Neden hâlâ 19. Yüzyıl maliye nazırı kafasıyla yapay zeka çağının malibütçesini yapmaya çalışıyoruz?
Türkiye, borçlanma rakamlarını tartışırken, TBMM’de hâlâ "Borcu ne kadar düşürelim?" sorusu ön planda. Oysa asıl soru kaçırılıyor: "Borcu, ekonomik büyümeye en yüksek torku verecek şekilde nasıl optimize edebiliriz?"
Bugün TBMM’de bütçe görüşmeleri tüm hızıyla devam ediyor. Parlamento, klasik “gelir-gider dengesini koruyalım” anlayışıyla şekillenen bütçeyi tartışıyor, ülkemizin ekonomik zemini artık statik bir muhasebe defterinden çok daha fazlasını gerektiriyor. Bu tartışmalar, yalnızca yıllık kalemleri değil; Türkiye’nin yatırım rotasını, risk yönetimini ve geleceğe dönük büyüme potansiyelini de belirleyecek.
İki Türkiye hayal edelim:
Türkiye A (2033): Hâlâ aynı bütçe yaklaşımı. Sonuç? Yarıiletken ithal ediyoruz, AI Google'dan kiralıyoruz, gençlerLinkedIn'de 'abroad' arıyor.
Türkiye B (2033): Borcu silah gibi kullandık. Sonuç? Her sene1 unicorn çıkarıyoruz, AI startupları NASDAQ'ta işlem görüyor, beyin göçü tersine döndü."
Klasik ekonomi perspektifinde bütçe bir defter: gelir bir tarafa, harcamalar diğer tarafa yazılılır ve “denge” aranır. Ama zeminyani dünya ekonomisi artık off-road – otobanı 2020’de Covid ile bıraktık: gelirler, giderler ve borçlanma dinamikleri öngörülemiyor. Bu yüzden mühendislik ekonomisi yaklaşımıdevreye girmeli — bütçeyi bir enerji akışı sistemi olarak görmeliyiz. Bu sistemde borç bir yük değil, doğru zamanda doğru kanala yönlendirildiğinde devasa bir tork yaratmalı.
Bugünkü meclis tartışmalarında kritik soru şu olmalı: Borç, üretken kapasite artırıcı projelere mi, yoksa sadece kısa vadeli harcamalara mı yönlendiriliyor? Yarı iletken, yeşil enerji, batarya, yapay zekâ, uzay, insansı robotlar gibi stratejik alanlara yapılan borçlanma, ekonomide pozitif geri beslemeyi beslerken; cari harcama ya da ithalat finansmanına gidiyorsa bu bir enerji kaçağıdır.
TBMM’nin odağı, artık harcamanın gerçekleşme yüzdesi olmamalı. Bu yaklaşım ile fırsat maliyeti (Opportunity Cost) kavramını merkeze koymalıyız: X milyar liranın A projesine harcanması değil; o paranın, B gibi yüksek katma değerli bir yatırım için feda edilen potansiyel kazanç sorgulanmalıdır.
Borçlanmanın temel kriteri, her 1 liralık yatırımın ekonomik geri dönüşünün (Çarpan Etkisi) kaç lira olacağı olmalıdır. TBMM, artık bütçe kalemlerini ROI (Return on Investment) mantığıyla incelemeli, yatırım başına yarattığı Net Bugünkü Değer'e (Net Present Value) odaklanmalıdır.
Borç Portföyü Bir Risk Mekanizmasıdır:
• İç borç-dış borç dengesi, yalnızca faiz oranlarına bakılarak değil, döviz likiditesi, jeopolitik riskler ve tedarik zinciri bağımlılıkları hesaba katılarak yapılandırılmalıdır.
• Bütçedeki en büyük enerji kaçağı, aşırı bürokratik süreçlerin yarattığı zaman ve sermaye kaybı ile düşük verimli, yüksek maliyetli kamu alımları olarak görülmelidir.
Bu bağlamda, Türkiye’nin yatırım temalı devlet tahvilleri ihracı kritik bir fırsattır: “Green Transition Bond”, “AI Bond” ya da “Defense Innovation Bond” gibi ihraçlar, hem yerli hem yabancı yatırımcıları üretken yatırımlara dahil edebilir.
Bununda ötesinde klasik bütçeler yıllık planlarla sabitlenir ve beklenmedik durumlar (deprem gibi) karşısında hızla yıpranır. Bu yaklaşım ile “modüler bütçe” anlayışını benimsemeliyiz:
• Her çeyrekte harcama akışı performansa göre yeniden ayarlanır.
• Verimi düşük projeler için kaynak kademeli olarak azaltılır.
• Yüksek katma değerli, yüksek çarpanlı projeler için finansman hızlandırılır.
Bu model, bütçeye esneklik kazandırır. Dahası, Bütçe 2.0 sadece açığı kapatmak için değil; aynı zamanda olası makroekonomik veya jeopolitik şoklara karşı dinamik bir risk rezervi oluşturmayı ve bu rezervin getirisini optimize etmeyi hedeflemeli. Meclis sadece harcama kalemlerini değil, kaynağın etkinliğini de böylelikle denetler.
Şu anda TBMM’de tartışılan bütçe teklifi kapsamında (Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşmeler sürüyor) bazı sinyaller umut verici olsa da, tartışmanın ana ekseni hala geleneksel. Bakan Şimşek’in “Kötü bir bütçe açığımız yok” açıklaması, deprem gibi mali yükleri vurguluyor.
Bu noktada Meclis’in, kaynaklarını sadece açığı kapatmak için değil, verim yaratan alanlara kanalize eden bir strateji benimsemesi gerekiyor. Finansal disiplin, mali optimizasyonun sadece bir aracı olmalıdır, amacı değil.
Bugünkü bütçe görüşmeleri, Türkiye için yalnızca bir mali kâğıt oyunu değil; geleceğe yön veren bir kavşak olmalıdır. TBMM, klasik “disiplin” retoriğiyle yetinmek yerine, mali verim odaklı bir paradigma değişimini benimsemeli.
• Borç, sadece yük değil; dönüşüm gücü olmalı.
• Bütçe, sadece denge defteri değil; dinamik bir optimize edilebilir sistem olmalı.
• Amaç artık sadece istikrar değil; sürdürülebilir, teknoloji odaklı büyüme olmalı.
TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu'nun görevi artık, sadece bütçe disiplini değil, "mali optimizasyon mühendisliği" yapmakolmalıdır. Siyasi tercih olarak değil, ekonomik zorunlulukolduğu için.
Açıkçası Bütçe 2.0; Türkiye’nin riskten kaçınan statik bir muhasebe defterinden, verimi maksimize eden dinamik bir büyüme motoruna geçmesinin adı olmalıdır. Yani, Bütçe 2.0 lüks değil - hayatta kalma kitidir.
Not: Türkiye’de bütçe süreçleri modernleşme yolunda ilerlemiş, program ve performans odaklılık kazandırılmıştır. Fakat buaşamalar hâlâ yıllık bütçe kanunu çerçevesi içindeyürütülmektedir. Mevcut Cumhurbaşkanlığı sistemi, bütçekararlarını merkezileştirerek yönetişimi hızlandırsa da parlamentonun aktarma yetkilerinin kısıtlanması ve denetimmekanizmalarının zayıfladığı eleştirilerini doğurmuştur. Modüler bütçenin tüm ilkelerini tam anlamıyla sağlamak içinmevzuatta değişiklikler ve hesap verebilirliği artıranuygulamalar gerekebilir. Sonuç olarak, önerilen bu esnek bütçemodeli Türkiye’de kısmen benimsenmiş (performans-program bütçe), ancak hâlihazırdaki bütçe ve yönetim sistemi tam uyumlu değildir. #ChatGPT-Research























Yorum Yazın