Bugün kamuoyunun, iş dünyasının ve siyaset kurumunun bu meseleyi masanın ortasına koyması gerekiyor. Vergiyle barışmadan, kalkınmanın yürümeyeceği artık açık. Bu sadece mali değil, toplumsal bir zorunluluk. Belki de bir varoluş meselesi.
Bir kamyon düşünün…
Motoru çalışıyor, farları yanıyor, direksiyon sağlam. Şoför direksiyonda. Güzergâh belli, hedef büyük. Ama kamyon rampaya geldiğinde birden duruyor. Hemen bir kalabalık çevresinde birikiyor. Gaza basıyorlar, vites değiştiriyorlar, el frenine bakıyorlar… Sonra işinin uzmanı bir genç tamirci, motor kapağını açmadan uyarıyor:
“Amca, kamyon sağlam ama depoda mazot yok. Böyle yokuş çıkılmaz.”
İşte Türkiye’nin kalkınma yolculuğu da uzun süredir böyle.
İddialı hedefler koyuyoruz: 2053 vizyonu, dijital dönüşüm, yeşil enerji, yüksek katma değerli üretim...
Ama bu hedeflerin altına bakınca, kalkınmayı taşıyacak vergi sistemi, bırakın rampayı tırmanmayı, düz yolda bile tökezliyor.
Çünkü motorun gücü önemli ama asıl kritik olan, o motora yakıtı verecek mali yapıdır.
Geçen hafta yazımda kalkınmayı sadece ekonomik büyüme rakamlarıyla ölçmenin yetersiz olduğunu, asıl meselenin toplumsal refah, eğitim, sağlık, adalet ve sürdürülebilirlik olduğunu vurgulamış ve kalkınmanın finansman mekanizmasını, yani vergi sistemini konuşalım demiştim.
Ve bir uyarıyla başlayalım:
Vergi, sadece bir mali araç değil; kalkınmanın stratejik direksiyonudur.
O direksiyon bozuksa, mazot azsa, kamyonu ne kadar zorlarsak zorlayalım rampada kalırız. Kaldı ki bugünlerde büyüyen bütçe açığını ve yeni vergileri konuşuyoruz.
VERGİ NEDEN BU KADAR ÖNEMLİ?
Vergi, devletin vatandaşla yaptığı görünmez ama etkili bir sözleşmedir.
Halk devlete kaynak sağlar; devlet bu kaynakla hizmet üretir: okul açar, hastane yapar, yol döşer, adalet dağıtır.
Ama bu ilişkinin bir tarafı zayıfsa, yani vergiler adaletsiz, karmaşık, tahsilatı zayıf ve dağılımı dengesizse, sadece ekonomi değil, toplumun devlete olan güveni de aşınır.
Geçen haftaki yazımdan sonra, çok kıymetli üstadım Vehbi KARABIYIK aradı ve kendisinin de bir dönem başkanlığını yaptığı İstanbul Yeminli Mali Müşavirler Odası’nın (İYMMO) yayımladığı “Kalkınma Öncelikli Büyüme Dostu Vergi Sistemi” adlı raporu anlattı ve benimle paylaştı. Doğrusu uzun zamandır yazdığım ve savunduğum bir çok konunun yer aldığı bu çalışma beni çok mutlu etti. Bu rapor önemli bir bakış açısı sunuyor ve sıradan bir öneri belgesi değil. Türkiye’nin kalkınma hedefleriyle uyumlu, adil, üretim dostu ve sürdürülebilir bir vergi sisteminin inşası için yazılmış bir yol haritası.
KİM DAHA ÇOK VERGİ ÖDÜYOR?
Vergi adaletini konuşurken ilk bakacağımız yer, vergi türlerinin dağılımıdır. Türkiye’de toplam vergi gelirlerinin %65,2’si dolaylı vergilerden geliyor.
Yani vatandaş markette alışveriş yaparken, benzin alırken, telefonuna kontör yüklerken… Zenginle fakir aynı oranda vergi ödüyor.
OECD ortalamasında bu oran yalnızca %32,3. Bizde ise neredeyse iki katı. Üstelik bu oran zamanla düşmüyor, aksine yükseliyor:
2005’te dolaylı vergilerin oranı %61,5 iken, 2024 itibarıyla bu oran %65,9’a çıkmış.
Bu ne demek biliyor musunuz?
Yüksek gelir grupları, gelirlerinin büyük bölümünü tasarruf veya yatırıma yönlendirdiği için daha az vergi öderken, düşük gelir grupları harcadıkları her kuruşta vergiye maruz kalıyor. Bu, sadece ekonomik değil, ahlaki bir sorun haline geliyor.
VERGİ GELİRİ DÜŞÜYOR, AMA BORÇ ARTIYOR
İkinci büyük sorun, vergi gelirlerinin GSYH içindeki payı.
2005’te bu oran %17,5 iken, 2024’te %15,5’e gerilemiş durumda.
OECD ortalaması ise %34 civarında.
Bu fark sadece istatistik değil; bu fark, devletin hizmet üretme kapasitesindeki açığı temsil ediyor.
Aradaki boşluk nasıl kapanıyor?
* Kamu borçları artıyor,
* Geçici fonlarla günü kurtarma stratejileri devreye giriyor,
* Varlık satışlarıyla kısa vadeli rahatlama sağlanıyor.
Ama bunların hiçbiri sürdürülebilir değil.
Borçla büyüyen ülkeler, bir noktada mazotsuz kamyon gibi rampada kalır.
PEKİ NE YAPMALI? REFORMUN 5 AYAĞI
İYMMO çalışmasının en güçlü tarafı, sadece sorunu tarif etmekle kalmayıp çözüm yollarını da detaylandırması.
Bu çözüm önerilerini beş ana başlıkta toparlayabiliriz:
1. Kamu Maliyesinde Sürdürülebilirlik
Kalkınma projeleri büyük bütçeler gerektirir. Bunların finanse edilmesi için istikrarlı, tahmin edilebilir ve geniş tabanlı bir vergi sistemine ihtiyaç var.
Borçla değil, sağlam vergi tabanıyla.
2. Üretim ve Yatırım Dostu Vergilendirme
Ar-Ge, ihracat, yerli üretim ve dijital yatırımlar gibi alanlara yönelik sektörel vergi teşvikleri, kalkınmayı destekleyen enstrümanlara dönüşmelidir.
Vergi sistemi cezalandırıcı değil, yönlendirici olmalı.
3. Gelir Dağılımında Adalet
Vergi yükünün düşük gelirli kesimler yerine gelir ve servet üzerinden alınan doğrudan vergilere kaydırılması, hem sosyal refahı artırır hem iç talebi canlandırır.
4. Kayıt Dışılıkla Mücadele ve Dijitalleşme
Vergi sisteminin basitleştirilmesi, erken uyarı sistemleri kurulması ve dijital denetim altyapısının güçlendirilmesi, kayıt dışı ekonominin önüne geçer.
Bu da vergi tabanını genişletir, tahsilatı artırır.
5. Şeffaflık, Hesap Verebilirlik ve Güven
Vergi toplamak kadar, toplanan verginin nereye harcandığını şeffaf biçimde göstermek de önemlidir.
Bu, vatandaşın devlete olan güvenini pekiştirir, gönüllü uyumu artırır.
YENİ NESİL VERGİ SİSTEMİ: YALNIZCA SAYILAR DEĞİL, FELSEFE DEĞİŞİMİ
İYMMO’nun önerdiği sistemin temelinde şu var:
Vergi sistemi sadece oranlarıyla değil, yaklaşımıyla değişmelidir.
Sistemin her katmanında şeffaflık, basitlik, öngörülebilirlik, adalet ve kalkınma odaklılık esas alınmalıdır.
Bu bir teknik revizyon değil, zihinsel bir dönüşümdür.
Kamu maliyesi uzmanlarının, işletmelerin, sivil toplumun ve vatandaşın birlikte oluşturacağı yeni bir vergi kültürünün inşasıdır.
SON SÖZ: RAMPADAYIZ
Türkiye artık bir eşikte.
Yokuşun başındayız.
Motor çalışıyor, yol haritamız var. Ama deponun dolu olup olmadığına bakmadan bu yokuşu çıkamayız.
Unutmayalım:
Kalkınma için bütçe gerek. Bütçe için vergi gerek. Vergi için güven, adalet ve sistem gerek.
Mazotsuz kamyonla rampaya yüklenmek ne kadar akılsızcaysa, vergisiz kalkınma hayali de o kadar beyhudedir.
Bugün kamuoyunun, iş dünyasının ve siyaset kurumunun bu meseleyi masanın ortasına koyması gerekiyor.
Vergiyle barışmadan, kalkınmanın yürümeyeceği artık açık.
Bu sadece mali değil, toplumsal bir zorunluluk.
Belki de bir varoluş meselesi.

Yorum Yazın