Siz okurlar, vatandaşlar, vergi ödeyenler Türkiye siyasetinin finansmanı konusunu, diğer tüm tartışma konularının önüne geçirmedikçe Türkiye’de siyaset ile ilgilenmek havanda su dövmekten öteye geçmeyecektir.
Bugün Türkiye diyemiyorum çünkü azımsanmayacak kadar geniş bir kesimin konuyla hiç ilgilenmediğini düşünüyorum ama siyasetle ilgilenen geniş bir kesim bugün görülecek olan davayla yatıp kalıyor. Kurumsal olarak zaten çökmüş, belki de zaten öyle doğmuş Türkiye siyaseti, iktidarıyla, muhalefeti bugün görülecek dava sonucunu bekliyor. Yine bu dava izleyenlerin büyük çoğunluğunun da hukuken ne anlama geldiği konusunda iki laf dahi edemeyecekleri “mutlak butlan” ile yatıp kalkıyorlar.
Oysa kimse Türkiye siyasetinin çökmüşlüğünü, siyasi aktörlerin yaklaşık tümünün nitelik anlamında yetersizliğini konuşmuyor. Herkes siyasetçilerin ne dedikleri ile çok ilgililer, pozisyonlarını da muhtemelen bu söylemlere göre alıyorlar ama büyük çoğunluk bir gün başlarına bir taş düşse de siyasetçilerin neleri konuşmadıklarına bir odaklanabilse işlerin nasıl değişebileceğini görebilecekler ama bu bir türlü olmuyor.
Siz hiç Erdoğan’ın günde 6’yı aşan iş cinayetlerinden, tarım sektöründeki büyük verimsizlikten, tarım ürünleri enflasyonunda dünya şampiyonluğumuzdan, neden AB müzakere dosyalarında kamu alımları dosyasını açmaktan öcüden kaçar gibi kaçtıklarını duydunuz mu?
Siz hiç yine Özgür Özel’in, Ekrem İmamoğlu’nun yerel yönetimlerde kamu ihale kanununun 21-b (rekabete kapalı, davet esaslı ihale) ve 22. Madde (doğrudan alımlar) uygulanmasını tartıştıklarını işittiniz mi?
Haddim olmayarak öneriyorum, siz okurlar, vatandaşlar, vergi ödeyenler Türkiye siyasetinin finansmanı konusunu, diğer tüm tartışma konularının önüne geçirmedikçe Türkiye’de siyaset ile ilgilenmek havanda su dövmekten öteye geçmeyecektir.
Gelelim bugüne yani mutlak butlan davasına… Yazıyı pazar günü yazıyorum, konuya da çok aşina değilim, bu nedenden bu konuda bir yorum yapmaya cesaret bile edemem.
Ancak, tartışmanın baş aktörlerine tek tek baktığınızda karşımıza çıkan manzara hiç de hoş değil doğrusu.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun, oturup tek tek saymadım ama arka arkaya on üç seçimde başarısız olduğu söyleniyor, 2023 Cumhurbaşkanlığı seçimindeki başarısızlık tüy dikti bu özgeçmişe. Bu aşamada Sayın Kılıçdaroğlu’nun yapması gereken -üstelik gecikmiş- aktif siyasetten çekilmek olmalıydı, olmadı. Kurultay’da yine aday oldu, kaybetti. Onun siyaseti bırakmamasında, Erdoğan karşısında alınan bu kadar yenilgi ruhsal olarak esir aldı, rasyonalitesini yitirdi, Erdoğan’ı bir kez de olsa yenmeden siyasetten çekilmeyi içine sindiremedi.
Sayın Kemal Kılıçdaroğlu hakkında daha fazla yazmak istemiyorum. Dürüstlüğüne, şahsına çok saygı duyduğum bir kişi ama psikolojinin bu kadar üzerinde egemen olmasına müsaade etmemeli idi.
2024 yerel seçimlerde CHP’nin başarılı olmasının altında ne kadar yeni yönetimin payı var, ne kadar seçmenin bıkkınlığı veAKP’den sıkılmışlığı payı var; bu da tam belli değil.
Yukarıda, Kılıçdaroğlu’nun 2023 yenilgisi sonrası yapılan ilk kurultayda aday olup, kaybettiği tespitin yapmıştım. Bu “kaybetme”, tamamen adil bir siyasi yarışın sonucunda mı ortaya çıktı yoksa işin içine başka şeyler mi girdi, Rufailer mi, üç harfliler mi karıştı? Anlaşılan bu konu daha çok su kaldıracak.
Bu yazıyı kaleme alırken (hala bu tabiri kullanıyorum ama artık kaleme almak mı kaldı?) tanıdığım eski bir CHP milletvekilinden bir video geldi cep telefonuma, teşekkür ediyorum, CHP eski Genel Başkanı Deniz Baykal bir CHP Kurultayında çok sert ifadeler kullanarak delegelere bir konuşma yapıyor, bana ulaşan kesitte şöyle şeyler söylüyor: “Dikkat edin sevgili delegelerim, CHP yönetimine gelmek isteyenler CHP’yi satın almaya kalkmamış olacak, ANLADINIZ MI, ANLADINIZ MI, yani değerli arkadaşlarım CHP’ye kara para hükümdar olamayacak, OLAMAYACAK”.
“ANLADANIZ MI, OLAMAYACAK” kelimelerini büyük harflerle yazdım çünkü rahmetli Baykal bu kelimeleri o kadar şiddetli bir biçimde telaffuz ediyor ki, yazıya geçirirken büyük harfleri tercih ettim, işin için bir sübjektivite katmak için değil asla.
Türkiye siyasetinin finansman yapısını tartışmadan, bu alanı tamamen temizlemeden bir adım ileri gidilemeyecek, bu çok net, eski bir deyişle “bizim oğlan bina okur, döner döner yine bina okur” sözünü hep hatırlayacağız bu ülkede.
Bana gönderilen bu video kesitinden kurultay tarihini anlayamadım ama konuşan Baykal Enerji Bakanlığı yaptığı, ATAŞ’ı devletleştiren dönemin Baykal’ı pek değil, yani video çok çok eski tarihli değil.
Son CHP kurultay seçimlerine gerçekten üç harfliler karıştı mı çok net bir şey söyleyemem, dosyaları bile görmedim, daha ortada bir yargı kararı da yok, duyduklarım, bildiklerim(!) sadece medya kökenli ama bu belirsizliğe karşı, bir eski kamu maliyesi öğretim üyesi olarak daha net bildiğim konular da yok değil.
Yolsuzluklarla, yolsuzluk dedikodularıyla siyaseten ya da ahlak temelli yöntemlerle mücadele edil(e)mez, yegane mücadele yöntemi rekabetçi, şeffaf kurumsal, yasal yapılar yaratmaktır.
Şunu da eklemek isterim doğrusu, bu satırların yazarının şahsi temennisi İBB’nin, CHP’nin elinde olan diğer belediyelerin, AKP’nin Türkiye’de siyasetten hukuka her alanda yarattığı tahribattan etkilendikeridir. Ne kadar isteseler de, sütten çıkmış ak kaşık olamayacklarıdır.
Türkiye çok kötü bir noktaya gidiyor. 16-34 yaş grubu nüfusumuzun yüzde 40’a yaklaşan bölümünün ne eğitimde, ne de profesyonel yaşamda olmaması tek başına geleceğe yönelik bir felaket senaryosudur.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in yapması gereken, yolsuzluk iddialarına karşı sıkı bir denetim başlatması ve bunu kamuya açık yapmasıdır. Büyükşehir belediyesi ihalelerinde hangi yöntemlerin uygulandığını bunun hukuki olup olmadığını açıklamalıdır. Ki, CHP’li belediyeler meclis toplantılarını, kimi ihaleleri de kamuya açık yaptıklarını buraya not düşelim. Sonuç olarak CHP yönetiminin bu iddialar karşısında olabildiği ölçüde şeffaf olmasının CHP’ye sağlayacağı olumlu katkısının, Saraçhane mitinglerinden daha büyük olabileceğini düşünüyorum, hatta biliyorum.
Yukarıda değindiğim Deniz Baykal videosunu izlerken doğrusu aklım çok karıştı: Bazı konuların hem CHP’de, hem de başka partilerde olumsuz anlamda hiç değişmediğini gördüm, içim acıdı.
Baykal o videoda, “CHP’de aday olacaklarının CHP’yi satın alamaya kalkışmamış olması gerekiyor” diyor ve bunu adeta somut birilerini hedef alarak çok sinirli bir üslupla söylüyor.
Tarih tekerrür mi ediyor?
Türkiye siyasetinin finansman yapısını tartışmadan, bu alanı tamamen temizlemeden bir adım ileri gidilemeyecek, bu çok net, eski bir deyişle “bizim oğlan bina okur, döner döner yine bina okur” sözünü hep hatırlayacağız bu ülkede.

Yorum Yazın