Yaygın eğilim, Anadolu Aleviliğini İslam-şaman senkretizmi içinde görür. Anadolu Türk kimliğini ağırlıklı olarak Orta Asya’ya dayandıranlar, Müslüman olmadan önce Türklerin tek tanrılı dine yakın şamanist inanca mensup olduklarını savunurlar(1). “Orta Asya Türk kimliğini öne çıkaran bazı araştırmacılara göre bu nedenle gönüllü olarak İslam’ı seçtiler. Şamanizmde Göktanrı- Yertanrı diye iki tanrı mevcuttur. Bunlarla iletişim kuran insanlara şaman denmektedir.Böyle bir inanç yapısı kült ve kültür olarak İslam’a geçişi kolaylaştırmıştır.”
İki tanrılı dinden tek tanrılıya geçmenin kolaylaştırıcı öge olma iddiasının inanç psikolojisi ve inanç sosyolojisine dayalı örnek ve verileri bilinmeden bu tür argümanlar dayanaktan yoksun kalır.
İslamın ilk dönemlerinde “Türklerin gönüllü olarak kendiliklerinden İslamı seçmeleri” hususu gerçekçi bir yaklaşım değildir. VIII. Yüzyılda Emevi komutanı Haccâc bin Yusuf (diğer adı Haccâc-ı Zalim) Orta Asya seferlerinde büyük kıyım ve baskılarla insanları müslümanlaştırmıştır. Ancak, daha sonra Hallac-ı Mansur‘un IX. Yüzyıldaki tasavvuf yorumu ve XI. Yüzyılın başlarında Hoca Ahmet Yesevi’nin aynı öğretiyi sürdürmesiyle Türklerin kolaylıkla Müslümanlığı benimsediği bilinmektedir. Anadoluya gelip İslamı sevdiren ve İslam misyonerleri adıyla anılan Horasan Erenleri Yesevi Okulu'nun temsilcileridir. Onlar farklı din mensuplarını İslam’a davet ederek “tebliğ” görevini yerine getirmiştir. Selçuklu Devleti'nin kısa bir süre içerisinde Marmara Denizi'ne kadar uzanmasında bu”tebligatın” hazırladığı “sosyal psikolojiyi” göz önünde bulundurmak gerekir.
Şaman inanca gelince… Şamanizm adlı bir dinden söz etmek tartışmalıdır. Şaman sözcüğünün etimolojik kökeni Sanskritçe “sramana”ya dayanmakta olup “ruhlarla iletişim kuran kişi” anlamına gelmektedir. Sözcük Çinceye “şa-men” (bilge kişi), ordan Tunguzcaya geçerken “şaman”a dönüşmüştür. Şaman olarak adlandırılan din adamı, kâhin, rahip veya büyücü ilahi boyutla, tanrı ya da tanrılarla iletişim kuran kişidir. Sıradan insanların böyle özellikleri bulunmazken “seçilmiş kişilerin” bu gücü haiz olduklarına inanılır. Doğa dinleri şamanist kült üzerine kurulmuştur, çünkü doğanın gücünü, ruhunu, onun iradesini herkes değil sadece şaman-büyücü algılayıp sıradan insanlara iletir. Doğa canlıdır, ruhu vardır. Bu sistem ve anlayışı benimseyen inanca animizm (nefes-ruh) denmektedir. “Ulu Ruhla (Kızılderililerde Manitu)” iletişim kuran şamanın sözlerine uyulmadığı taktirde sel, fırtına, deprem gibi felaketlere maruz kalınır. Amerika Kızılderilileri, Afrika-Avusturalya Karaderilileri, Orta Asya ‘daki Gök tanrı- Yer tanrı kültü büyücüleri totem ve fetişleriyle, çaput bağlamalarıyla şaman özelliklere dayalı animist din grupları içine girerler. Doğanın görünümleri olan ağaç, dağ ve suyu kutsallaştırmak da animist inanç içinde yer alır. Bu tür kült ve özelliklerin benzeleri daha sonra tek tanrılı dinlere intikal etmiştir. Şamanın, büyücünün, kâhinin karizmatik konumu tek tanrılı dinlerde “aziz”, ”dede” ve “mürşit” kimliğine dönüşür.
Türkler geldiğinde Anadolu halklarının dinlerindeki hem heteredoks hem de ortodoks(2) yapılanmalarda benzer türden animist özellikleri görmek mümkündü. Hoca, mürşit ya da büyücü tarafından okunmuş suyun içilerek şifa beklenmesi, nazarlık ve muska takılması, ağaçlara çaput bağlanması tek tanrılı dinlere giren animist adetlerdir.
Hz Muhammet’in Kâbe’de “putları”, yani pagan tanrı simgesi olan fetişleri kırmasından sonra eski kültler çöpe atılmadı. Tarihsel belleğin derininde oluşan sosyal psikolojinin genlerini silip atmak kolay olmuyor. "Şeytanın kulağına kurşun” deyip tahtaya üç kez vurmamız ahşap fetişin duymasını engellemek anlamına gelebilir.
Falcıya, tarotcuya gidip geçmişi öğrenip, gelecekle ilgili bilgiler almak, okunmuş suları içip şifa ummak şaman kült içine girer.
Kur’an-ı Kerim’de Maide Suresi'nin 90. ve 91. ayetlerinde içkiyle birlikte falcılık yasaklanmış olmasına rağmen abdestinde, namazında, niyazında ve de ağzına alkol sürmeyen müslümanlardan bazılarının maaşlı “aile falcılarından” söz edilmektedir. T.C. Devrim Kanunları'nda falcılık, büyücülük açıkça suç sayılmış olmasına rağmen “tarot fallar” için Kadıköy kafeleri aşındıran Kemalistlere rastlarsınız.
ABD’de Afrika animist inancın ritüelleriyle Hristiyan ayinlerini birleştiren siyahileri gören evanjelistler onları yadırgayabilir ama fanatikleri hariç karalayıp dışlama psikozuna girmezler.
Şaman kültün ebruli yapısını sürdüreleri zındıklık, mülhitlik, müşriklik ve ihanetle suçlarsak haksızlık etmiş oluruz.
Önümüzdeki yazı “Anadolu Aleviliği ve Mazdeizm- Maniheizm.”
1. Ziya Gökalp, Fuad Köprülü, Mehmet Eröz, Etem Ruhi Fığlalı, Ahmet Yaşar Ocak
2. Önceki yazımızda ortodoks ve heteredoks kavramlarını açıklamıştık.



























Yorum Yazın