinin en dramatik oranlarına gelmesine neden olan, bu iktidara karşı CHP ‘den çözüm bekleyen seçmen kitlesinin dayanma gücü de azalıyor.
CHP bu süreçte kötüye gidişin gerçek nedenlerini kamuoyu ile paylaşarak, çıkış yollarını gerekçeleri ile açıklamak zorunda. Örneğin seçimlerde her türlü baskıyı göğüsleyerek, CHP’li adaylarını seçenlere yapılacakları anlatmalı. Parti sözcüleri gizli tanık ifadeleriyle cezaevlerinde tutulan Başkanların, tutuklanmalarının adındaki gerçek nedenler ile “terörsüz Türkiye” ve “ümmet” kavramı arasındaki siyasal bağıntıyı dile getirmeliler.
Daha önemlisi, kayıt dışı ekonomi, kazanç yerine tüketimden alınan haksız vergi sistemini, tarımda ithalatçılardan yana teşvik politikalarıyla yok edilen üretimi, imar rantıyla ortadan kaldırılan, kentlerimizin tarihsel dokusunu, kıyıları talan eden, uyduruk rakamlarla başarılı gösterilmeye çalışılan, turizmi nasıl canlandıracaklarını anlatmalılar.
Maden arama ruhsatlarıyla yok edilen, yer altı kaynaklarımızı nasıl geri kazanacaklarına seçmeni ikna etmeliler.
En önemlisi bugün yaşadıklarımızın yönetim sorunu değil, tümüyle sistem sorunu olduğunu bıkmadan, usanmadan halka anlatmalılar.

Yorum Yazın