Bu yoksulluk sarmalından kurtulmak, sadece ekonomik parametreleri düzeltmekle mümkün değildir. Bu, aynı zamanda siyasi bir kararlılık ve temel bir zihniyet değişikliği gerektirir. Şeffaflık, adalet ve hesap verebilirlik ilkeleri üzerine kurulu, halkın refahını birkaç ayrıcalıklı zümrenin karının üzerinde tutan bir sistemin yeniden inşası şarttır. Ancak bu şekilde, Türkiye'nin yoksulluk çıkmazından kurtularak, vatandaşlarına hak ettikleri onurlu ve insanca yaşamı sunması mümkün olacaktır.
Türkiye'de yoksulluk, bir istatistik olmanın ötesinde, milyonlarca insanın günlük yaşamında hissettiği acı bir gerçeklik haline gelmiştir. Bu durum, sadece ekonomik bir dengesizlikten ibaret olmayıp, derinlemesine kök salmış sosyal ve siyasi tercihlerle doğrudan ilişkilidir. Resmi veriler ve bağımsız araştırmaların sunduğu tablo arasındaki uçurum, sorunun boyutunu gizlerken, politikacıların tercihlerinin toplumun büyük kesimlerini nasıl bir yoksulluk sarmalına ittiğini gözler önüne sermektedir. Bu analiz, rakamların arkasındaki gerçeği aydınlatmayı, yoksulluğun sadece bir sonuç değil, aynı zamanda belirli politikaların ürünü olduğunu göstermeyi amaçlamaktadır.
1: Yoksulluğun Anatomisi: İstatistiklerin Ötesi
Yoksulluk kavramı, çoğu zaman sadece gıda ve barınma gibi temel ihtiyaçları karşılayamama durumuyla sınırlandırılır. Bu, "mutlak yoksulluk" olarak tanımlanan, bireylerin asgari yaşam standardını sürdüremediği, fizyolojik olarak hayatta kalma mücadelesi verdiği bir durumdur.(1) Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşlar, bu durumu günlük kişi başına 2.15$ gibi düşük bir gelirle ölçerken, Türkiye gibi gelişmekte olan bir ülkede asıl mesele mutlak yoksulluktan çok daha fazlasıdır.
Türkiye'nin yaşadığı temel sorun, bireylerin temel ihtiyaçlarını karşılayabildiği, ancak toplumun genel refah düzeyinin gerisinde kaldığı bir durum olan "göreli yoksulluk" sorunudur.(1) Bu kavram, bireylerin sadece aç kalıp kalmadığına değil, aynı zamanda sosyal ve kültürel olarak toplumun bir parçası olup olamadığına odaklanır. Göreli yoksulluk, gelir ve harcama düzeylerinin toplumun medyan gelirinin belirli bir yüzdesinin altında kalmasıyla belirlenir ve bu, modern bir toplumda sosyal dışlanmanın da bir göstergesidir.(1)
1.2. Rakamların Dili: TÜİK, Sendikalar ve Anketler
Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), ülkenin yoksulluk tablosunu ortaya koyan resmi kaynak olarak her yıl "Gelir ve Yaşam Koşulları Araştırması" sonuçlarını yayımlamaktadır. 2024 verilerine göre, eşdeğer hanehalkı kullanılabilir medyan gelirinin yüzde 60'ı dikkate alındığında, yoksulluk oranı yüzde 21.2 olarak hesaplanmıştır.(3) Ancak, TÜİK aynı raporda medyan gelirin yüzde 50'si baz alınarak hesaplanan göreli yoksulluk oranını da sunar ki, bu oran yüzde 13.6 gibi daha düşük bir seviyede görünmektedir.(4) TÜİK'in bu iki farklı metodolojiyi kullanması, yoksulluk algısının nasıl yönetilebildiğini göstermektedir. Zira yüzde 21.2'lik oran, toplumun beşte birinden fazlasının yoksulluk sınırının altında yaşadığını ortaya koyarken, yüzde 13.6'lık oran çok daha az endişe verici bir tablo sunar. Bu istatistiksel yaklaşım, yoksulluk sorununu olduğundan daha hafif gösterme potansiyeli taşımaktadır.
Daha da endişe verici olan, TÜİK'in kendi verilerinin bile sorunun kalıcı hale geldiğini işaret etmesidir. Dört yıllık verilerle hesaplanan "sürekli yoksulluk oranı", yani son dört yıldan en az üçünde yoksulluk sınırının altında kalan fertlerin oranı, 2024'te yüzde 13.7'ye yükselmiştir.(4) Bu, yoksulluğun geçici bir durum olmaktan çıkıp, toplumun önemli bir kesimi için kronik ve yapısal bir sorun haline geldiğinin açık bir göstergesidir. İnsanlar bir kerelik bir krizden değil, iyileşme şansı olmayan uzun vadeli bir yoksulluk tuzağından bahsetmektedir.
Resmi rakamların aksine, bağımsız araştırma kurumları ve sendikaların raporları, halkın yaşadığı ekonomik zorlukları çok daha keskin bir şekilde ortaya koymaktadır. Örneğin, DİSK/BİSAM, KAMU-AR ve TÜRK-İŞ gibi sendikaların her ay açıkladığı açlık ve yoksulluk sınırı verileri, resmi istatistiklerle dramatik bir tezat oluşturur.
Tablo 1: Yoksulluk Sınırı: Bağımsız Verilerin Karşılaştırması (Haziran 2025)
Bu tablo, resmi verilerin gösterdiği değerler sahada hissedilen gerçeklik arasındaki "güvenilirlik boşluğunu" somutlaştırmaktadır. Resmi rakamlar, ülkenin içinde bulunduğu ekonomik zorlukları olduğundan daha yönetilebilir gösterirken, sendikaların verileri, asgari ücretin çok altında bir gelirle yaşam mücadelesi veren milyonlarca insanın gerçek durumunu yansıtmaktadır.(6) Bağımsız raporlar, sadece açlık sınırını değil, aynı zamanda barınma, ısınma, ulaşım gibi temel ihtiyaçları da kapsayan yoksulluk sınırının asgari ücretin ve memur maaşlarının çok üzerinde olduğunu göstermektedir.(6)
2: Yoksulluğu Derinleştiren İktisadi ve Sosyal Politikalar
Yoksulluk, çoğu zaman bireylerin tercihlerine veya küresel dalgalanmalara indirgenir. Ancak Türkiye'de yoksulluğu derinleştiren en temel etkenler, doğrudan uygulanan ekonomi politikalarıdır. Enflasyon ve istihdam sorunları gibi makroekonomik dinamikler, yoksulluk çarkını besleyen başlıca unsurlardır.
2.1. Enflasyon: Fakirleri Vuran Gizli Vergi
Yüksek enflasyon, sadece fiyat artışlarına neden olan basit bir ekonomik olgu değildir; aksine, toplumun en kırılgan kesimlerini doğrudan vuran ve gelir dağılımındaki eşitsizliği artıran bir mekanizma olarak işlemektedir.8 Enflasyon, emek sermayesinden başka bir varlığı olmayan sabit ücretli kesimin satın alma gücünü hızla eritir.(8) Bu süreç, enflasyona endeksli olmayan maaşları olan bireylerin reel gelirlerinin düzenli olarak azalmasına yol açar.
Enflasyonist ortamda, zenginler ve yüksek gelir grupları, paralarını enflasyona karşı koruyacak ve hatta daha fazla kazanç elde edecek finansal araçlara (yüksek mevduat faizleri, döviz, gayrimenkul) yatırım yapma olanağına sahiptir.(8) Oysa dar ve orta gelirli kesimler, birikimlerini nakit olarak tutmak zorunda kalır ve bu paranın değeri her geçen gün erir. Bu durum, enflasyonun bir servet transferi aracı olarak işlev gördüğü anlamına gelir; yoksullardan zenginlere doğru sessiz ve sürekli bir kaynak aktarımı gerçekleşir.(8) Bu süreç, ekonomik bir kaza değil, belirli bir politika tercihinin sonucudur. Yüksek enflasyonun, düşük gelirli kesimleri daha da fakirleştirdiği gerçeği, uzun süredir bilinen bir ekonomik ilkedir.(11) Politikacıların bu ilkeyi göz ardı etmesi, enflasyonu kontrol altına almak yerine devam ettirmesinin, belirli bir sınıfın refahını artırma ve diğerlerinin yoksullaşmasını hızlandırma tercihi olarak yorumlanması kaçınılmazdır.
2.2. İstihdam Sorunu: İşsizlikten Çalışan Yoksulluğuna
Resmi işsizlik oranları, Türkiye'deki istihdam krizinin gerçek boyutunu gizlemektedir. TÜİK verilerine göre 2024 yılında işsizlik oranı yüzde 8.7 olarak açıklanmıştır(12). Ancak bu rakam, iş bulma umudunu yitirdiği için iş aramayan, bu nedenle de işsiz statüsünde görünmeyen milyonlarca insanı kapsamamaktadır. Asıl önemli gösterge, zamana bağlı eksik istihdam ve işsizlerin toplamını ifade eden "atıl işgücü" oranıdır ki, bu oran 2024'te yüzde 26.7 gibi çok daha yüksek bir seviyede gerçekleşmiştir(13). Bu, çalışabilecek durumda olan her dört kişiden birinin ya işsiz olduğunu ya da tam zamanlı bir iş bulamadığını ortaya koymaktadır.
Bu durumun bir diğer boyutu da "kayıt dışı istihdam" sorunudur. Türkiye'de kayıt dışı istihdam oranı yüzde 27'nin üzerindedir ve bu oran, Avrupa ülkeleri arasında en yükseklerden biridir (12). Kayıt dışı çalışma, yoksullukla iç içe geçmiş bir döngü yaratır: yoksulluk, insanları güvencesiz ve düşük ücretli kayıt dışı işlere yönlendirirken (14), bu işler de onları daha da yoksullaştırmaktadır. Kayıt dışı çalışanlar, sosyal güvenlik, iş güvencesi veya sendikal haklar gibi korumalı bir yaşamdan mahrum bırakılır(15).
İstihdamdaki bu sorunların en çarpıcı sonucu, "çalışan yoksulluğu" olgusudur(11). Geleneksel olarak, bir iş sahibi olmak yoksulluktan kurtulmanın en temel yolu olarak görülürken, günümüzde pek çok kişi çalışmasına rağmen yoksulluk sınırının altında yaşamaktadır. Örneğin, sendika verileri, bir memur maaşının bile yoksulluk sınırının altında kaldığını ve birçok kamu çalışanının yoksulluğa mahkum edildiğini göstermektedir(16). Bu durum, emeğin değersizleştirildiğini ve sistemin bir iş bulmayı bile yoksulluktan kurtulma garantisi olmaktan çıkardığını kanıtlamaktadır.
3: Vergi Sistemi: Adaletsizliğin Kaynağı
Yoksulluğun ve gelir dağılımındaki eşitsizliğin en temel nedenlerinden biri, Türkiye'nin adaletten uzak vergi sistemidir. Vergi adaleti, bir bireyin ödeme gücüne, yani gelir ve servetine göre vergilendirilmesini esas alır.(17) Ancak Türkiye'deki vergi sistemi, bu ilkenin tam tersi bir şekilde işlemektedir.
3.1. Dolaylı ve Dolaysız Vergiler: Adaletsizliğin Anatomisi
Vergi sistemleri, temel olarak ikiye ayrılır: gelir ve servet üzerinden alınan "dolaysız vergiler" ve harcamalar üzerinden alınan "dolaylı vergiler"(19). Dolaysız vergilere gelir vergisi, kurumlar vergisi, emlak vergisi örnek verilebilirken, dolaylı vergiler Katma Değer Vergisi (KDV) ve Özel Tüketim Vergisi (ÖTV) gibi tüketim vergilerini içerir.
Türk vergi sistemi, dolaylı vergilere aşırı bağımlıdır. Toplam vergi gelirlerinin neredeyse üçte ikisi, yani yüzde 65-70'i dolaylı vergilerden elde edilmektedir.18 Bu oran, OECD ortalamasının çok üzerindedir (19). Bu tercihin nedeni, dolaylı vergilerin toplanmasının daha kolay olması ve vatandaşlar tarafından doğrudan hissedilmemesidir. Ancak bu "kolaycılık," vergi sisteminin adaletini kökten sarsmaktadır.
Dolaylı vergiler, mali gücü ne olursa olsun herkesten eşit oranda tahsil edilir. Asgari ücretli bir çalışanın cep telefonu konuşması için ödediği vergi, yüzlerce kişiyi istihdam eden bir fabrikatörün ödediğiyle aynıdır (18). Benzer şekilde, arabasına benzin alan bir maaşlı çalışan ile bir işadamının ödediği vergi de aynıdır.18 Ancak, düşük gelirli haneler, gelirlerinin çok daha büyük bir bölümünü temel gıda ve tüketim harcamalarına ayırdıkları için, bu vergilerin yükü onlara katlanarak geri dönmektedir(19). Bu sistem, zengini daha da zenginleştirirken, fakiri daha da yoksullaştıran ve gelir eşitsizliğindeki makası açan yapısal bir mekanizma yaratır(18)
|
Bu tablo, Türkiye'nin vergi yapısının "mali güç" ilkesinden ne kadar uzaklaştığını somut bir şekilde göstermektedir. Servet üzerinden alınan vergilerin toplam vergi gelirlerindeki payı yok denecek kadar azdır(17). Dolaylı vergilere olan bu bağımlılık, anayasal bir ilke olan vergi adaletini hiçe saymakta, yoksulluğu sistematik olarak yeniden üretmektedir.
4: Yap-İşlet-Devret Projelerinin 'Saçmalığı': Kamu Kaynaklarının Kara Deliği
Türkiye'de yoksullukla mücadelenin önündeki en büyük engellerden biri, kamunun kaynaklarının akıl dışı ve şeffaf olmayan yöntemlerle harcanmasıdır. Bu durumun en somut örneği, "yap-işlet-devret" (YİD) modeliyle gerçekleştirilen altyapı projeleridir. Başlangıçta kamu bütçesine yük getirmeden büyük projelerin hayata geçirilmesi amacıyla sunulan bu model, zamanla devletin kasası için bir "kara deliğe" dönüşmüştür(20).
4.1. Döviz Bazlı Garantiler: Hazineye Yükün Somut Boyutları
YİD projelerinin "saçmalığı," özel şirketlere verilen ve döviz bazlı olarak belirlenen araç geçiş garantilerinde yatmaktadır. Bu garantiler, genellikle projenin ekonomik fizibilitesiyle örtüşmeyen abartılı rakamlar üzerinden belirlenir. Garanti edilen araç sayısı tutmadığında, aradaki fark devletin kasasından, yani vergi mükelleflerinin cebinden karşılanmaktadır(20).
Bu yükün boyutu, rakamlarla daha net anlaşılmaktadır:
- 2024 yılının ilk altı ayında sadece YİD projelerine yapılan ödeme 36 milyar TL'yi aşmıştır(20).
- 2024 yılı genelinde köprü ve otoyol işletmecilerine 60.2 milyar TL ödenmiştir (22).
- Gelecek üç yılda bu garanti ödemelerinin ikiye katlanarak 328.5 milyar TL'ye ulaşması beklenmektedir (22).
Bu devasa ödemelerin çoğu, Kütahya'daki Zafer Havalimanı gibi garanti edilen yolcu sayısına ulaşılamayan "yanlış projelerden" kaynaklanmaktadır(21). Projelerin döviz bazlı olması, Türk Lirası'nın değer kaybetmesiyle Hazine üzerindeki yükü katlanarak artırmaktadır. Örneğin, Ankara-Niğde Otoyolu'na, hedeflenen 27 milyon araç yerine sadece 9 milyon araç geçtiği için Hazine tarafından 374.5 milyon Euro'ya yakın bir ödeme yapılmıştır (21).
Bu "israf", yoksullukla doğrudan bağlantılıdır. Sadece birkaç şirkete aktarılan 60 milyar liralık garanti ödemesi, 4 milyon emeklinin açlık sınırının altında yaşadığı bir ülkede, emeklilerin yıllık bütçesi olan 46 milyar lira ile çarpıcı bir tezat oluşturmaktadır (22). Bu karşılaştırma, kamu kaynaklarının önceliklendirilmesinde nasıl bir tercih yapıldığını açıkça gözler önüne sermektedir: devlet, halkına insanca bir yaşam sağlamak yerine, birkaç firmaya kâr garantisi vermeyi tercih etmiştir.
Tablo 3: Seçili YİD Projelerine Yapılan Hazine Garanti Ödemeleri
Bu tablo, YİD projelerinin sadece hatalı birer ekonomik model değil, aynı zamanda kamu kaynaklarının israf edildiği ve kamuya devredilen riski özel sektöre aktaran, şeffaflıktan uzak birer kara kutu olduğunu göstermektedir(239. Bu durumun önüne geçmek için Sayıştay gibi denetim mekanizmalarının yetkilerinin kısıtlanması, kamu zararlarının gizlenmesine yol açmaktadır(24).
5: Çözüm Yolları: Yeniden İnşa İçin Öneriler
Türkiye'nin yoksulluk sorunundan çıkabilmesi, mevcut politikaların kökten sorgulanmasını ve yeni bir vizyonun benimsenmesini gerektirmektedir. Sadece ekonomik büyüme beklentisine dayalı politikalar yerine, sosyal adaleti ve kapsayıcılığı merkeze alan bir yaklaşım elzemdir.
5.1. Vergi Sisteminde Radikal Değişim
Vergi sisteminde adaletli bir dönüşüm, yoksullukla mücadelenin en temel adımıdır. Dolaylı vergilerin payının azaltılması ve gelir ile servet üzerinden alınan dolaysız vergilerin artırılması gerekmektedir (18). Bu, vergi yükünün düşük gelirli gruplardan alınıp, mali gücü daha yüksek olanlara adil bir şekilde dağıtılması anlamına gelmektedir(18). Aynı zamanda, kayıt dışı ekonominin etkin bir şekilde denetlenmesi ve kayıt altına alınması, hem vergi tabanını genişletecek hem de emekçilere sosyal güvenlik imkânı sunarak yoksulluk döngüsünü kırmaya yardımcı olacaktır (26).
5.2. Sosyal Politikaların Dönüşümü
Mevcut sosyal yardım sistemlerinin yerine, "Nakit Gelir Desteği" gibi şeffaf ve hak temelli bir sistemin tartışılması gerekmektedir (27). Bu model, bireylere temel bir güvence sağlayarak onları pazarlık gücü olmayan işlere mahkum eden güvencesiz piyasadan koruyabilir (27). Nakit gelir desteğine yönelik "tembelliği teşvik eder" gibi eleştiriler, yoksulların rasyonel seçimler yapma ve daha iyi bir yaşamı hedefleme yeteneğini küçümsemektedir. Oysa temel bir gelir garantisi, bireye özgüven kazandırarak onu işgücü piyasasında daha güçlü bir konuma taşıyacaktır (27).
5.3. Kurumsal Güçlendirme ve Toplumsal Dayanışma
Kamu kaynaklarının doğru ve etkin kullanılması, bağımsız denetim mekanizmalarının güçlendirilmesine bağlıdır. Sayıştay'ın denetim yetkilerinin tam olarak iadesi, YİD projeleri gibi kamu zararına yol açan uygulamaların önüne geçebilir ve kaynakların verimli bir şekilde halkın yararına kullanılmasını sağlayabilir (24).
Yoksullukla mücadele, sadece devletin değil, aynı zamanda sivil toplumun ve yerel yönetimlerin de ortak sorumluluğundadır (28). Sivil toplum kuruluşları, devletin ulaşamadığı alanlarda, gıda, hijyen, barınma ve eğitim gibi temel ihtiyaçlara yönelik özel yardımlarla kritik bir rol oynamaktadır (29). Toplumsal dayanışma ağlarının güçlendirilmesi ve devletle sivil toplum arasındaki diyaloğun artırılması, daha kapsayıcı ve etkin sosyal politikaların geliştirilmesine olanak tanıyacaktır (28).
Sonuç
Türkiye'de yoksulluk, doğal bir kader değil, belirli ekonomik ve siyasi tercihlerin doğrudan bir sonucudur. Yüksek enflasyonun sabit gelirli kesimleri yoksullaştırması, işsizlik rakamlarının gerçeği yansıtmaması, vergi sisteminin adaletsizliği ve kamu kaynaklarının YİD projeleri gibi akıl dışı yöntemlerle heba edilmesi, bu yoksulluk çarkını hızlandırmaktadır.
Bu yoksulluk sarmalından kurtulmak, sadece ekonomik parametreleri düzeltmekle mümkün değildir. Bu, aynı zamanda siyasi bir kararlılık ve temel bir zihniyet değişikliği gerektirir. Şeffaflık, adalet ve hesap verebilirlik ilkeleri üzerine kurulu, halkın refahını birkaç ayrıcalıklı zümrenin karının üzerinde tutan bir sistemin yeniden inşası şarttır. Ancak bu şekilde, Türkiye'nin yoksulluk çıkmazından kurtularak, vatandaşlarına hak ettikleri onurlu ve insanca yaşamı sunması mümkün olacaktır.
KAYNAKÇA
- Türleri, Nedenleri ve Boyutlarıyla Türkiye'de ve Dünya'da Yoksulluk Sorunu
- YOKSULLUĞUN TÜRLERİ
- TÜİK: Yoksulluk oranı 2024'te yüzde 21,2 - Diken
- TÜİK verileri: 2024'te göreli yoksulluk oranı yüzde 13,6 oldu
- Yoksulluk ve Yaşam Koşulları İstatistikleri, 2024
- TÜRK-İŞ: Açlık sınırı 26 bin TL'yi, yoksulluk sınırı 85 bin TL'yi aştı
- Haziran 2025’te açlık sınırı 25.811 TL, yoksulluk sınırı 89.282 TL!
- https://www.jocress.com/dergi/turkiyede-yoksulluk-ile-enflasyon-ve-faiz-iliskisi20240116044514.pdf
- Enflasyon - Vikipedi
- KÜRESELLEŞMENİN YOKSULLUK ÜZERİNE ETKİSİ: TÜRKİYE ÖRNEĞİ Gökhan ERSOY Danışman Dr. Öğr. Üyesi Başak KARŞIYAKALI İZMİR-2021
- ENFLASYON VE İŞSİZLİĞİN YOKSULLUK ÜZERİNDEKİ ETKİSİ: TÜRKİYE DÜZEY-1 BÖLGELERİ ÖRNEĞİ1
- https://www.egitimis.org.tr/files/basinyayin/6810bacc0d6f3.pdf
- İşgücü İstatistikleri, 2024
- (PDF) Türkiye’de Kayıt Dışı İstihdam Üzerinde Gelir Dağılımı ve Yoksulluğun Etkisi
- Kayıt Dışı İstihdamda Küresel Etkiler ve Sosyal Örüntüler
- https://www.hepsen.org.tr/basinda-biz/HEP-SEN-Acikladi.-:-%E2%80%9CMemur-2024%E2%80%99te-Yoksulluga-Mahkum-Edilecek%E2%80%9D-174
- TÜRKİYE’DE VERGİ ADALETİ Özalp KILIÇ* GİRİŞ Hiç şüphesiz ki hukuk alanında en çok tartışılan, farklı görü
- Yoksullaşmanın nedeni dolaylı vergiler
- dolaylı ve dolaysız vergiler
- Yap-İşlet-Devret projelerinin devlete maliyeti 6 ayda 36 milyar TL - Son Dakika Ankara Haberleri
- https://t24.com.tr/haber/yap-islet-devret-projelerinde-garantiler-tutmadi-firmalara-741-milyon-euro-ve-581-milyon-dolar-odendi,1211723
- Yap-işlet-devret modeli 2024’te 60 milyar liraya mal oldu – ENTERNASYONAL DAYANIŞMA
- YAP-İŞLET-DEVRET (YİD) MODELİ NEDİR? TÜRKİYE’DE ALTYAPI YATIRIMLARININ YENİ DİNAMİĞİ - Finans ve Bankacılık
- Sayıştay raporu: Kamu zararı 2020 yılında 216 milyon TL'ye yükseldi
- Sayıştay son 17 yılda toplam 10 milyar kamu zararı tespit etti | Yurtsever
- TÜRKİYE’DE YOKSULLUK VE YOKSULLUĞU ÖNLEMEYE YÖNELİK UYGULANAN KAMUSAL POLİTİKALARIN DEĞERLENDİRİLMESİ
- TÜRKİYE'DE YOKSULLUKLA MÜCADELE KAPSAMINDA NAKİT GELİR DESTEĞİ YÖNTEMİ
- Sosyal Yardım Alanında SYDV ve STK İşbirliği, Sorunlar, Çözüm Önerileri
- Pandemide Derinleşen Yoksulluk ve Çözüm Önerileri - Sivil Sayfalar
- BİRLEŞİK KAMU-İŞ AÇLIK-YOKSULLUK ARAŞTIRMASI HAZİRAN 2025

Yorum Yazın