Futbolu çok severim. Çok koyu ama sorgulamasını da muhtemelen bilen bir Fenerbahçeliyim. Sonuçta doğma büyüme, son dokuz sene hariç, Kadıköylüyüm.
Türkiye’de, Avrupa’da hatta kısmen de olsa Güney Amerika’da oynanan futbolun takipçisi olmaya çalışıyorum.
Dört, beş senedir Türkiye’de oynanan futbolda bariz bir tuhaflık; öyle “top yuvarlaktır” yuvarlak lafıyla açıklanamayacak bir tuhaflık fark ediyorum, en azından seziyor(d)um.
Almanya’da transfermarkt isminde çok güzel bir internet sitesi var. Başlıktaki kelime, yani transfer market değil, yanlış yazmadım, dünyanın yaklaşık tüm liglerinde oynayan takımların ve futbolculerinin son piyasa değerlerini gösteriyor bu internet sitesi. Bu cümlede 'değer' kelimesi yerine fiyat da diyebilirsiniz. Ama özellikle bizde bu iki kelime aynı anlama geliyor mu; mesele bu zaten.
Son senelerde bende bir alışkanlık oluştu. Bir maç izlemeye başladığımda transfermarkt sitesini açıyorum. Fenerbahçe’nin, başka takımların, yabancı takımların piyasa fiyatlarına bakıyorum. Maçı izlerken aklımın bir yerinde hep bu piyasa fiyatları oluyor ve maçın gidişatını, mücadeleyi ve tabii ki sonucu bu fiyatlara göre değerlendiriyorum.
Galatasaray ile Samsunspor arasında haftasonu çekişmeli bir maç oynandı. Galatasaray’ın piyasa fiyatı 305 milyon avro, Samsunspor’un ise 49 milyon avro. Başka bir ifade ile de Galatasaray en azından altı kat daha yüksek fiyatlı oyuncularla oynuyor. Uzatmalarda Osimen’in güzel bir golüyle GS, üç-iki öne geçiyor ama ancak uzatmalarda. Son dakikada Samsun lehine çok tartışmalı bir penaltı pozisyonunu unutmamak gerekiyor.
İki takımın piyasa değerleri arasında altı kattan fazla fark var ama bu fark sahaya pek yansımıyor, NEDENSE!!!
Fenerbahçe’nin piyasa değeri (transfermarkt değeri) GS’a çok yakın ve 292 milyon avro. Yukarıda yazdım, Samsunspor’un ise 49 milyon avro, başka bir ifade ile de Fenerbahçe ve Samsunspor farkı da yaklaşık altı kat.
Fenerbahçe’nin Samsunspor ile oynadığı son maçlara bakıyorum. 5 Ekim 2025'te 0-0, 16 Mart 2025' 0-0 (Kadıköy), 20 Ekim 2024'te 2-2, 21 Ocak 2024'te 1-1 (Kadıköy).
Çok açık konuşalım. Bu sonuç size aralarında altı kat fiyat farkı olan iki takımın durumunu mu veriyor? Bu manzara “top yuvarlaktır” ile açıklanabilir mi?
Önceki gece (6 Aralık) Fenerbahçe zor bela RAMS Başakşehir ile 1-1 berabere kaldı. Başakşehir’in de transfermarkt fiyatı 74.7 milyon avro, hadi diyelim 75 milyon avro. Maç Fenerbahçe için çok önemli. Kazansak GS ile puan farkı bir olarak kalacak ama beraberlikle fark üçe çıktı.
Tedesco, “çok kötü oynadık” diyor maç sonrası. Nuri Şahin de Fener’i kaçırdık diyor ama Şahin’in “elimizden kaçırdık” dediği takım, Başakşehir’den tam dört kat daha pahalı. İlginç bir durum değil mi?
Avrupa kupalarında Fenerbahçe, son olarak Kadıköy’de Macar takımı Ferençvaroş ile karşılaştı. Ferençvaroş’un transfermarkt fiyatı 90 milyon avro yani Fenerbahçe, yaklaşık 3.5 kat daha pahalı. Ama maç 0-0 bitti.
Trafiğe kapalı bir yerde, bir Audi 8 ile müzelik bir Anadol (hatırlayan kaldı mı?) yarışsa ve yarış kafa kafaya bitse çok şaşırırsınız eminim. Ama neden yukarıda verdiğim maç sonuçlarına bu kadar şaşırmıyorsunuz?
Bu durumun bir açıklaması olması lazım değil mi?
Senelerdir bu durumda bir anormallik var diyorum ama tam da noktayı i’nin üzerine koyamıyordum.
Bahis skandalları dolayısıyla ortalara saçılan büyük pislik benim senelerdir sorduğum bu soruya da kısmi bir yanıt verdi.
Kaç senedir -serde iktisatçılık var-, bu fiyatlarda bir anormallik var diyorum ama fiyatların nasıl bu kadar yanlış olabildiğine, bir gösterge olmaktan çıktığına net açıklama getiremiyor(d)um.
Türkiye maalesef bir karapara (kara para değil) cehennemi. Bunu asla Fenerbahçe için söylemiyorum. Genel bir trend bu galiba. Piyasa değeri üç milyon avro olan bir futbolcu on milyon avrodan kontrat imzalayabiliyor, zaten pek vergi de vermiyorlar. Kontratın yüksek gösterilmesinin maliyet pek yok, karapara bu arada yıkanmış gibi. transfermarkt da bu kontrat fiyatlarına göre takımın değerini gösteriyor, bu işler de ağırlıklı olarak büyük takımlar için geçerli.
Deveye sormuşlar “neden boynun eğri?” diye, deve de "nerem doğru ki" diye yanıtlamış.
Ancak, yazıyı şöyle tamamlayalım; önemli olan karaparanın aklanması değil, karaparanın nasıl ortaya çıktığı. Bizde esas tabu da bu.
Denizbank’da bir şube müdürünün konusunu herkes biliyor, yargılanıyordu ve yüz yıldan fazla ceza aldı. Acaba kimse bu şuba müdürüne, bu paraları getiren futbolculere “bu paraları nereden buldun, gelir beyannamende gösterdin mi?” diye soran oldu mu?






























Yorum Yazın