MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Barış hareketi ve barışın toplumsallaştırılmaması sorunu üzerine 

ANA SAYFAGENELBarış hareketi ve barışın toplumsallaştırılmaması sorunu üzerine 
Barış hareketi ve barışın toplumsallaştırılmaması sorunu üzerine 
06 Eylül, 2024, Cuma 07:00
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz

Barış talebinin 40 yıldır toplumsallaştırılamamış olmasının başlıca nedenleri; Türkiye’nin sivil toplum kurumu kültürünün zayıflığından, çarpıklığından, yanlışlığından kaynaklanan sorunlar.

Bu yıl, 1 Eylül Dünya Barış Günü vesilesiyle yapılan çeşitli etkinliklerde ve yazılarda, en sık yanıtı aranan sorulardan biri de "Türkiye’de Irak işgali döneminde olduğu gibi güçlü, etkili, süreklilik kazanmış ve kurumsallaşmış bir barış hareketi neden yok veya neden inşa edilemiyor?" oldu. 

40 yıldır büyük yıkımlara, ölümlere, toplumsal sorunlara ve acının her türlüsüne neden olan Kürt çatışmasını ve savaşını durdurabilecek veya muktedirleri bu konuda zorlayacak toplumsal duyarlılığın açığa çıkarılmasının hala başarılamamış olması bile bu soruyu haklı ve yerinde kılıyor. 

Güçlü ve etkili barış hareketi neden oluşturulamıyor sorusunun tek bir yanıtı yok. Birçok etmenin bileşkesinde ortaya çıkabilecek yanıt, “barış isteyenlerin” başarıya ulaşmasını kolaylaştıran ve hızlandıran bir faktör olacak. 

Barış hareketi denildiğinde, insancıl hukuk ekseninde uluslararası barış hakkı kapsamında, siyaset alanının dışında, her yönüyle bağımsız, hak temelli sivil kurumlarla çoklu paydaşlık, işbirliği içinde olan, aynı zamanda siyaset alanıyla tanımlı, açık iletimi içinde ve taraflarla güç kontakları bulunan bir çalışmayla kurumsallaşmış ve toplumsallaşmış çok yönlü mücadele yürütülmesi anlaşılmalıdır.    

Bu doğrultuda son yirmi yıldır bir dizi girişimler oldu. Bunlar daha çok Kürt Sorunu eksenli Barış İçin Bir arada Çalışma Grubu, Barış Girişimi, Türkiye Barış Meclisi, Barış İçin Kadın Girişimi, Barış İsteyenler Platformu ve Barış Bloğu gibi. Ayrıca Kocaeli Barış Platformu gibi yerel düzeyde çok sayıda deneyim yaşandı, yaşanıyor. 

Her biri çok kıymetli ve anlamlı çalışmalar yaptılar, yapıyorlar. Ancak 2000’li yıllarda Kürt sorununda inkârdan idrake geçiş sürecinde; toplum, siyaset, sivil toplum ve devlet nezdinde demokratik dönüştürücü bir etki ve sonuç yaratılamadı.

DEVLET NEZDİNDE DEMOKRATİK DÖNÜŞTÜRÜCÜ ETKİ YARATILAMADI

Bunların hiçbiri ilk kurulduklarındaki toplumsal etkilerini geliştirip güçlendiremedi. Birçoğu barışın toplumsallaşmasına anlamlı katkı sunan bir kimliğe ulaşamadan, Ukrayna’da Savaşa Hayır Platformu gibi sönümlendiler. Birkaçı, Türkiye Barış Meclisi’nin Barış Vakfı olarak devam etmesi gibi başka bir forma dönüştüler. 

Her biri çok kıymetli ve anlamlı çalışmalar yaptılar, yapıyorlar. Ancak 2000’li yıllarda Kürt sorununda inkârdan idrake geçiş sürecinde; toplum, siyaset, sivil toplum ve devlet nezdinde demokratik dönüştürücü bir etki ve sonuç yaratılamadı. Bu yüzden 2015 sonrası, güvenlik ve beka eksenli, temel hakları ortadan kaldıran çoklu Kürt karşıtı politikalar yeniden şiddetli ve sert bir şekilde uygulanmaya başlandı. Bu tabi ki esas olarak devlet aklının ve siyasal muktedirlerin politik tercihleridir. Ama bu sivil toplum kurumlarının da aslında bir Kürt sorunu idrak problemi yaşadıkları ve barış/çözüm sürecine hazır olmadıkları gerçeğini ortadan kaldırmaz. 

Bu durum, yani barış talebinin 40 yıldır toplumsallaştırılamamış olmasının başlıca nedenleri; Türkiye’nin sivil toplum kurumu kültürünün zayıflığından, çarpıklığından, yanlışlığından kaynaklanan sorunlar. Sivil toplum kurumlarının yapısal sorunlarını;kamu düzeninin yasal, anayasal yapısından kaynaklı sorunlar ile siyasal konjonktürün ürettiği veya sivil toplum siyaset ilişkisi kaynaklı sorunlar başlıkları altında toplamak mümkün. 

Bu konuların her birinin özel olarak farklı boyutlarının detaylı olarak ele alındığı akademik saha araştırmalarına dayalı çalışmalar yapılmasına ihtiyaç vardır. 

Türkiye Cumhuriyeti’nin güçlü devlet, itaatkâra yurttaşlar anlayışı, devletin yurttaşlarına güvensizliğim bir sonucu olduğu gibi sivil toplum kurumlarının da, her yönden devlet tarafından zapturapt altında tutulmasını biçiminde uygulanmakta.  Bu, sivil toplum kurumlarının veya yurttaş girişimlerinin devlet kurumların tavrına göre hizalanmalarını Kürtmeselesine, barışa büyük ölçüde mesafeli durmasına yol açmaktadır.  Birçok sivil toplum kurumunun 2013-2015 çözüm sürecindeki ve sonrasındaki yaklaşım farklılığı bunu en açık göstergesi. 

Barış hakkının ihlali konusunun ulusal ve uluslararası pozitif hukukta yer alması talepli çoklu bir mücadele yürütülerek barışın toplumsallaşmasına ve inşasına katkı sunulmalıdır. Çatışma ve gerilim dilinden arınmış, tarafların argümanları ve talepleri yerine evrensel insan hakları temeli bir yeni mücadele, söylem ve dil tercih edilmelidir.

GEÇMİŞLE YÜZLEŞME VE YENİ BİR DİL, YAKLAŞIM VE MÜCADELE TARZI

Sivil toplum kültürünün zayıflığı, siyasetin sivil toplum kurumlarını taraf olmaya zorlaması için elverişli zemin yaratırken, sivil toplum kurumlarının da işin kolayına kaçmasına ve Kürt sorununu/ toplumdaki barış isteminin araçsallaştırılması toplumsal elverişli ortamını oluşturuyor. Bu, toplumsal kutuplaşmanın hat safhada olduğu bu dönemde sivil toplum kurumlarını daha da kadükleştiriyor. Kürt sorununda barış gibi ağır, çok yönlü, çok aktörlü ve çok boyutlu bir sorunda barışın toplumsallaşmasını daha da zora sokan ve sivil toplumu etkisizleştiren bir kolaycılık olmaktadır.  

Aynı zamanda kurumsal deneyim eksikliğiyle; geniş tabanlı, demokratik ve katılımcı işleyen yoksun gettolaşmış bir sivil toplum gerçekliğiyle yüzleşmenin zorunluğunu göstermektedir. 

Barış çalışması yürüten sivil toplum kurumlarıyla, akademi ve medya alanında çalışanların bilgi ve deneyim paylaşımının zayıf olması, barışa mesafeli sivil toplum kurumları arasındaki ilişkinin kopuk ve derin olması, barışın toplumsallaşmasının en can alıcı handikapı.   

Barışın toplumsallaşmasının önünü açabilmek için çatışma çözümü ve barış çalışması yürütenler, toplumun her kesimine yayılmış adaletsizlik duygusunu ve geniş toplum kesimlerin çatışma ve savaş yorgunluğunu doğru kavrayan bir yerden barış dili geliştirmek mecburiyetindedirler.

Uluslararası hukukta tanımlanan evrensel ve devredilemez/ vazgeçilemez kolektif ve bireysel Barış Hakkı ekseninde bir dil gerek.  

Barış hakkının ihlali konusunun ulusal ve uluslararası pozitif hukukta yer alması talepli çoklu bir mücadele yürütülerek barışın toplumsallaşmasına ve inşasına katkı sunulmalıdır. Çatışma ve gerilim dilinden arınmış, tarafların argümanları ve talepleri yerine evrensel insan hakları temeli bir yeni mücadele, söylem ve dil tercih edilmelidir.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorumlar

yorum avatar

MUHATABINI ARAYAN BARİŞ 40 yıldır sesini MUHATABINA duyranamişsa bunun cevabı ret ve inkara,asimilasyona rıza üreten başta SOSYALİST YAPILAR olmak üzere demokrasi derdi olanlarda.Hiç bir barış girişimi kadim halkların temsilcilerinin katıldığı yeni yaşam kurma, bir arda yaşamın Eşit yurttaşlık, hukuku konuşmadı. aydınlar ,yazarların kimi aktivistler kadim halklar adına söz kurdu.Üyesi olmaktan gurur duyduğum İHD AKADEMİ eğitimi verir,ama insanların temel değerleri saydığı içine doğduğu toplumun DİLİ ,inancı ve tanımı hakkında tek bir ders dahi yapmadı. Sosyalist partiler, sendikalar, demokrasi derdi olanlar Asimilasyona karşı tek satırlık yazılar, tek sözleri yok.nasil olurki BARİŞ kültürü oluşsun.Ben terekeme bir aile mensubunun.bizde bir ,söz var OVAYA,HAVAYA seslenme se dağılır. YARA GİT (KAYALIKLARA)dağa, taşa seslen ses sana döner. kadim hakların olmadığı yerde onlar adına yüz yıldır devlet aynı şeyleri yapıyor Saygılarımla sağlıkla kalın Nizam Aktaş

Nizamettin Aktaş

06-09-2024 14:29

yorum avatar

Görüş ve yazılanların hayata geçmesi dileklerimle beyninize ve kaleminize sağlık sevgili hocam....

Ramazan KIRTAŞ

06-09-2024 10:27

Yorum Yazın

Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Herkül Millas
    Herkül Millas Milli açıklamaların yetersizliği
    Deniz Nas
    Deniz Nas Dönüşen CHP, sol popülizm ve Özgür Özel
    Bilal Sambur
    Bilal Sambur Hakimiyet saplantısı, hassasiyet değildir
    Semih Çoban
    Semih Çoban Bir öğle arası: Stephansplatz’da 20 dakika
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz İktidarın hukuksuz planları ve CHP’de derinleşen kriz
    Fahri Bakırcı
    Fahri Bakırcı “Bilimci” ve “Yiyimci” Makyavelizm üzerine (2)
    İlter Turan
    İlter Turan Vakit kaybetmeden sosyal güvenlik reformu yapmamız gerekiyor
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan Nas nasıl Riba’ya dönüştü?
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Siyasetin kırılgan zemini: Mazlumluk ve güç ikilemi
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Türkiye’nin Avrupa anahtarı: Erdoğan ile Özel’in buluşma noktası
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Çocukları sevgiyle şımartmak
    Erdem Bağcı
    Erdem Bağcı Türkiye ekonomisi SWOT analizi
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı