Aslında soru muhatabına şöyle seslenir: Sence bu ülkenin sorunu ne ve nasıl çözeceğiz? İşsiz birine göre bu sorunun cevabı işsizliktir, dar gelirliye veya işleri yolunda gitmeyen birine göre ekonomi. Benim de hemen her gün kendime ve dostlarıma sorduğum soru budur: Ne olacak bu memleketin hali? Niye mutsuz insanlar olduk? Ne zaman ve neyi düzeltirsek bu soruyu sormaktan vazgeçeceğiz? Gündemler değişse de zamanlar değişse de muhatabım değişse de benim cevabım aynı: Adalet…
Başlıktaki soru gün geçmiyor ki milyonlarca kez bu topraklarda sorulmamış olsun. Gencinden yaşlısına, kadınından erkeğine, fakirinden zenginine hemen herkes her gün bu soruyu birbirine sorar durur. Soru bazen keyifli bazen de kederli bir konuşmanın anahtarı haline gelir. Sonra herkes kendi derdine göre sorunları teşhis eder ve hala biraz zaman ve umudu varsa tedavi bile önerebilir. Cevap genellikle sorulan kişinin derdine ve sorulma zamanına göre değişir. Aynı kişi bazen farklı zamanlarda farklı cevaplar da verebilir!
Aslında soru muhatabına şöyle seslenir: Sence bu ülkenin sorunu ne ve nasıl çözeceğiz? İşsiz birine göre bu sorunun cevabı işsizliktir, dar gelirliye veya işleri yolunda gitmeyen birine göre ekonomi. Eğer yakınlarda bir eylem gerçekleşmişse sorunun cevabı genellikle terör sorunudur. Hastaya ya da sevdiği için şifa arayan birine sorsak sağlık sisteminden dert yanacaktır. Muhatabımız görmüş geçirmiş biri ise mutlaka eğitim diyecektir. Her işin başı odur. O düzelir ise her şey düzelecektir.
Benim de hemen her gün kendime ve dostlarıma sorduğum soru budur: Ne olacak bu memleketin hali? Niye mutsuz insanlar olduk? Ne zaman ve neyi düzeltirsek bu soruyu sormaktan vazgeçeceğiz? Benim bu soruya cevabım uzun süredir değişmiyor. Gündemler değişse de zamanlar değişse de muhatabım değişse de benim cevabım aynı: Adalet…
Peki nasıl daha adil bir ülke olacağız? Adalet sorunumuzu nasıl çözeceğiz? Sorunun kolay bir cevabı ama zor bir uygulaması var. Cevap kolay çünkü dünyayı yeniden keşfedecek kadar zor bir soru değil bu. Binlerce yıldır sorulan, cevapları bulunan ve çözenlerin dünyaya hükmettiği bir soru bu. Uygulaması zor çünkü adaletin tesisi için gücü güçlünün elinden alıp “hukuk”a teslim etmek gerekiyor.
GÜCÜ GÜÇLÜNÜN ELİNDEN ALIP “HUKUK”A TESLİM ETMEK GEREKİYOR
Türkiye’miz adaleti tesis etmeden hiçbir sorununu çözemez ve hiç kimseyi mutlu edemez! Buna adaletsizliğin yarattığı koşullardan menfaatlenen kişiler de dahildir. Adalet diyince de hepinizin aklına adliyelerin içi geldi değil mi? Mahkemeler, savcılar, soruşturmalar, davalar… Bunların gelmesi normal çünkü en yetkili kişilerin bile aklına daha fazlası gelmiyor. Yani kısacası adaleti hep yargı olarak anlıyor ve sorunu çözme gücümüzü tamamen buna odaklıyoruz. Bu yüzden sürekli yargı reformu stratejileri açıklamamıza, yargı reformu paketleri açmamıza rağmen daha adaletli bir ülke olma yolunda ileriye doğru bir adım bile atamıyoruz. Yargıyı iyileştirmeye yönelik bu iyi niyetli çabalardan istediğimiz sonuçları alamıyoruz.
Peki nasıl daha adil bir ülke olacağız? Adalet sorunumuzu nasıl çözeceğiz? Sorunun kolay bir cevabı ama zor bir uygulaması var. Cevap kolay çünkü dünyayı yeniden keşfedecek kadar zor bir soru değil bu. Binlerce yıldır sorulan, cevapları bulunan ve çözenlerin dünyaya hükmettiği bir soru bu. Uygulaması zor çünkü adaletin tesisi için gücü güçlünün elinden alıp “hukuk”a teslim etmek gerekiyor. Güçlü olanın hukuk olması gerekiyor. Yani Anglo-Saksonların “hukukun üstünlüğü”, Kara Avrupası ekolünün “Hukuk Devleti” dediği olguyu gerçekleştirmek gerekiyor. Peki gücü elinde bulunduranlar bu erdemli devir-teslimi yapmak isterler mi? Pek sanmıyorum. Ama şuna inanıyorum: Sorunda ve çözümde hemfikir olursak bunu talep etmeye de başlarız. O zamanda mutlaka, önünde sonunda daha adil bir ülke oluruz. Bu farkındalık oluşmaya başlarsa bugün çoğu hepimize normal gelen ama adalete aykırı olan pek çok iş ve işlemler bizi rahatsız etmeye başlar. Rahatsız olmaya başlamak da çözebilmenin ilk adımıdır.
Adalet dediğimiz şey, adliye saraylarının dört duvarının içine hapsedilemeyecek kadar büyük bir şeydir. Adliye veya yargı, adaletin üç sac ayağından sadece biridir. Biz daha adil bir ülke olmak istiyorsak önce hukukun üstünlüğüne inanmamız ve çocuklarımızı da bir ülkedeki en büyük otoritenin hukuk olduğuna inandırarak yetiştirmemiz gerekiyor. Sonrası daha teknik ve daha kolay.
Adaletin üç sac ayağı olduğundan bahsettik. Bunları şöyle açıklamak mümkündür: Sac ayağının ilki kuralları koyarken adil olmaktır. Burada kuraldan kastımız anayasadan kanunlara, yönetmeliklerden tüzüklere ve hatta idarenin bütün düzenleyici işlemlerine kadar toplumsal hayata etki eden her şeydir. Peki kural koyarken nasıl adil olacağız? İstişare edeceğiz. Meclis (TBMM) bunun için vardır. Acele etmeyeceğiz. Sindire sindire, düşüne düşüne kural koyacağız. Gece yarısı torba kanunlar yapmayacağız. Kanun yapma yetkimizi kolayca devretmeyeceğiz. Kuralı koyarken sadece önümüzdeki sorunu değil, belki onlarca yıl sonra karşılaşılabilecek bir sorunu da aynı şekilde çözmeye talip olacağız. Bir şeyi yapmaya çalışırken diğer bir şeyi bozmayacağız. Tek bir ölçütümüz olacak: kamu yararı. Toplum menfaatini, bireysel tüm menfaatlerden üstün tutacağız. Bu mantıkla kanun yaparsak kalıcı olur. İnsanların ona uyma istek ve hevesi yükselir. Kısa bir süre içinde değişmez. Değişmedikçe bir kültüre dönüşür.
İkinci sac ayağı bu kuralların adaletle uygulanmasıdır. Diğer bir ifade ile adaletle koyduğumuz kuralları adaletle uygulayacağız! Adamına göre, zamanına göre uygulamalar yapmayacağız. Aynı kural ülkenin her yerinde her vatandaş için aynı anlama gelecek. Kanunu dolanmaya engel olacağız. Bir kural varsa uyma mecburiyetini herkes iliklerine kadar hissedecek. Gece yarısı boş yolda kırmızı ışıkta durmak bir erdem değil bir zorunluluk gibi algılanacak. Belediyenin belirlediği imar planları adamına göre farklı yorumlanmayacak. İhale kanunu herkes için eşit uygulanacak vs vs…
Ve elbette tüm kuralları ne kadar adil yapsak ve ne kadar adil uygulasak da bu kanunları ihlal edenler olacaktır. O zaman da üçüncü sac ayağı devreye girecek. Kuralları ihlal edenleri adil ve hızlı bir şekilde yargılayacağız. Mahkemeler bağımsız bir şekilde karşısında bulunan kim olursa olsun adaletle hükmedecekler. Adına karar verdikleri millet, mahkemelere sonuna kadar güvenecek ve verilen kararın adil olduğuna inanacak. Zaten ilk iki sac ayağı doğru uygulanır ise adliyeye düşen yük de azalacaktır. Biz yanlış yöntemlerle ve saiklerle kurallar koyuyor, uygulamada “işini bilmeyi” marifet haline getirerek herkesi kanunu dolanmaya teşvik ediyoruz. Sonra bu bozuk düzenin ortaya çıkardığı milyonlarca husumetin adil yargılanmasını bekliyoruz. Mümkün değil, olmaz. Olmuyor da zaten. Yapılan onca çalışmaya rağmen yargı sistemimizdeki tıkanık giderilemiyor.
Evet benim bu memleketin ahvaline dair tespitim ve cevabım bu şekilde. Ben adalete ve hukukun üstünlüğüne inanıyorum. Diğer her sorunun bu temel sorundan kaynaklandığını ve türevi olduğuna düşünüyorum. Ve yine inanıyorum ki “ne olacak bu memleketin hali” diye soran samimi insanların olduğu yerde umut hep vardır. Siz de umudunuzu kaybetmeyin!
Serkan bey merhabalar, Kaleminize sağlık ve hayırlı olsun.Bu ülkede ekonominin düzelmesi ancak ve ancak ülkenin iyi bir Hukuk devleti olmasıyla mümkün olabilir. Bu yüzden de ülkenin sizin gibi değerli ve duyarlı hukukçulara ihtiyaç vardır.Yolunuz açık olsun.
Güven ışık
23-11-2024 01:09