MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Pijamalı balon

ANA SAYFAEDEBİYATPijamalı balon
Pijamalı balon

Şimdi yüzmeyi balonun içinde, kendi kendime mi öğrenecektim? Böyle düşünürken balonun içinde yine uyuya kaldım. Ezanın sesi ile ürperdim. Gözlerimi açtım. Yemek masasındayız.  Rıfat yanımda.

13 Eylül, 2025, Cumartesi 00:05
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Aydan Bakan
Aydan Bakan

Dilim körelmiş. En sevdiğim şeftalinin bile tadını alamıyorum. Canım hiçbir şey istemiyor. Annemi görmemek için hep odamdayım. “Görünce, ya sorarsa?”

Yattığım yerden sihirbazlık videoları izliyorum. Yeteneksizim. Olmayan şeyi var edemeyeceğim gibi kendimi de yok edemeyeceğim. Gözlerinden anlıyorum, annem bana acıyor. Ara sıra “Hadi biraz hava al da gel,” diyor. Nereye gideceğim ki? Her yerde çocuklar var, herkesin yanında çocuğu!

Düşünceler beni yatağa saplıyor. Hep uyuyorum. Uykum bile üşüyor.

Masanın üzerinde ateş renginde bir balon bana “Gel,” diyor. Yanına gidiyorum. Pırıl pırıl! Gözlerim kamaşıyor. Kalbim çarpıyor, terliyorum. İçine giriyorum. İnsanın kendini küçültmesi ne zor şeymiş. O an anlıyorum.

Annem Rıfat ile muhabbet ediyor. Son anda fark ediyor beni. Elleri ayaklarıma uzanamadan kaçırıyorum.

Dur!

Gitme!

Yapma!

İkisi de boşluğa yalvarıyor.  Artık içindeyim. Balon beni yuttu. Yeni doğan bir çocuk gibi meraklı gözlerle etrafa bakıyorum. Duvarda lale çerçevenin içinde bir fotoğraf var. İlk defa görüyorum. Resimde ailece deniz kenarındayız. Elimizde birer top dondurma. O günü hatırlıyorum. Çok mutluyuz.

Annem mutfağa gidiyor. Kocamla hiç konuşmuyoruz.

Rıfat’ı ilk kez minibüste gördüm. İkimiz de öğrenciyiz. Etrafına gülücükler dağıtıyor. Saçları güneş gibi parlak. Gözleri zümrüt yeşili, gözlerimi yakıyor. Paraları toplarken yardım ediyor. İnerken şoförün verdiği harçlığı almıyor. İçimden “Tam babamın damadı olacak adam,” diyorum. Gözü tok, yüzü açık! İçimden geçenleri duymuş gibi gülümsüyor. Annem sesleniyor:

“Belkıs, kahve ister misin? Şekersiz, tarçınlı Türk kahvesi…”

Susuyorum.

Rıfat ayakta. Kapıdan, “Kızlar ben çıkıyorum. Anne, akşama karnıyarık yapsan…” cümlesini tamamlamadan kayboluyor. Tişörtümü sıyırıp karnımı açıyorum. Karnım yarık değil. Benim hiç… Ağlamaya başlıyorum.

“Kızım! Hadi çık artık dışarı. Neyin var? Sen eskiden her şeyini anlatırdın. En iyi arkadaşın değil miyim ben senin?”

Öyleydi.

Annemle birlikte büyüdük. Babam tır şoförüydü. Gider, günlerce gelmezdi. Seksek oynar, beş taş atar, bebeklerime elbise diker, şapka örerdik. Annem çalışkan bir kadındı. Salonun ortasında dikilmek üzere yere yatırdığı yorganlardan birini hiç unutmam; camgöbeği rengindeydi. Mahallenin en kötü kalplisi sipariş vermişti. Annem yüreği istemeye istemeye dikti, kaç kez eline iğne battı.

“O kadın niye o kadar çirkin?”

“Sus kızım, öyle denmez. Allah vergisi!”

“Allah vergi de mi alıyor anne?”

Basardı kahkahayı.

“Peki, benim gözlerim neden mavi?”

“O nasıl bir soru kızım?”

“Seninkiler yeşil, babamınkiler de…”

“İlahi Belkıs, herkesin aynı renkte olduğunu düşünsene; aynı boy, aynı saç… Çok sıkıcı olmaz mıydı?”

“Sen okuldayken de hep böyle akıllı mıydın?”

“Annenim diye sana öyle geliyor yavrum. Bunun için akıllı olmaya gerek yok. Senin de çocukların olunca…”Ben de bağırırdım bahçede: “Benim annem benden akıllı!” Hem koşar hem bağırırdım. O da peşimden koşardı.

Ya şimdi de yanıma gelmek isterse? Burası dar. Kendimi elimle karışlıyorum. Küçülmüşüm. Küçücüğüm. Topu topu iki karış, sekiz parmak. İkimize yer yok.

Elinde kahvesi yanıma oturuyor. Rıfat gitmiş olmalı, etrafta yok. “Kızım, hadi gel, bak lokum da getirdim yanına.” Buradan çıkmaya niyetim yok.

Duymuyor. Balon sesimi de yutmuş olmalı.

Mutfaktan sesler geliyor. Yine radyosunu açmış. Akşama karnıyarık yapıyor.

Balonun içi birden gözyaşlarımla doluyor. Yüzmeyi öğreniyorum bu yaştan sonra. Ne işime yarayacaksa!

Evimiz denize çok uzaktı. Bir gün komşumuz kızı ile bize geldi:

“Komşu, siz de gelin, hep birlikte denize gidelim.”

Çıkıp gittiler. Annemle birbirimize baktık. İlk kez bir komşudan davet almıştık, üstelik deniz için… Çabucak hazırlandık. Deniz muhteşemdi. Ben kıyıda biraz oynadım, annem hem bana bakıyor hem de bir şeyler atıştırıyordu. Esra’nın annesi:

“Belkıs, yüzmeyi bilmiyor mu?”

“Babası haftaya gelecek komşu. Bana da sıkı sıkı tembihledi; “Kızıma yüzmeyi ben öğreteceğim, sakın ha sen yorulma.” Sevinçle yanlarına koştum. 

“Demek öyle dedi babam. Peki, ne zaman gelecek?”

“Yakında kızım, çok yakında…”

Babam tam iki yıl sonra geldi. Okulu bitirmiş, işe başlamıştım. Rıfat ile sözlüydük. Düğüne üç gün kala babamı kaybettik. Mezarlıkta herkes gittikten sonra ona bağırdım, kızdım:

“Hani bana yüzmeyi öğretecektin, neden baba?”

Şimdi yüzmeyi balonun içinde, kendi kendime mi öğrenecektim? Böyle düşünürken balonun içinde yine uyuya kaldım. Ezanın sesi ile ürperdim. Gözlerimi açtım. Yemek masasındayız.  Rıfat yanımda.

“Belkıs, hadi hayatım, yeter artık çık dışarıya. Bak annen ne güzel şeyler hazırlamış.” Abajurdan yayılan sarı ışıkta annemin saçları buğday tarlalarını anımsatıyor. Annem çok genç görünüyordu.

Benim önümdeki tabağa da yemek koyuyor. “Buradan çıkmayacağım. Hem dilim körleşmiş benim.” İkisi de duymuyor dediklerimi. Konuşup gülüşüyorlar. Peynir helvası bile yapmış annem, bana uzatıyor. Onu da yemiyorum. Üşüyorum, terliyorum. Uyku beni kuşatıyor.

Gözümü açıyorum, bu kez yatak odasındayım. Rıfat yanımda. Hiç yalnız yatamaz zaten… Beni yatağın üzerine bırakmış, yanımda pijamalarım. Balon kulağının dibine sokuluyoruz.

“Ya çocuğumuz olmazsa Rıfat?” Hep yatarken sorardım. “Hayatım, bazı şeyler kısmet. Hem benim zaten çocuklarım var. Rengârenk, çeşit çeşit… Hem beş yılda bir yenileri geliyor. Sen kafana takma bunları. Hadi, geç oldu, uyuyalım hanım,” der hemen.

Bir süre sormazdım. Sonra yine şeytan dürterdi. Nedense hep geceleri, yatarken… Ne karnım yarık, ne de bir çocuğum… Bu düşünceler daha çok üşütüyor beni. Ağlıyorum. Balonun içinde sular yükseliyor. Rıfat öğretmendi. Severdi başkalarının çocuklarını…

Bunları düşünürken yine uykuya dalıyorum. Ter içindeyim. Gece devam ediyor. Ev sessiz. Bir müddet sonra kolayca çıkıyorum balonun içinden. Ayaklarım, kollarım uyuşuk. Üstüm başım kupkuru. Balonun içindeki gözyaşlarıma ne oldu?

Uyanmasınlar diye parmak uçlarıma basarak yürüyorum. İçim yanıyor. Mutfaktaki dolapta kızılcık şerbetini bulup, iki bardak içiyorum. Salona geçiyorum. Duvarlar bomboş. Lale çerçeveli fotoğrafı arıyorum. Bu sabah duvarda asılıydı. Şimdi yok. Gitmiş.

“Fotoğrafların ayakları olur mu anne?”

Annem uyuyor.

Gözüm aynanın önündeki makasa ilişiyor. Bir süre bakıyorum, düşünüyorum. Madem çocuk yaratamıyorum, kendimi yok edebilirim. Tek hamle! Makas büyümeye başlıyor, üzerime doğru geliyor. Yerdeyim, makas üzerimde. Beni eziyor. Canım acıyor. Kalkamıyorum. Üşüyorum.

Annemin sesini duyuyorum, telaşlı. Rıfat’ın eli yanağımda. Alnımda soğuk bir şey, suları yanaklarıma akıyor. Yine sular altında kalacağım.

“Yüzmeyi henüz öğretmedi babam, yakında gelecek, yapma. Boğulacağım,” diyorum. Ölüm beni takip ediyor. Çırpınıyorum. Göğsümde bir ağırlık, sanki yere çivilenmişim gibi. Teslim oluyorum, herkese ve her şeye!

 

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

Aydan Bakan
Aydan Bakan

Bizi Takip Edin
Facebook
X (Twitter)
Instagram
Linkedin
Mastodon
Bluesky
Köşe Yazarları
Herkül Millas
Herkül Millas Milli açıklamaların yetersizliği
Deniz Nas
Deniz Nas Dönüşen CHP, sol popülizm ve Özgür Özel
Bilal Sambur
Bilal Sambur Hakimiyet saplantısı, hassasiyet değildir
Semih Çoban
Semih Çoban Bir öğle arası: Stephansplatz’da 20 dakika
Aydan Bakan
Aydan Bakan Pijamalı balon
Hakan Tahmaz
Hakan Tahmaz İktidarın hukuksuz planları ve CHP’de derinleşen kriz
Fahri Bakırcı
Fahri Bakırcı “Bilimci” ve “Yiyimci” Makyavelizm üzerine (2)
İlter Turan
İlter Turan Vakit kaybetmeden sosyal güvenlik reformu yapmamız gerekiyor
Çağatay Arslan
Çağatay Arslan Nas nasıl Riba’ya dönüştü?
Başak Yağmur Eray
Başak Yağmur Eray Siyasetin kırılgan zemini: Mazlumluk ve güç ikilemi
Ali Kılıç
Ali Kılıç Türkiye’nin Avrupa anahtarı: Erdoğan ile Özel’in buluşma noktası
Burcu Ağca Karakaya
Burcu Ağca Karakaya Çocukları sevgiyle şımartmak
Erdem Bağcı
Erdem Bağcı Türkiye ekonomisi SWOT analizi
instagram gel gel
Yeni Arayış
KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı