Ülkenin en büyük partisi uzun süredir ayrılıkçı Kürt hareketleri bahanesiyle ertelenen, AB Yerel Yönetim Şartını gündeme getirerek, yeni bir tartışmayı başlatmalı. Böylece yerel yönetimlerin yetkilerini Ankara’ya alma girişimlerine karşı etkin bir kamuoyu oluşturulabilir. Bu amaçla ikinci adımda İstanbul için yeni bir yapılanma modelini önerecekleri, “İstanbul Yasasını” tartışması açılır.
ABD Başkanı’na yakın olduğu öne sürülen bir petrolcü, yeni aldığı anlaşılan imtiyazları savunurken, Türkiye’deki demokrasi ile bağdaşmayan uygulamalara ilişkin düşüncelerini soran bir gazeteciye; “3. Dünya Ülkeleri’nde bu tür gelişmelere rastlanması çok doğal”, yanıtını vermiş. Ve eklemiş; “orada istikrarlı bir rejim var.”
Ortadoğu belirgin sınırlarının çizildiği, 1. Dünya Savaşının ardından 1990 yılında askeri operasyonlarla başlayan, yeni bir döneme girdi. Büyük Savaş'ın bitişinin 80. Yılında, siyasal sınırların ve egemenliklerin değiştiği bu sürecin ikinci halkası, Irak’tan sonra Suriye oldu.
ABD’nin desteklediği ve- büyük olasılıkla- Rusya ile anlaşılarak, sonlandırılan Baas rejimi çok kısa sürede ortadan kaldırıldı. İstikrarlı İktidarımız Suriye’nin yeni yönetimi ile yakın ilişkilerini kendi kamuoyundan gizlemeye gerek duymuyor.
Bölünecek Suriye, Kuzey Irak’ta kurumsallaşan yapıyla benzeşen, ikinci bölgesel yönetim modeli olmaya yönlendiriliyor. Kuşkusuz bu yapılanmada; ülkenin kuzeyinde Türkiye sınırlarına çok yakın bölgelerde yaşayan, Müslüman Kardeşler etkisindeki Araplar ve İsrail desteğinde varlıklarını sürdürme çabasında olan Dürzi’ler de yer alacaklar.
İsrail deyince dış ticaretinde -istatistiklere göre- 5.Sırada yer almamızın dışında, bu ülke ile sınır komşusu olacağımıza ilişkin belirtiler de görmezden gelinmemeli. Ortadoğu’da ABD başta Batının en yakın ilişkileri bulunan bir ülke sonuçta. Hint-Avrupa Ticaret Yolu projesi ile Çin’in önünün kesilmesini tasarlayan, uç nokta konumundaki Gazze’deki gelişmeler de bu bağlamda dikkate alınmalı.
Gelinen son aşamada; henüz Ortadoğu’da ABD ile koşulsuz işbirliğinin Türk kamuoyundaki sonuçlarını olumlu gösterecek, bir Yeni Osmanlı Masalı -YOM- dinlenme olasılığını da unutmamalıyız.
Ekonominin gereksiz kamu harcamaları kısılmadan, tarımdan başlayarak üretimi arttırmadan ve radikal yönetim modelleri uygulanmadan, düzlüğe çıkmasının hayalden öteye anlam taşımayacağını altını çizmeliyiz. Üstelik kur-faiz formülleri ile kazanılan zaman, ancak ileride ödenecek ağır bedeli arttırmaktan başka sonuç vermeyecektir.
Bu durumda iktidar var gücüyle, CHP’yi “yerel yönetimlerde” başarısızlığa uğratma çabasında. Bir yandan başta İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu ve yakın çalışma arkadaşları, peş peşe tutuklanıyorlar. Diğer yanda; yeni çıkarılacak yasalarla Belediyelerin yetkilerinin merkeze alınacağına ilişkin hazırlıkların, başlatıldığı söylentileri yaygınlaşıyor.
CHP’nin son yerel seçimlerdeki başarısı, iktidarın siyasal ömrünün sonunun yaklaştığını gösteriyor. Ancak yukarıda sıralamaya çalıştığımız gelişmeler karşısında, sürekli savunma yaptığı izlenimi vermekten kurtulmaları koşuluyla.
Geçmişte iki kez elde edilen seçim başarılarının ardından başlatılan, uzlaşma girişimlerinin bu izlenimleri desteklediği inkâr edilemez. Ekrem İmamoğlu’nun İBB Başkanlığının ilk döneminde AKP’li tedarikçiler ile işbirlikleri, örneğin metro inşaatları, kiralık araç ve billboard konuları da en azından duygusal altyapıyı hazırlamış olmalı.
Ancak başlatılan son soruşturmalarda, AKP’ye yönelik yolsuzluk, imar rantı ve yandaşları kollayan ihalelere ilişkin suçlamalar, planlı bir iletişim stratejisi ile CHP’ye yüklenmek isteniyor. CHP Yönetimi bu süreçte savunmanın dışında yeni bir paradigma ile gündemi belirlemek zorunda.
Ülkenin en büyük partisi uzun süredir ayrılıkçı Kürt hareketleri bahanesiyle ertelenen, AB Yerel Yönetim Şartını gündeme getirerek, yeni bir tartışmayı başlatmalı. Böylece yerel yönetimlerin yetkilerini Ankara’ya alma girişimlerine karşı etkin bir kamuoyu oluşturulabilir. Bu amaçla ikinci adımda İstanbul için yeni bir yapılanma modelini önerecekleri ,“İstanbul Yasasını” tartışması açılır.
İstanbul’un; Anadolu Yakası, Boğaz ‘ın her iki yakasındaki kıyıları, Sur içi ve Sur dışı olarak, 4 Bölgeye ayrılmasını ve etkin bir İl Meclisi oluşturulmasını savunabilir. İstanbul halkı kenti yönetecek İl Meclisini, Meclis de Vali ve/veya Belediye Başkanlığı yetkilerini taşıyacak Başkanını seçer.
Aslında benzer uygulama yeni değil. İstanbul’un geçmişteki idari yapılanmasından kaynaklanıyor. Atatürk’ün Büyük Nutku okuduğu, CHP’nin 1927 Kurultayına katılan, İstanbul delegeleri kentin o zamanki bu idari yapılanmasına göre seçilmişlerdi.

Yorum Yazın