Çocuğunuz bir sabah ödevini evde unuttu.
Ya da hava soğuk olduğu halde ince bir tişörtle dışarıya çıktı.
Ne yaparsınız?
Çoğu ebeveynin yapacağı şey benzerdir. Hemen okula gidip ödevi bırakırız ya da üşümesin diye çantasına kalın bir kazak koyarız. İyi niyetle yaptığımız bu küçük kurtarışlar, aslında çocuklarımızın zihinsel dayanıklılığını zayıflatıyor olabilir.
Neden “fazla yardım” zararlı?
Araştırmalar, çocuğun her küçük hatasında hemen devreye giren aşırı koruyucu ebeveynliğin (helikopter ebeveynlik) çocuklarda kaygı, düşük özgüven ve bağımlı davranışlar oluşturduğunu gösteriyor.
Yani biz “yardım ediyoruz” sanırken, aslında onların “ben yapabilirim” duygusunu ellerinden alıyoruz.
Psikolog Bandura, öz-yeterlik kuramında, bireyin kendine güvenini geliştirmesinin en güçlü yolunun, bir işi kendi başına başarabilmesi olduğunu söyler. Eğer çocuğumuzun yerine her adımı biz atarsak, o hiçbir zaman “yapabildiğini” deneyimleyemeyecektir.
Gerçek dayanıklılık nasıl gelişir?
Dayanıklılık, büyük krizlerde değil, gündelik küçük aksaklıklarda gelişir. Çocuğun ödevini unuttuğunda bununla nasıl başa çıktığı, üşüdüğünde nasıl çözüm bulduğu ya da arkadaşıyla yaşadığı bir tartışmada nasıl uzlaştığı… Hepsi, zihinsel kaslarını güçlendiren minik antrenmanlardır. Beyin bu süreçte duygusal düzenlemeyi ve problem çözmeyi birlikte kullanmayı öğrenir.
Buna eğitimde “uygun zorluk” deriz. Yani zor ama yapılabilir durumlar hem öğrenmeyi hem de dayanıklılığı artırır.
Kültür farkı mı, tutum farkı mı?
Biz Türk anneleri olarak, çoğu zaman sevgimizi koruyarak gösteririz. Elimizde tabakla “bir lokma daha yesin” diye peşinden koşarken o aslında doymayı, bırakmayı, kendi bedeninin sinyallerini dinlemeyi öğrenemiyor.
Evden çıkarken montunu giymesini biz hatırlatıyoruz, çantasını biz hazırlıyoruz, ayakkabısını biz bağlıyoruz.
Niyetimiz her zaman çok iyi: “Üşümesin, zorlanmasın, üzülmesin.” Ama farkında olmadan onu hayata değil, bize bağımlı hâle getiriyoruz.
İskandinav ülkelerinde ve bazı Avrupa bölgelerinde, çocuklara erken yaşlardan itibaren güvenli koşullarda bağımsız hareket etme fırsatları veriliyor. Örneğin Norveç’te bazı çocuklar 6-7 yaşında okula yalnız yürüyebiliyor ya da bisikletle gidebiliyorlar. Küçük yaşta, “ben yapabilirim” duygusunu hissediyorlar. Bu da onlara sadece sorumluluk değil, öz güven kazandırıyor: Hata yapma hakkına erişim kazandırıyor.
Tabi şimdi “Bizim ülkemizde güvenlik koşulları farklı” diye düşünebilirsiniz. Haklısınız da. Türkiye’de 6 yaşındaki bir çocuğu yalnız başına okula göndermek gerçekçi olmayabilir. Ama bu, onlara sorumluluk kazandıramayacağımız anlamına gelmiyor. Hata yapma haklarını ellerinden alabileceğimiz anlamına da gelmiyor.
Bazen çocuklarımıza fazla yardım ederken, aslında kendi ebeveynlik özgüvenimizi besliyoruz. Ama bu süreçte, onların özgüvenini fark etmeden azaltıyoruz. Ebeveynin görevi, düşmesin diye çocuğunun yerine koşmak değil adımları onun atmasına izin vermektir.
Evin içinde bunu yapabileceğiniz küçük yollar var:
Sabah kendi kıyafetini seçmesi, tabağını mutfağa götürmesi, okul çantasını akşamdan hazırlaması, o günkü planını kendisinin hazırlaması…
Bunlar, güvenli alan içinde atılabilecek küçük ama güçlü adımlardır.
Bizim görevimiz, onların hayat yolunu taşsız hale getirmek değil, taşlara nasıl basacaklarını öğretmektir.
Hata yapma hakkı
Çocukların hata yapma hakkı, öğrenmenin en doğal parçasıdır. Hata yapmak, bir eksiklik değil; deneyimin öğretmenidir. Bir çocuk yanlış yaptığında, eğer ortam güvenliyse, zihninde “İşe yaramayan neydi? “Bir dahaki sefere nasıl farklı yapabilirim?” soruları dolaşmaya başlar. Bu da dayanıklılığın, problem çözmenin ve içsel motivasyonun temelidir.
Her hatayı hemen düzeltirsek, çocuk deneyimin bedelini değil, bizim müdahalemizin rahatlığını öğrenir. Bir süre sonra da kendi hatasını fark etme, telafi etme, yeniden deneme gücünü kaybeder.
Oysa biz onların hiç hata yapmamasını değil, hata yaptıklarında yeniden ayağa kalkabilmelerini istiyoruz. Hata yapma hakkı, çocuğun insanca gelişme hakkıdır, düşe kalka öğrenmenin, kendi kararlarını sorgulamanın ve sonunda kendi ayakları üzerinde durmanın yoludur. Çünkü özgüven, hiç hata yapmayan çocuklarda değil, hata yapıp yeniden deneyenlerde büyür.
Sessizliğe dönüşen hata korkusu
Hata yapmayı bilmeyen çocuk, ileride hata yapmaktan korkan bir yetişkine dönüşür. Ve bu korku, onun önündeki en görünmez ama en kalın duvarlardan biridir.
Öğretmeni soru sorduğunda, cevabı bildiği halde sessiz kalan öğrenciler vardır. O öğrenciler yanılmaktan, arkadaşlarının gülmesinden ya da “yanlış yaparsam rezil olurum” düşüncesinden korkarlar. Aslında bilgi eksik değildir; özgüven eksiktir.
Araştırmalar, düşüncelerini özgürce ifade eden, hata yapmaktan çekinmeyen çocukların yaratıcılık, eleştirel düşünme ve akademik başarı alanlarında daha hızlı ilerlediğini gösteriyor.
Harvard Üniversitesi’nin öğrenme psikolojisi araştırmalarında, “öğrencinin hata yapmaktan korkmadığı sınıf ortamları”nın öğrenme kalıcılığını önemli ölçüde artırdığını kanıtlanmıştır.
Korkusuzca fikirlerini dile getirebilen gençler, kendilerinden çok daha fazla bilgiye sahip ama hata yapma endişesiyle sessiz kalan akranlarının önüne geçerler. Çünkü cesaret, bilginin tamamlayıcısıdır.
Çocuklarımıza verebileceğimiz en değerli hediye, hatasız bir hayat değil; hata yaptığında bile kendine güvenmeye devam etme dayanıklılığına sahip olmayı öğretmek olmalıdır. Unutmayın bu önce ailede öğrenilir ardından okulda pekiştirilir.
1. Ödevini evde unuttu ne yapmalı?
Ona ödevi götürmek yerine, “Böyle bir durumda ne yapabilirsin?” diye sormak gerekir.
O gün küçük bir hayal kırıklığı yaşasa da, ertesi gün çantasını kontrol etmeyi hatırlayacaktır.
En kötü ihtimalle, üçüncü seferde kesin hatırlıyorlar.
2. İnce giyinip dışarı çıktı ne yapmalı?
Üşümesi tehlikeli değilse, o soğuğu biraz hissetmesi aslında öğreticidir. Bir sonraki gün “Bugün hava nasıl?” diye kontrol etmeye başlayacaktır. Hatta yaşı küçükse bile sizden hava durumuna bakmanızı isteyecektir.
Dayanıklılığı güçlendirmenin bilimsel yolları
- Seçim hakkı tanıyın. “Şunu yapmalısın” yerine, “Hangisini tercih edersin?” deyin. Küçük kararlar, büyük özgüvenin temelidir.
- Küçük başarılara alan açın. Yemek hazırlamak, eşyalarını düzenlemek, kendi harçlığını yönetmek gibi görevleri ona bırakın. Sorumluluk hissi, yapılan işin boyutundan değil, ona duyulan güvenden doğar.
- Uygun zorluklar sunun. Hemen çözmeyin; düşünmesine izin verin. Sabır, bu süreçte hem sizde hem onda gelişecektir.
- Destekleyin ama devralmayın. Model olun, ipucu verin ama işi onun tamamlamasına izin verin. O sırada sakin olun; kendinize bir kahve yapın, belki güzel bir müzik açın. Bırakın süreç biraz uzasın. Öğrenme ve gelişim zaten zaman ister.
- Duygularını adlandırmasına yardım edin. “Moralin bozulmuş gibi, ne düşünüyorsun?” ya da “Bu seni nasıl hissettirdi?” gibi cümlelerle duygusal farkındalığını artırın.
- Sürekli geri bildirim verin ve duygu ve düşüncelerini yansıtabileceği sorular sorun. “Bunu nasıl başardın?” ya da “Bir dahaki sefere neyi farklı yapabilirsin?” gibi sorularla hem düşünmesini hem kendini değerlendirmesini teşvik edin.
- Küçük hatalara izin verin. Çünkü küçük hatalar, ilerde büyük hataların olmasını engeller. Hata yapma hakkı, öğrenmenin en insani parçasıdır.
Unutmayın: Kendi çözümlerini bulan çocuk, sağlıklı büyür, tabii alınan kararlar hayati değilse. Her fazla müdahale ise, onun yerine bizim egomuzu büyütür.





























Yorum Yazın