Türkiye, içeride “terörsüz bir gelecek” için kararlı adımlar atarken; dışarıda “Mavi Vatan” vizyonuyla yalnızca denizlerde değil, diplomasinin haritasında da sınırları yeniden çiziyor. Bu stratejik genişleme, Akdeniz’le sınırlı kalmıyor — Afrika’nın derinliklerinden Kafkasların zirvesine, Orta Doğu’nun kalbinden Avrupa’nın karar merkezlerine kadar uzanan geniş bir coğrafyada oyunun kurallarını değiştirme iddiası taşıyor
1 Ağustos 2025’te İstanbul’da gerçekleşen Türkiye–İtalya–Libya üçlü zirvesi, yalnızca düzensiz göç gündemiyle sınırlı bir teknik buluşma değil; aynı zamanda Akdeniz havzasında yeniden şekillenen güç dengelerinin bir izdüşümüdür. Göç rotalarının haritasını çizen, enerji koridorlarının yönünü belirleyen ve kriz bölgelerine müdahale stratejilerini masaya yatıran bu zirve, üç ülkenin Akdeniz’in üç saç ayağı olarak jeopolitik bir eksen oluşturduğunu göstermektedir.
Göç Gölgesinde Derinleşen Gündem
Zirvede öncelikli olarak ele alınan konu kuşkusuz göçtü. Afrika’dan Avrupa’ya uzanan kaçak göç yolları, hem Libya kıyılarında hem de İtalya’nın güneyinde ciddi güvenlik ve insani krizlere yol açarken, Türkiye bu sürecin hem transit hem de hedef ülkesi olarak yer almaktadır. Ancak İstanbul zirvesi, göç konusunu yalnızca bir güvenlik sorunu olarak değil, çok boyutlu bir kriz başlığı olarak ele alarak dikkat çekici bir çerçeve sunmuştur.
Zirve sonrası yapılan açıklamalarda sıkça dile getirilen “teknik iş birliği” ifadesi, aslında Akdeniz’de sahada daha görünür hale gelecek operasyonel ortaklıkların habercisidir. Bu bağlamda, Avrupa’nın sınır güvenliği kaygısıyla Akdeniz’in güneyinden başlayan yeni bir iş birliği kuşağı doğmaktadır.
Diplomasinin Orkestra Şefi: Erdoğan’ın Çok Katmanlı Stratejisi
Zirvenin zamanlaması, yalnızca göç dinamikleriyle değil, bölgedeki enerji ve güvenlik krizleriyle de ilişkilidir. Türkiye, kuzeyde Zengezur Koridoru’ndaki kırılgan dengeleri dikkatle takip ederken, güneyde Suriye’deki statü belirsizliğini ve Gazze’de İsrail’in sürdürdüğü yıkımı diplomatik düzlemde canlı tutmaya çalışıyor.
İşte tam bu noktada, dış politikada yılların birikmiş tecrübesiyle Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bir orkestra şefi edasıyla bölge ülkelerine adeta piyanonun tuşlarına dokunur gibi dokunarak yol alıyor. Her bir teması bir nota, her diplomatik temas bir melodi gibi. Bu yaklaşım, Türkiye’nin yalnızca krizlere tepki veren değil, yeni düzen kuran bir aktöre dönüştüğünü gösteriyor.
Bu noktada, Libya ile 2019’da imzalanan deniz yetki alanları anlaşmasının uzantısı niteliğinde olan bu buluşma, Mavi Vatan doktrininin diplomatik zemin kazanması açısından da önemlidir. Türkiye, Akdeniz’de yalnızlaştırılmaya çalışıldığı dönemleri aşarak, şimdi İtalya gibi AB içinden bir aktörle “dengeleyici ortaklıklar” kurmaktadır.
Rahatsız Komşular: Yunanistan ve Mısır’ın Dışarıda Bırakılması
İstanbul zirvesi, özellikle Yunanistan ve Mısır’da endişeyle karşılandı. Yunan medyası bu üçlü yapıyı “stratejik dışlanma” olarak yorumlarken, Mısır’da ise Türkiye’nin Libya üzerindeki etkisini artırması ve İtalya’nın bu politikaya örtülü destek vermesi sorgulandı.
Zirvenin “gündemi belirsiz, ama hedefi net” bir yapı arz etmesi, Atina ve Kahire açısından Akdeniz’de yeni bir denklemin kurulmakta olduğuna işaret ediyor. Türkiye, Doğu Akdeniz’de yalnızca hak iddia eden değil, hak inşa eden bir diplomatik performans sergiliyor.
Akdeniz’de Yeni Oyun Kurucu Dengeler
İstanbul’da gerçekleşen üçlü zirve, Türkiye’nin yalnızca doğuda değil, batı ve güney eksenlerinde de stratejik ortaklıklar kurma kapasitesini ortaya koymuştur. Göç, enerji, deniz yetki alanları ve güvenlik gibi çok katmanlı dosyalar etrafında şekillenen bu diplomasi trafiği, klasik ittifak sistemlerinin ötesine geçen yeni bir bölgesel oyun kuruculuk hamlesidir.
İtalya, Avrupa Birliği’nin katı bürokratik yapısından sıyrılarak Türkiye ile pragmatik bir iş birliğine yönelirken, Libya bu denklemde hem istikrarın anahtarı hem de Akdeniz’in güney kapısı konumundadır.
Türkiye, içeride “terörsüz bir gelecek” için kararlı adımlar atarken; dışarıda “Mavi Vatan” vizyonuyla yalnızca denizlerde değil, diplomasinin haritasında da sınırları yeniden çiziyor. Bu stratejik genişleme, Akdeniz’le sınırlı kalmıyor — Afrika’nın derinliklerinden Kafkasların zirvesine, Orta Doğu’nun kalbinden Avrupa’nın karar merkezlerine kadar uzanan geniş bir coğrafyada oyunun kurallarını değiştirme iddiası taşıyor. Türkiye artık yalnızca bir aktör değil, küresel dengeleri şekillendiren bir strateji mimarıdır.

Yorum Yazın