MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • GÜNDEM
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Arendt ve fikri mülkiyet: Yaratıcı eylemin sınırları

Ana SayfaSi̇yasetArendt ve fikri mülkiyet: Yaratıcı eylemin sınırları
Arendt ve fikri mülkiyet: Yaratıcı eylemin sınırları

Arendt, özgürlüğe ulaşmak ve politik özne olabilme yolunda üretimin kimin tarafından yaratıldığıyla değil, kimlerle paylaşıldığıyla ilgilenir.

08 Ağustos, 2025, Cuma 02:20
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Ahmet Öztopkara
Ahmet Öztopkara

Fikri mülkiyet, Arendt’in savunduğu çoğulluğu ve farklılıkları engeller ve kısıtlar; bu da politikleşme serüveninde önemli problemler yaratır. Aynı zamanda, her bireyin doğumdan itibaren yaratıcı üretme potansiyeli varken, fikri mülkiyet bu yaratıcılığı da engeller. Bu nedenle, paylaşılamayan ve kamusal alanda görünürlük kazanmayan üretimler asla politikleşemezler. Özetle, bu yüzden fikri mülkiyet, politikleşmenin önündeki büyük bir engeldir.

Bilginin çok hızlı bir şekilde yayıldığı ve dijitalleşmeyle birlikte üretmenin kolaylaştığı bir çağda yaşıyoruz. Bu ortamda fikri mülkiyet kavramı, her zamankinden daha önemli bir terim olarak karşımıza çıkıyor. Yaratılan ürünlerin nasıl dağıtılacağından pazarlanma sürecine kadar önemli bir rol üstlenen fikri mülkiyet, birçok kişi tarafından yeniliği ve inovasyonu teşvik ettiği gerekçesiyle destekleniyor. Ancak bu savunuyu yapanlar, özgürlük, kamusal alan ve insan ifadesi gibi kavramları göz ardı ediyorlar.

Hannah Arendt’in The Human Condition’da yaptığı emek, iş ve eylem (action) ayrımının ışığında, bu makale fikri mülkiyet rejimlerinin yalnızca etik açıdan sorunlu olmadığını; aynı zamanda yaratıcı eylemi anlamlı kılan koşullarla temelde çeliştiğini savunuyor. Fikri mülkiyet, kamusal tanınmayı ve katılımı kolaylaştırmak yerine, Arendt’in politik ve ahlaki yaşam için elzem gördüğü görünürlüğü ve kalıcılığı engelliyor.

Arendt’in entelektüel camiaya katkısı, sadece yeni politik terimler üretmek değildir. O, modern insanın karşı karşıya kaldığı özgürlük arayışının ve bu arayışta neyi, nasıl yapacağını bilemeyişinin arkasındaki gerçeği ortaya koymaya çalıştı ve buna cevap aradı. Ona göre her şeyin başlangıcı, insanın etkin yaşamı anlamına gelen vita activa kavramıdır. Bu kavramı da emek, iş ve eylem ayrımıyla şekillendirir. Bu ayrımlar, Arendt’e göre politik olmanın ve özgürleşmenin temelidir.

Emek (labor), insanın hayvana en yakın olduğu aşamadır. Dönüşümlü ve tekrar eden, insanın biyolojik ihtiyaçlarını karşıladığı ve geçici olan faaliyetlerdir. Marx’ın tanımladığı gibi, özgürlüğe giden yol emekten geçmez. Aksine, emek bir insanı politik özne yapmaktan çok uzaktır; sadece yaşamsal faaliyetlerini sağlayan ama kamusal olarak görünürlük sağlamayan bir unsurdur.

İnsan sadece biyolojik bir canlı değildir; yaşam döngüsünü sürdürebilmek için gerekli olan emekten çok daha fazlasıdır. İnsan, dünyayı kuran bir varlıktır. İnşa edilen şehirler, mimari yapılar, evimizdeki masanın yapımı ve yazılan romanlar gibi üretimler, bu dünya yaratımının bir parçasıdır. Bu unsurlar sürekli ve kalıcıdır. Doğadan gelmeyen, insanın yapay dünyasının parçasıdırlar. Ancak bir bina dikmek veya bir roman yazmak, tek başına anlamlılık ve kalıcılık sağlamaz. Bu üretimler, başka insanlarla etkileşime girmediği takdirde politik değer taşımazlar. Kamusal alanda var olduklarında ancak değer kazanırlar.

Bu nedenle, fikri mülkiyet sanat eserlerini ve entelektüel değere sahip unsurları kısıtlayıcı bir role sahiptir. Fikri mülkiyet, bir romanı sadece mülkiyet düzeninde sabit kılar ve onun politik olmasını engeller. Dahası, başka bireylerle özgürce dolaşıma giremeyen fikirler ve üretimler asla gerçek potansiyel değerlerine ulaşamazlar. Yazılan bir roman, para kazanma amacıyla üretildiyse kalıcılığından bahsedilemez. Ayrıca, bu romanın gelir elde etmek amacıyla yayınevleri tarafından yüksek fiyatlara satılması ve kamusal alanda görünürlüğünün olmaması, o romanın politik, kalıcı ve özgürleştirici bir unsur olmasını engeller.

İşin (work) kalıcılığı, üretilen ürünün sadece zaman içinde yok olmaması değil; aynı zamanda kamusal olarak görünür olması ve ortak olarak paylaşılabilir hale gelmesidir. Arendt, bir üretimin politikleşmesi için şunu söyler:
"Eylem, ayrıca, özgül içeriği ne olursa olsun, her zaman ilişkiler kurar ve bu nedenle tüm sınırlamaları zorla açma ve tüm sınırları aşma yönünde içkin bir eğilime sahiptir." (Arendt, 1998, s. 190)
Buradan da çıkarılabileceği üzere, yaratılan iş ancak kamusal ilişkiler sağlandığında bir değer kazanır. Fikri mülkiyet ise bunun önünde bir engeldir. Bu nedenle, üretimin değer kazanıp politikleşmesi için iş yetmez; bunun ötesine geçilmelidir. Tam olarak bu noktada Arendt’in “action” kavramı karşımıza çıkar.

Arendt’e göre özgürlüğe giden yol ve politik olmanın koşullarından biri eylemdir:
"...Eylem, insanlar arasında doğrudan gerçekleşen tek etkinliktir... ve mükemmel anlamda politik etkinliktir." (Arendt, 1998, s. 7)
Yani özgürlük, yalnızca eylem içinde, başkalarıyla birlikte var olduğumuzda mümkündür. Eylem, sadece bizim ne olduğumuzu değil, aynı zamanda kim olduğumuzu da ortaya çıkarır. Bu eylemler kamusal alanda gerçekleştiğinde, ilişkiler kurar ve “bir insan işleri ağı yaratır.” Ona göre politik olmanın özü budur. Başkalarıyla etkileşime girerek, ilişkiler kurarak ve ortak bir dünya yaratarak politik bir özne oluruz.

Fikri mülkiyet ise bu ilişkilerin yaratıcı ve görünür olmasını engeller. Üretilen ürünü yalnızca özel mülkiyet alanına sıkıştırır ve onun politikleşmesini olanaksız kılar. Telif sistemleri yüzünden herkesin erişemediği bir kitap veya fikir, ya da sadece kâr amacıyla yazılmış bir roman, kalıcılığını sağlayamaz ve politik olamaz; çünkü kamusal etkileşime kapalıdırlar. Arendt’e göre de bu bir eylem olamaz; bu yüzden “action” ortaya çıkmaz, sadece işlevsel bir durum olarak kalır.

Çağımızda yaratılan ürünler yoğun bir şekilde telif uygulamalarına tabidir. Eğitimde, sanatta veya bilimde bile kamunun yararı için yapılan üretimler, bu tarz uygulamalardan dolayı çok ciddi süreçlerden geçiyor ve görünürlük sağlanması zorlaşıyor. Örneğin, kamusal fayda için yazılmış bir ders kitabının telif hakları nedeniyle ekonomik olarak her kesimden öğrenciye ulaşamadığını söylemek yanlış olmaz. Kamuya açık yazılımlar bile devletlerin bu tarz fikri mülkiyet kanunlarına takılarak özgürce dolaşıma sokulamıyor. Bu durumlar da yaratımın eylem potansiyelini sınırlıyor.

Oysa Arendt’e göre:
"Bu nedenle, kitap sistematik olarak emek, iş ve eylem tartışmasıyla sınırlıdır; bu da kitabın üç ana bölümünü oluşturur." (Arendt, 1998, s. 7)
Buradan da çıkarılabileceği üzere, eylemin politik olabilmesi ancak onun paylaşılabilir ve görünür yapıda olmasıyla ilgilidir. Bu nedenle, modern çağda üretilen telif yasaları, üretimlerin eylem olabilme kapasitesini ve görünürlüklerini kısıtlamakta; özgürlükle özdeş eylemi, özel mülkiyetin dar kalıpları içinde görünmez kılmaktadır.

Fikri mülkiyet yasalarına aykırı olarak geliştirilen ve kamusal faydayı gözeten kimi uygulamalar da yok değildir. Creative Commons lisansları, Arendt’in eylem kavramıyla hem tutarlı hem de çelişmez üretimlerdir. Wikipedia veya Linux da bu eylem kavramıyla uyumludur; çünkü sadece teknik yapılar değil, aynı zamanda bireylerin özgürce bilgi alışverişi yapabildiği ve kamu tarafından kolayca ulaşılabilen üretimlerdir. Buralarda dolaşımda olan sadece basit bilgiler veya işe yarasın diye basitçe kullanıp atılan şeyler değil, aksine politik öznelerdir.

Dahası, Arendt’in görünürlük ve hatırlanma kavramları da bu noktada çok kritiktir; çünkü görünürlüğün olmaması sadece özgürlüğü kısıtlamaz, aynı zamanda hatırlanmayı da engeller. Arendt’e göre bir eylem, başkalarıyla etkileşime girdiğinde ve anlatıldığında tarihsel bir iz bırakır. Ancak fikri mülkiyet yasalarından ötürü bu anlatımın sağlanamadığı üretimler, basit teknik üretimlerden öteye gidememektedir. Kamusal bellekte de yer edinemeyen bu üretimler politikleşemez ve fikri mülkiyetin sadece günümüzü değil, aynı zamanda geleceğimizi de etkilediği söylenebilir. Fikri mülkiyet, hafızalarımızı bastırır ve politikleşmenin önünde büyük bir engel olarak durur.

Arendt, özgürlüğe ulaşmak ve politik özne olabilme yolunda üretimin kimin tarafından yaratıldığıyla değil, kimlerle paylaşıldığıyla ilgilenir. Bir eylemin kopyalarının yapılarak üreticinin kâr oranlarını azaltması, bu eylemin değerini düşürmez.

Johnson, fikri mülkiyeti üreticilerin ürettikleri eserden kâr elde edebilmelerini sağladığını söyleyerek savunur:
"Birisi sizin yaratınızı kopyaladığında kaybettiğiniz şey, yaratınızdan kâr elde etme kapasitenizdir. Bu artık ahlaki bir hak değil, toplumsal bir haktır." (Ciulla, Martin, & Solomon, 2011, s. 258) Onun argümanının Arendt’in bakış açısına göre eleştirilmesi gereken noktası, üretimi sadece ekonomik koşullara indirgeyen yaklaşımıdır. Yaratıcı emeğin anlamı bu yüzden kaybolur. Arendt, insanın faaliyetlerinin değerini ekonomi gibi politik olmayan ve olamayacak bir alandan hesaplayamayacağımızı söyler ve yaratıcı emeğin değerinin ancak kamusal görünürlük, tanınma ve başkalarıyla kurulan ilişkiler sayesinde gerçekleşebileceğini ifade eder.

Fikri mülkiyet, bu üretimi sağlayan insanlara bazı kâr odaklı getiriler sağlayabilir. Örneğin, bir yazar yayınevleriyle işbirliği yapıp, pazar incelemesi ve okurların davranışlarını analiz ederek çok satabilecek bir kitap yazarak zengin olabilir. Ancak burada asıl sorun, bu üretilen eserin politik özne olup olmadığı ve Arendt’e göre gerçek anlamda özgürlüğe ulaşıp ulaşamadığıdır. Bir faaliyet ancak paylaşım yoluyla politik değer kazanabilir. Bu nedenle, yazılan romanın sadece ekonomik kaygılarla ve kâr amacıyla yazılması, action ve appearance kavramlarının belirttiği gibi, bir üretimin ancak paylaşım yoluyla politik değer kazanması bakış açısıyla uyuşmaz.

Arendt, özgürlüğün ortak eylemde savunulması gerektiğini belirtirken, bu noktada fikri mülkiyet ile ilgili yapılacak bir reformun toplumsal dönüşüm açısından da son derece önemli olduğunu vurgular. Fikri mülkiyetle ilgili yapılacak düzenlemeler, demokrasinin daha işlevsel ve gelişmiş bir hale gelmesine yardımcı olabilir.

Bu yüzden, fikri mülkiyet üretimin başkalarıyla ilişkiler kurarak ve kamusal alanda görünürlük kazanarak eyleme dönüşmesini engeller ve sahiplik gibi sınırları çok keskin, dar kalıplara hapseder. Arendt, özgürlüğe ulaşmak ve politik özne olabilme yolunda üretimin kimin tarafından yaratıldığıyla değil, kimlerle paylaşıldığıyla ilgilenir. Bir eylemin kopyalarının yapılarak üreticinin kâr oranlarını azaltması, bu eylemin değerini düşürmez. Ancak bu eylem kamusal alanda özgürce insanlar arasında kolektif olarak dolaşıma giremezse (fikri mülkiyet ile gelen yasal düzenlemelerden ötürü), asıl tehdit oluşturan unsur budur. Böylelikle, ne üretim ne de üretici politik olarak görünür hale gelir ve Arendt’in ortaya koyduğu politik özgürlük gerçekleşemez.

Arendt, "Dünyayı, insan ilişkileri alanını, normal ve 'doğal' çöküşünden kurtaran mucize, nihayetinde eylem yetisinin ontolojik olarak köklendiği doğum olgusudur." (Arendt, 1998, s. 247) diyerek, politik özgürlüğün ancak ve ancak yeniden başlatma kapasitesi ile sağlanacağına inanır. Natality kavramı, insanın yeni bir başlangıç yapabilme kapasitesini tanımlar. Fikri mülkiyet kısıtlamaları, örneğin bir şarkının remixlenmesi veya parodilerinin yapılması gibi yaratıcı fikirlerin engellenmesi anlamına gelir. Bu yasaklamalar ve kısıtlamalar, insanın doğuştan sahip olduğu ve ancak eyleme dönüşerek politik hale gelen bu yaratma kapasitesini kısıtlar. Bu yüzden fikri mülkiyet uygulamaları, “natality” kavramının sunduğu özgünlük ve yaratıcılığın önünde bir engeldir.

Bu ve bunun gibi yaratıcı ve özgün fikirlerin kamusal dolaşıma girmesini ve eyleme dönüşmesini engeller. Fikri mülkiyet uygulamaları, yaratımı sadece “koruma” üzerine kurar ve bu doğrultuda mevcut olan statükoyu sürdürmeye devam ederek yeniden doğuma sebebiyet veremez. Arendt, politik özgürlükten bahsederken, bu yolda bireyin sürekli yenilemesi, yeni olanı başlatması gerektiğini söyler. Ancak fikri mülkiyet, politikleşme serüveninin önünde duran kocaman bir engeldir.

Arendt, görünürlük kavramının üzerinde durur ve bu görünürlüğün gerçekliği sağlayan bir unsur olduğunu beyan eder:
"Yeni olan her zaman istatistiksel yasaların ezici olasılıklarına karşı ortaya çıkar... bu nedenle yeni olan her zaman bir mucize kılığında görünür."(Arendt, 1998, s. 178) Görünürlük, politikleşmenin esasıdır; bir üretim görünür hale gelmediği sürece politik bir özne olamaz. Peki bu görünürlük nasıl sağlanır? Arendt, bunun cevabını çoğulluk (plurality) ve kamusal alandaki ilişkilerle verir. Üretimin kolektif bir şekilde ilişkiler kurması gerekir; bunun için de kamusal alanda görünür olması lazımdır.

Fikri mülkiyet ise tam tersi bir tutuma neden olur. Bireyin politik özne olmasını, onun yarattığı özgünlüğün kamusal alanda görünür olmasını engeller. Doğası gereği amacı, yaratılanların özel alanda tutularak korunmasıdır. Plurality ile Arendt’in vurguladığı, bireylerin farklılıklarıyla birlikte kamusal alanda var olmalarıdır. Fikirler ve yaratıcı üretimler, fikri mülkiyet yasaları altında serbestçe dolaşamazlar. Bu yüzden ne ifade özgürlüğü güvence altındadır ne de bireyin politik özne olabilmesi mümkündür. Bu fikirler başka bireyler önünde beliremezse, özgürce ve farklı fikirler var olabilmek konusunda zorluk yaşarlarsa, maalesef politikleşme gerçekleşemez.

Arendt’in önerdiği sistem, aslında paylaşım odaklı bir sistemdir. Bu sistemde insanlar, gerçekten özgürlüğe, ortak bir dünya ve birlikte paylaşımlar yaparak ulaşırlar. Fikri mülkiyet bu yüzden sadece ekonomik ve hukuki bir konu değildir; aynı zamanda bugünün dünyasında yaratmak istediğimiz toplumun ne tarz olmasını belirlerken aşmamız gereken bir engeldir. Mülkiyet odaklı sistem, bireyi yalnızlaştırıp politik özne olmasını engellemektedir. Wikipedia, Linux ve Creative Commons gibi uygulamalar, paylaşımlı ve kolektif bir yaşamın mümkün olabileceğini ve sadece idealist bir istekten fazlası olduğunu gösteren güzel örneklerdir.

Arendt, özgürlüğün ortak eylemde savunulması gerektiğini belirtirken, bu noktada fikri mülkiyet ile ilgili yapılacak bir reformun toplumsal dönüşüm açısından da son derece önemli olduğunu vurgular. Fikri mülkiyetle ilgili yapılacak düzenlemeler, demokrasinin daha işlevsel ve gelişmiş bir hale gelmesine yardımcı olabilir.

Bu makalede, Arendt’in ortaya koyduğu appearance ve action kavramları üzerinden, fikri mülkiyetin ekonomik bir problem olmanın ötesinde nasıl politik bir problem yarattığı gösterilmeye çalışıldı. Sonuç olarak, Arendt’in insan faaliyetlerini anlamlandırmak için sunduğu kavramlar, fikri mülkiyet ile çelişir bir yapıdadır. Arendt, yaratımın kamusal alanda ortaya çıktığı ve kolektif ilişkiler içerisine girdiği vakit politikleştiğini savunurken, fikri mülkiyet üretimi özel mülkiyet alanına hapsederek bu durumları engeller. Fikri mülkiyet, Arendt’in savunduğu çoğulluğu ve farklılıkları engeller ve kısıtlar; bu da politikleşme serüveninde önemli problemler yaratır. Aynı zamanda, her bireyin doğumdan itibaren yaratıcı üretme potansiyeli varken, fikri mülkiyet bu yaratıcılığı da engeller. Arendt’in ortaya koyduğu kavramların ışığında söylenebilir ki, kamusal alan, ilişkiler ve paylaşım, sahiplik ilkesinden çok daha önemlidir; üretim ancak bu şekilde politikleşir. Bu nedenle, paylaşılamayan ve kamusal alanda görünürlük kazanmayan üretimler asla politikleşemezler. Özetle, bu yüzden fikri mülkiyet, politikleşmenin önündeki büyük bir engeldir.

Referanslar

Arendt, H. (1998). The human condition (2nd ed.). University of Chicago Press.

Ciulla, J. B., Martin, C., & Solomon, R. C. (2011). Honest work: A business ethics reader (2nd ed.). Oxford University Press.

 

 

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

Ahmet Öztopkara
    Ahmet Öztopkara

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Yeni çözüm sürecinde Meclis’te ilk güçlü adım
    Ahmet Öztopkara
    Ahmet Öztopkara Arendt ve fikri mülkiyet: Yaratıcı eylemin sınırları
    Gönen Orhan
    Gönen Orhan Tüketiyorum, o halde VARIM!
    Bora Şahin
    Bora Şahin Makyajla yazılan manifesto
    Bilgehan Uçak
    Bilgehan Uçak Simi’den
    Yavuz Saltık
    Yavuz Saltık Diploma var, gelecek yok
    Mustafa Akın Özerdem
    Mustafa Akın Özerdem Otorite yerel demokrasiye karşı
    Başak Yağmur Eray
    Başak Yağmur Eray Silah teknolojisinden “Siyaset teknolojisine” geçiş: SİHA’sal Hareket
    Erdem Bağcı
    Erdem Bağcı Türkiye'de 2025 yazı itibariyle dezenflasyon süreci ve uygulanması gereken politikalar
    Ali Kılıç
    Ali Kılıç Akdeniz’in yeni parametreleri: İstanbul Zirvesi ve çok katmanlı strateji
    Burcu Ağca Karakaya
    Burcu Ağca Karakaya Üniversite tercihi yaparken sadece bugünü değil, geleceği de düşünün
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk CHP’nin çözüm süreci komisyonuna katılımı
    Murat Aksoy
    Murat Aksoy Ahlak yoksa çürüme kaçınılmazdır
    Çağatay Arslan
    Çağatay Arslan 2025 model demirperdenin ekonomiye zararları
    Beril Esra Atahan
    Beril Esra Atahan Evren boşluk sevmez: Gitmeden gelinmez, kapanmadan açılmaz
    SON GELİŞMELER
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    İhraç edilen teğmenlerin avukatlardan açıklama
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    Saadet Partisi Genel Başkanı Mahmut Arıkan, Yalova'da tersane işçileriyle bir araya geldi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    MSB kararını açıkladı: Teğmenler TSK'dan ihraç edildi
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    DEM Parti İmralı Heyeti’nden Pervin Buldan, DTK Eş Başkanı Leyla Güven’i cezaevinde ziyaret etti
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı