Pek çok öğrenci için “ödev” okul zilinin ardından bitmeyen bir yük gibidir. Aileler, ödevin gerekliliğini sorgularken öğretmenler de “ne kadar ödev yeterlidir?” sorusuna yanıt bulmakta zorlanır. Aslında bu tartışmanın cevabı öğrenmenin beyinde nasıl gerçekleştiğinde saklıdır. Nöronlar, bir bilginin kalıcı hale gelmesi için tekrar ve pekiştirmeye ihtiyaç duyar. Bu nedenle ödev, doğru uygulandığında öğrenmenin önemli bir parçasıdır.
Günümüz öğrencileri, dikkat sürelerini kısaltan dijital uyaranlar, yoğun ders programları ve sürekli bilgi akışıyla çevrili bir dünyada yaşıyorlar. Böyle bir ortamda, “çok ödev = çok başarı” anlayışı giderek anlamını yitiriyor. Yapılan güncel araştırmalar, ödevin miktarından çok hangi amaçla verildiğinin, ne tür bir ödev olduğunun ve hangi yaşa ne kadar ödev verildiğinin başarı üzerinde belirleyici olduğunu göstermektedir (Cooper, 2006; OECD, 2014). Kısaca, öğrenmenin kalıcılığı “daha fazla çalışmakta” değil, “daha akıllıca çalışmakta” gizlidir.
Ödev ve Akademik Başarı Arasındaki İlişki
Cooper’ın (2006) meta-analiz çalışmalarına göre ödev ile akademik başarı arasındaki ilişki yaş düzeyine göre değişmektedir. Ortaokul ve lise kademelerinde ödev, akademik performans üzerinde anlamlı bir fark yaratırken, ilkokul düzeyinde bu etkinin daha zayıf olduğu söylenebilir. Bunun temel nedeni, küçük yaşlardaki öğrencilerin bilişsel olgunlaşma düzeyleri ve bağımsız çalışma becerilerinin henüz tam gelişmemiş olmasıdır.
OECD’nin PISA verileri de bu bulguyu desteklemektedir. Yapılan analizlerde, öğrencilerin ödev için harcadıkları sürenin artmasının başarı arasındaki ilişkinin oldukça zayıf olduğu bulunmuştur. (OECD, 2014). Ödev miktarından çok, ödevin türü, amacının açıklığı ve geri bildirim süreci başarıyı belirleyen faktörler.
Eğitimde Etki Vakfı’nın (EEF, 2020) raporuna göre, ödevin öğrencinin düzeyine uygun olması, öğretmen tarafından açıklanmış açık bir hedefe dayanması ve tamamlandıktan sonra geri bildirim verilmesi, ödevin başarı üzerindeki etkisini artırmaktadır.
Yaşa Göre Ne Kadar Ödev Verilmeli?
Ödev miktarı konusunda eğitim araştırmalarında en çok kabul gören ölçütlerden biri, Cooper (2006) tarafından önerilen “10 Dakika Kuralı”dır. Bu yaklaşıma göre, öğrencilerin her sınıf düzeyi için günde yaklaşık on dakikalık ödev yapması yeterlidir. Yani birinci sınıfta on dakika, dördüncü sınıfta kırk dakika, sekizinci sınıfta seksen dakika ve lise son sınıfta en fazla iki saatlik bir ödev süresi uygun görülmektedir.
Araştırmalar, ödev süresinin artışının başarıya katkısının doğrusal olmadığını belirli bir noktadan sonra uzun süren ödevlerin öğrenmeye katkı yerine bıkkınlık, stres ve motivasyon kaybı yarattığını göstermektedir (OECD, 2014). Özellikle küçük yaş gruplarında uzun süreli ödevler, dikkat süresinin sınırlılığı nedeniyle öğrenme yerine zihinsel yorgunluk yaratmaktadır.
İlkokul düzeyinde ödev, çoğunlukla “evde öğrenmenin bir uzantısı” olarak değil, alışkanlık ve sorumluluk kazanımına yönelik kısa etkinlikler şeklinde tasarlanmalıdır. Örneğin 1 ve 2. sınıflarda 10–20 dakikalık okuma çalışmaları, kelime oyunları veya basit gözlem görevleri yeterlidir. 3 ve 4. sınıflarda bu süre 30–40 dakikaya çıkabilir ancak ödevler kısa, somut ve geri bildirim alınabilir nitelikte olmalıdır. Ortaokul kademesinde, öğrencilerin bilişsel becerileri ve öz düzenleme kapasiteleri arttığı için 50–80 dakikalık ödevler anlamlı öğrenme sağlayabilir. Lise düzeyinde ise 90–120 dakikalık ödevler, özellikle problem çözme, yorumlama, metin analizi veya araştırma gibi derin öğrenme hedeflerine hizmet etmelidir.
Kısa ama hedefi net ve geri bildirimle desteklenen ödevler, uzun ve tekrarlayıcı ödevlere kıyasla çok daha etkilidir (EEF, 2020). Aşırı ödev yükü hem öğrencilerin okuldan soğumasına hem de aile içi çatışmalara neden olmaktadır. Dolayısıyla en verimli yaklaşım, her yaş grubunda az ama anlamlı, hedefe dönük ve geri bildirim içeren ödevlerdir.
Ödevin Beynin Öğrenme Mekanizması ile İlişkisi
Ödevlerin uzun süreli ezber yerine kısa, anlamlı ve tekrarlı görevler şeklinde tasarlanması önerilmektedir. Ayrıca öğrencinin gece geç saatlerde değil, erken saatlerde ödev yapması; beynin kodlama ve pekiştirme süreçlerini olumlu yönde etkilemektedir.
Nöropsikolojik araştırmalar, bilginin kalıcı hale gelmesi için beynin tekrar, aralıklı öğrenme ve uyku süreçlerine ihtiyaç duyduğunu göstermektedir (Rasch & Born, 2013).
Ödev geri çağırma tekniği olarak kullanıldığında öğrenilenlerin derinleşmesini sağlar. Bellekten bilgi çağırma, öğrenmeyi güçlendirir. Yani öğrenci bir bilgiyi her hatırlamaya çalıştığında, beynindeki nöral bağlantılar o bilgiyle ilişkili yolları yeniden etkinleştirir; bu da bilginin daha kalıcı hale gelmesini sağlar. Defteri ya da kitabı yeniden okumak veya altını çizmek gibi kısa vadeli hatırlamayı destekleyen pasif tekrardansa, “konuya bakmadan kendine soru sormak”, “anahtar kavramları ezberden yazmak” veya “kavram haritasını hafızadan çizmek” gibi etkinlikler geri çağırma temellidir. Dunlosky ve arkadaşlarına (2013) göre, geri çağırma uygulamaları öğrenmeyi artıran en etkili tekniklerden biridir. Bilgiyi tekrar okumak yerine, belirli aralıklarla öğrencilerin kendilerini test etmesi öğrenme kalıcılığını arttırmaktadır. Örneğin, bir öğrenci “Fotosentez nedir?” sorusuna kitaba bakmadan cevap vermeye çalıştığında, hem bilgiyi hatırlama süreci aktif olur hem de eksiklerini fark eder. Öğretmenlerin de ders sonunda veya ödevlerde kısa geri çağırma görevleri (örneğin, “bugün öğrendiğin üç şeyi yaz” ya da “bu kavramı bir örnekle açıkla”) kullanmaları, öğrenmenin derinleşmesini sağlar.
Uyku öğrenmeyi derinleştiren, beynin öğrenilen bilgileri işleyip pekiştirdiği aktif bir dönemdir. Gün içinde edinilen bilgiler, kısa süreli bellekte geçici olarak depolanır. Uyku sırasında, özellikle de derin uyku ve REM evrelerinde, bu bilgiler sinir hücreleri arasındaki bağlantıların (sinaptik yolların) yeniden düzenlenmesiyle uzun süreli belleğe aktarılır. Bu nedenle öğrenmenin kalıcı olması için sadece ödevlere değil öğrencilerin uyku düzenine de önem verilmelidir. Kaliteli bir uyku, uzun ve dağınık çalışmalarla geçirilen bir geceden çok daha fazla öğrenme kazancı sağlar. Bu nedenle öğrencilerin öğrenmeden birkaç saat sonra dinlenmeye geçmeleri, bilginin beyinde sağlamlaşması açısından en etkili yoldur.
Ödevi Nasıl Farklılaştırabiliriz?
Öğrenciler arasındaki bireysel farklılıklar, öğrenme stilleri, hazırbulunuşluk düzeyleri ve ilgi alanları göz önünde bulundurulduğunda, ödevlerin tek tip olarak verilmesi öğrenme fırsatlarını sınırlandırabilir. Bu nedenle öğretmenlerin ödevleri farklılaştırarak her öğrencinin kendi hızında ilerleyebilmesine olanak tanıması önemlidir. Farklılaştırma, tüm öğrencilerin aynı hedefe farklı yollarla ulaşmasına imkân tanıyan bir öğretim yaklaşımıdır. Bu kapsamda öğretmenler, aynı kazanımı farklı zorluk düzeylerinde sunan basamaklandırılmış ödevler hazırlayabilir veya öğrencilerin kendi ilgi alanlarına göre seçim yapabilecekleri ödev menüleri oluşturabilirler. Ayrıca ödevin öğrenme sürecine katkısını artırmak için öğretmen, öğrenciye bireysel geri bildirim vermelidir.
Öte yandan, ödevin yalnızca tekrar değil, bilişsel olarak uyarıcı görevlerden oluşması da öğrenme kalitesini artırır. Özellikle geri çağırma ve karışık alıştırma teknikleri, öğrencilerin bilgiyi ezberlemek yerine anlamlı biçimde ilişkilendirmelerini sağlar.
Ödev Alışkanlığı Nasıl Geliştirilir?
Ev ödevi, yalnızca öğretmen ve öğrenci arasındaki bir süreç değildir. Ailenin rolü çok büyüktür. Araştırmalar, çocukların ödev alışkanlıklarını en çok şekillendiren dış faktörün ebeveyn tutumu olduğunu göstermektedir (Nunez ve arkadaşları, 2017). Ebeveynlerin öncelikle çocuğa düzenli bir çalışma rutini kazandırmaları gerekir. Her gün aynı saatte, sessiz ve dikkat dağıtıcı unsurlardan uzak bir ortamda çalışmak, beynin öğrenmeye hazır hale gelmesini sağlar. Aileler, ödevi çocuğun yerine yapmak ya da hatalarını doğrudan düzeltmek yerine çocuğun kendi çözümünü bulmasına fırsat tanımalıdır.
Ayrıca, uzun ve karmaşık ödevler küçük parçalara bölünerek çocuğun başarabileceği kısa hedefler haline getirilmelidir. Bu yaklaşım, öğrencinin öz yeterlik duygusunu güçlendirir ve erteleme davranışını azaltır. Ebeveynlerin dikkat etmesi gereken bir diğer unsur da sürece odaklı övgüdür. Çocuğun aldığı nottan çok gösterdiği çaba ve kararlılığın övülmesi, içsel motivasyonu artırır ve öğrenme sevgisini destekler. Buna karşılık, aşırı kontrolcü veya cezalandırıcı ebeveyn tutumlarının, öğrencinin özerklik ve sorumluluk bilincini zayıflattığı bulunmuştur (Nunes ve arkadaşları, 2015). Dolayısıyla, ailenin rolü ödevi yaptırmak değil, öğrenme sürecine olumlu bir duygusal iklim kazandırmak olmalıdır.
Sonuç olarak, ödev, doğru planlandığında öğrenmenin sürekliliğini sağlayan güçlü bir eğitim aracıdır. Başarıya katkı sağlayan asıl etken, ödevin öğrencinin yaşına, düzeyine ve bilişsel kapasitesine uygun biçimde hazırlanmasıdır. Ödevler ile ilgili tüm bulguların ortak noktası, öğrenmenin kalıcılığı için az ama anlamlı ödev, kısa günlük tekrar ve yeterli uyku üçlüsünün en etkili kombinasyon olduğudur. Böylece, ödev öğrenciler için bir yük değil; öğrenmenin, merakın ve başarı duygusunun bir parçası haline gelir.

Yorum Yazın