Epstein davasının Trump’a siyasi ya da hukuki anlamda nasıl yansıyacağını kestirmek zor. Bu süreçten ciddi bir zarar görmeden çıkması da ihtimal dâhilinde. Ancak bu mesele etrafında şekillenen kırılma, popülist siyasetin sınırlarını göstermesi açısından yine de dikkat çekici. Popülizmin halk–elit karşıtlığına dayanan siyaseti ve komplo teorilerini yücelten kolaycılığı kısa vadede mobilize edici olabilir. Ancak uzun vadede bu söylemler, hem ülkeyi yönetecek sahici çözümler sunmaktan uzak kalıyor hem de bumerang gibi sahiplerini vurabiliyor.
ABD siyaseti son haftalarda yeniden Epstein skandalıyla çalkalanıyor. Aslında mesele yeni değil. Amerikalı milyarder Jeffrey Epstein, 2019 yılında çocuklara yönelik cinsel istismar şebekesi kurmakla suçlandığı davada cezaevinde yargılanmayı beklerken intihar etmişti. Epstein’a yönelik ilk dava 2005 yılında açılmış, 2008’de çocuk fuhşuna aracılık suçlamasını kabul etmiş, kısa bir süre hapis yatmış ve cinsel suçlu olarak resmî kayıtlara geçmişti. Ancak konunun bugün yeniden siyasetin merkezine oturmasının temel nedeni, Epstein’ın çok sayıda ünlü ve güçlü isimle kurduğu ilişkiler ile cezaevindeki şüpheli ölümünün etrafında dolaşan bitmek bilmeyen spekülasyonlar.
Epstein davası, Trump’ın tabanı olan “Make America Great Again” (MAGA) hareketi için sembolik bir önem taşıyor. Bu hareketin en belirgin özelliklerinden biri, çeşitli komplo teorileriyle şekillenmiş olması. Bunların en bilinenlerinden biri, eski Başkan Barack Obama’nın aslında ABD'de değil Kenya’da doğduğu iddiasıydı—ve bu iddiayı yıllarca bizzat Trump da destekledi. MAGA hareketi içindeki kayda değer bir kesim, Jeffrey Epstein’ın küresel bir pedofil elit ağının parçası olduğuna; bu ağın medya, yargı ve siyaset içindeki güç odakları tarafından korunduğuna; hatta önceki Amerikan yönetimlerinin de bu suça ortak olduğuna inanıyor.
Trump, bu inançları doğrudan sahiplenmese de seçim kampanyası sırasında kendisini müesses nizamın dışında, “sisteme karşı savaşan” bir figür olarak konumlandırdı ve Epstein meselesine dair kamuoyunda şeffaflık beklentisini destekleyen açıklamalarda bulundu. Örneğin, 2024 kampanyası sırasında, Epstein'a ait olduğu iddia edilen “müşteri listesinin” açıklanmasında bir sakınca olmadığını, bu listenin büyük ihtimalle kamuoyuna sunulacağını söyledi. Trump’ın atadığı Adalet Bakanı Pam Bondi de Şubat 2025’te bu yönde bir adım atarak, Epstein'la ilgili belgelerin masasının üstünde olduğunu ve incelenmekte olduğunu duyurdu. Bu gelişmeler üzerine birkaç hafta önce, Cumhuriyetçi ve Demokrat bazı Kongre üyeleri, davaya ilişkin tüm belgelerin açıklanmasını talep eden iki partili bir önerge sundu.
Ancak bu noktadan sonra Trump söylem değişikliğine gitti.
Daha önceki şeffaflık çağrılarından uzaklaşarak, Epstein davasını ‘oldukça sıkıcı’ olarak niteledi ve dava dosyalarında kamuoyunun ilgisini hak edecek bir şey olmadığını söyledi. Bu tavır, özellikle konuyu siyasallaştıran MAGA tabanında hayal kırıklığına yol açtı. Hareketin radikal unsurları arasında Trump’ın da artık sistemin bir parçası haline geldiği yönünde iddialar ortaya atılmaya başlandı. Trump ile arası açılan Elon Musk da bu eleştirilere katılarak eğer Epstein dosyalarını açıklamazsa Trump’a güvenmenin artık mümkün olmadığını söyledi.
Son yıllarda yükselişte olan popülizmin alet çantasındaki iki önemli araç halk-elit karşıtlığı ve kurumlara saldırı. Popülizm, yalnızca halkın sesi olmayı değil, halkın tek meşru temsilcisi olduğunu iddia eden bir anlayış. Cas Mudde'nin belirttiği gibi popülizm, halkı ahlaki olarak ‘temiz’ bir topluluk olarak tanımlar ve bu halkın iradesine karşı çıkan elitleri gayrimeşru ilan eder. Trump gibi liderler de kendilerini bu ‘temiz halkın’ gerçek temsilcisi olarak sunar. Bu çerçevede Trump’ın kampanyası da seçmenlerde elitlere, medyaya ve hükümete duyulan güvensizlik, öfke ve hayal kırıklığı gibi duyguları ‘derin devlet’, ‘küresel elit’, ‘yalan haber medyası’ gibi düşman imgeleriyle harekete geçirdi. Epstein davası Trump’a popülizmin el kitabının en önemli iki aracını kullanma fırsatı sundu. Birincisi, bir tarafta temiz halk diğer tarafta yozlaşmış ve gayrimeşru elit şeklinde bir zıtlık inşa etme; ikincisi başta yargı olmak üzere kurumlara olan güvensizliği mobilize etme.
Epstein davasıyla ilgili iddiaların ne kadar doğru olduğunu bilmiyoruz. Belki hiçbir zaman da bilemeyeceğiz. Ancak burada bu iddiaların doğruluğundan çok, bu iddialar etrafında şekillenen komplo teorilerinin ve duygusal mobilizasyonun ABD siyasetindeki etkilerini anlamaya çalışıyoruz.
Popülizm yalnızca kriz anlarında ortaya çıkmaz, aynı zamanda krizi üretir ve sürdürür. Bu nedenle popülist liderlerin söylemleri, sürekli bir tehdit ve olağanüstülük hali yaratmaya dayanır. Epstein davasını siyasi rakiplerini sıkıştırmak için kullanan Trump, şimdi kendi inşaa ettiği komplocu dünyanın içinde güvenilirliğini yitiriyor. Elbette Epstein davasıyla ilgili iddiaların ne kadar doğru olduğunu bilmiyoruz. Belki hiçbir zaman da bilemeyeceğiz. Ancak burada bu iddiaların doğruluğundan çok, bu iddialar etrafında şekillenen komplo teorilerinin ve duygusal mobilizasyonun ABD siyasetindeki etkilerini anlamaya çalışıyoruz.
Donald Trump’ın kurumları itibarsızlaştırma ve komplo teorilerini yüceltme stratejisi kısa vadede başarılı olmuş olabilir. Ancak Epstein davası bize bu stratejinin sınırlarını gösteriyor. Peki, ABD siyasetine ilişkin bu gelişmeler, dezenformasyon ve komplo teorilerini kullanan diğer popülist liderler için ne gibi dersler içeriyor? Benzer komplocu söylem kalıpları başka ülkelerde de farklı şekillerde karşılık buluyor.Trump destekçilerinin sık sık kullandığı ‘deep state’ (derin devlet) kavramı muhtemelen dünya literatürüne Türkiye’den geçti. ‘Dış mihraklar’, ‘üst akıl’, ‘faiz lobisi’ gibi kavramlar Türkiye’de siyasal söylemde belirsiz düşmanlara ve görünmeyen güçlere referans veren komplocu düşünme biçiminin en yaygın göstergeleri.
Trump, yıllarca sistem karşıtı komplolarla tabanını mobilize etti; ancak bu komploların gerçek karşılıkları olmayınca kendi destekçileri bile hayal kırıklığına uğramaya başladı. Elbette Epstein davasının Trump’a siyasi ya da hukuki anlamda nasıl yansıyacağını kestirmek zor. Bu süreçten ciddi bir zarar görmeden çıkması da ihtimal dâhilinde. Ancak bu mesele etrafında şekillenen kırılma, popülist siyasetin sınırlarını göstermesi açısından yine de dikkat çekici. Popülizmin halk–elit karşıtlığına dayanan siyaseti ve komplo teorilerini yücelten kolaycılığı kısa vadede mobilize edici olabilir. Ancak uzun vadede bu söylemler, hem ülkeyi yönetecek sahici çözümler sunmaktan uzak kalıyor hem de bumerang gibi sahiplerini vurabiliyor.

Yorum Yazın