MENU
  • ÇEVİRİ
  • YORUM
  • YARGI KRİZİ
  • PİYASALAR
  • GÜNDEM
  • DÜNYA
  • EDİTÖRDEN
  • SPOR
  • KÖŞE YAZILARI
  • DOSYA>Seçimin Ardından
  • GENEL
  • KİTAP
  • DOSYA>Avrupa'nın Seçimi
  • DOSYA>Emekliler
  • YAZARLAR
  • FOTO GALERİ
  • WEB TV
  • ASTROLOJİ
  • RÜYA TABİRLERİ
  • HABER ARŞİVİ
  • YOL TRAFIK DURUMU
  • RÖPORTAJLAR
  • Künye
  • Gizlilik Politikası
  • E-Bülten
Yeni Arayış
Yeni Arayış
Yeni Arayış
  • ANA SAYFA
  • KÖŞE & YORUM YAZILARI
  • KATEGORİLER
    • SİYASET
    • EKONOMİ
    • DIŞ POLİTİKA
    • KÜLTÜR SANAT
    • HUKUK
    • TEKNOLOJİ
    • PSİKOLOJİ
    • FELSEFE
    • KENT
    • EDEBİYAT
    • SAĞLIK
    • ASTROLOJİ
    • GEZİ
    • SÖYLEŞİ
    • EKOLOJİ
    • MEDYA
    • EĞİTİM
  • KÜNYE & İLETİŞİM
Kapat

Mutsuzlar Ekonomisi: Çalışan da Dertli, Çalışmayan da

ANA SAYFAEKONOMİMutsuzlar Ekonomisi: Çalışan da Dertli, Çalışmayan da
Mutsuzlar Ekonomisi: Çalışan da Dertli, Çalışmayan da

Bugün milyonları mutsuz eden ekonomik yapı, sadece bugünü değil, geleceğimizi de tüketiyor. Türkiye, hem tüketme gücü (işsizlik ve borçluluk nedeniyle) hem de tüketecek nüfusu (demografik değişim nedeniyle) aynı anda azalan bir ülke olma riskiyle karşı karşıya.

20 Ağustos, 2025, Çarşamba 11:34
  • yazdıryorum yazfont küçültfont büyüt
Oğuz Demir
Oğuz Demir

Pandemiyi atlatsak da yeni bir işsizlik pandemisi koşullarına girmiş durumdayız.

Türkiye'de bir yanda manşetlerde düşüyor gibi görünen bir işsizlik, diğer yanda ise borç rekorları kıran ve geçinemeyen milyonlar var. Rakamlarla sokağın gerçeği arasındaki bu derin uçurum, ülkenin bir "mutsuzlar ekonomisine" sürüklendiğini gösteriyor. Bugünün Türkiye'sinde, sadece işsizler değil, normalde şanslı tabir edebileceğimiz bir işi olan milyonlarca insan da gelecekten umudunu kesiyor ve borçlanarak ayakta kalmaya çalışıyor. Ancak günü kurtarmaya odaklanan milyonlardan yarına büyük bir yük kalıyor.

Birinci Perde: İşsizlik Ordusu ve Kayıp Gençlik

Tablonun ilk ve en bilinen yüzü işsizlik. 2025'in ikinci çeyreği itibarıyla TÜİK tarafından açıklanan genel işsizlik oranı %8,6 seviyesinde. 2022’de bu oran %10,5 idi. Manşet işsizlikte bir iyileşme görünse de bu oran buzdağının sadece görünen kısmı. Detaylara indiğimizde, hem geniş tanımlı işsizlik hem de gençler ve kadınlar için tablonun çok daha karanlık olduğunu görüyoruz.

Manşet işsizliğin %8,6 olduğu bir noktada, geniş tanımlı işsiz oranı %32 ve geniş tanımlı işsiz sayısı 13 milyonun üzerinde. Yani 13 milyon yurttaşımız ekonomide kendine bir yer bulamıyor.

Ancak asıl endişe verici tablo, gençler için geniş tanımlı işsizlik verilerinde ortaya çıkmaktadır. Genç kadınlarda (15-24 yaş) geniş tanımlı işsizlik oranı %53,4 gibi yıkıcı bir seviyeye ulaşırken, genç erkeklerde bu oran %34,5. Bu veriler, ekonomik olarak aktif olmak isteyen genç kadınların yarısından fazlasının ya işsiz ya da eksik istihdam edildiğini gösteriyor. Bu durum, sadece anlık bir ekonomik kayıp değil, aynı zamanda ülkenin beşeri sermayesinin kitlesel ölçekte israf edildiği, uzun vadeli bir felaket!

Diğer yandan yaş grubunu biraz daha geniş ele alırsak 15-34 yaş grubunda 24 milyon vatandaşımızın 6,5 milyonu ne eğitimde ne istihdamda. Bu sayı, pandeminin en yoğun yaşandığı 2021 yılındaki zirveye doğru yol alıyor.

Türkiye'nin durumunun ciddiyeti, Avrupa Birliği (AB) ile yapılan bir karşılaştırmayla daha da net görülüyor. Türkiye'de dar ve geniş tanımlı işsizlik oranları arasındaki fark 13,9 puan iken, bu fark AB ortalamasında 5,2 puan. Türkiye işgücü piyasasında, milyonlarca insanın istihdam ile işsizlik arasında belirsiz bir alanda sıkışıp kaldığı özgün ve yapısal bir sorunumuz var ve bu sorun yıllardır devam ediyor.

Öte yandan manşet oranın iyileşme sinyali vermesi, aslında bir istihdam artışından ziyade, umudunu yitirenlerin veya yetersiz saatlerde çalışanların resmi "işsiz" tanımının dışına çıkmasından kaynaklanmaktadır.

Bu, istatistiksel bir iyileşme değil, gizli bir bozulmadır. Pandemiyi atlatsak da yeni bir işsizlik pandemisi koşullarına girmiş durumdayız.

İkinci Perde: Çalışan Yoksullar ve Borç Sarmalı

Peki, ya çalışanlar, yani "şanslı" olanlar mutlu mu? Rakamlar ve sahadaki gerçeklik, bu soruya da net bir "hayır" cevabı veriyor. Yıl başından bu yana asgari ücrete zam yapılmazken, sadece İstanbul'da dört kişilik bir ailenin aylık yaşam maliyeti 96 bin TL'yi aştı.

2022’de net asgari ücret 5.500 TL iken 2025’te 22.105 TL’ye yükseldi. Üç yılda asgari ücret 4 kat artarken, geçim maliyetleri 6–7 kat arttı. TÜİK verilerine göre çalışan nüfusun %69’u, asgari ücretin %50’si ve altında gelir elde ediyor.

Milyonlarca memur, işçi ve emekli, enflasyon karşısında eriyen maaşlarıyla ay sonunu getiremiyor. Toplu sözleşme görüşmeleri de memurların talebine cevap veremeyen iktidar yaklaşımı ile tıkanma noktasında. Bu durum, uygulanan ekonomi politikasının tercihinin, sermayenin maliyetini düşürmek olurken, emeğin gelirini baskılamak olduğunu net bir şekilde ortaya koyuyor.

Çalışanın mutsuzluğunun en somut kanıtı ise borçlanma rakamları. Maaşı temel ihtiyaçlarına yetmeyen milyonlarca insan, çözümü kredi kartlarına ve tüketici kredilerine sarılmakta buluyor. 2022’de yaklaşık 900 milyar TL olan bireysel kredi ve kredi kartı borcu, 2025 Ağustos itibariyle 4,8 trilyon TL’yi geçti. Bu, bir refah değil, bir "çaresizlik" ve "borçlanarak yaşama" göstergesidir.

Peki bu yaygın mutsuzluk ve borçlanma sarmalı, sadece bugünün bir sorunu mu? Asıl endişe verici olan, bu krizin Türkiye'nin gelecekteki büyüme motorlarını nasıl tahrip ettiğidir.

MERCEK: Büyümenin Kaybolan Motorları: Borçlu ve Yaşlanan Türkiye

Bugüne kadar Türkiye ekonomisinin belki de en önemli gücü yurttaşlarının tüketme isteğiydi. Ortaya çıkan talebe geçmişte kimi zaman yaşanan üretim artışı ve gelir artışı ekonomide hızlı büyüme ortamını yarattı. Gelirin ve üretimin yavaşladığı son yıllarda ise durum değişti. Bu açıdan yaşadığımız bu "mutsuzlar ekonomisi", sadece anlık bir refah sorunu değil, aynı zamanda Türkiye'nin uzun vadeli büyüme potansiyelini dinamitleyen, iki kritik fay hattını tetikleyen yapısal bir krize de dönüşmüş durumda.

1 - Tüketimin Motoru "Borçla" Tıkandı

Türkiye ekonomisinin geleneksel büyüme modeli, her zaman güçlü iç tüketime dayanmıştır. Ancak bugün, bu tüketim motoru tehlikeli bir şekilde tekliyor. Hanehalkının rekor seviyelere ulaşan borçluluğu (2022'de 900 milyar TL, 2025'te 3 trilyon TL'yi aştı), gelecekteki tüketim kapasitesini bugünden ipotek altına alıyor. Gelirinin önemli bir kısmını faiz ve borç anapara ödemesine ayıran bir toplumun, gelecekte yeni harcamalar yaparak ekonomiyi canlandırması beklenemez. Kısacası, bugün borçla yapılan her harcama, yarının potansiyel büyümesinden çalınan bir tuğladır.

2 - Büyümenin Diğer Motoru "Demografi" de Duruyor

Türkiye'nin ikinci büyük avantajı, genç ve artan nüfusu, yani "demografik fırsat penceresiydi". Ancak bu motor da artık alarm veriyor. 2022’de 1,92 olan doğurganlık oranı 2025’te 1,65’e düştü. Nüfus artış hızı ise binde 1 seviyesine kadar geriledi.

Bu eğilimin uzun vadeli ekonomik sonuçları yıkıcı olacaktır: küçülen bir işgücü, daralan bir iç tüketici tabanı ve yaşlı bağımlılık oranında patlama. Bu durum, sosyal güvenlik ve sağlık sistemleri üzerinde karşılanması imkansız bir baskı yaratacak ve kaçınılmaz olarak bir mali krize yol açacaktır. Türkiye, zenginleşmeden yaşlanma tehlikesiyle karşı karşıyadır ve bu demografik değişim, politika yapıcıların öngördüğünden çok daha hızlı gerçekleşmektedir.

Bu iki büyük trendi birleştirdiğimizde, Türkiye'nin geleceğine dair endişe verici bir tablo ortaya çıkıyor:

* Ekonomik kriz ve geleceğe dair umutsuzluk, aileleri daha az çocuk yapmaya iterek demografik motoru yavaşlatıyor.

* Aynı ekonomik kriz, mevcut nüfusu rekor seviyede borçlandırarak tüketim motorunu tıkıyor.

Bugün milyonları mutsuz eden ekonomik yapı, sadece bugünü değil, geleceğimizi de tüketiyor. Türkiye, hem tüketme gücü (işsizlik ve borçluluk nedeniyle) hem de tüketecek nüfusu (demografik değişim nedeniyle) aynı anda azalan bir ülke olma riskiyle karşı karşıya.

Sonuç olarak, politika yapıcılar, sadece bugünün mutsuzlarını değil, borçlu ve yaşlanan bir ekonomiyle geleceğin kayıp nesillerini de yarattıklarının farkına varmalıdır.

Yazarlar sayfasını izyeret ettiniz mi?

Yorum Yazın

Oğuz Demir
    Oğuz Demir

    Bizi Takip Edin
    Facebook
    X (Twitter)
    Instagram
    Linkedin
    Mastodon
    Bluesky
    Köşe Yazarları
    Oğuz Demir
    Oğuz Demir Mutsuzlar Ekonomisi: Çalışan da Dertli, Çalışmayan da
    Kübra Evliyaoğlu
    Kübra Evliyaoğlu Eksilen pay, çalınan rıza
    Bora Şahin
    Bora Şahin Baba – oğul politik rollerine yeni bir soluk: Nişanyanlar
    Armağan Öztürk
    Armağan Öztürk Çerçioğlu olayı ve belediyelerin çözülüşü
    Özgür Öğütcen
    Özgür Öğütcen “Liyakat”: Sahte bir kavram
    Hakan Tahmaz
    Hakan Tahmaz Yeni çözüm Süreci için üç parti imkânsızı başarabilmeli
    Erol Katırcıoğlu
    Erol Katırcıoğlu Ekonomik gelişme, demokratikleşme ve Kürt Sorunu
    Emir Berke Yaşar
    Emir Berke Yaşar Manifest düşmanlığı kadın düşmanlığıdır
    Hasan Bülent Kahraman
    Hasan Bülent Kahraman Sol dönüşüm ve kültür
    Akın Özçer
    Akın Özçer Seyfettin Çilesiz’in çilesi
    Eser Karakaş
    Eser Karakaş İhale kanununun iki, üç maddesi Türkiye’yi bitirdi
    Yüksel Işık
    Yüksel Işık 17 Ağustos’tan alınması gereken hisse
    Murat Kartalkaya
    Murat Kartalkaya Program tıkır tıkır Maşallah!
    Cengiz Kapmaz
    Cengiz Kapmaz Rojava süreci bozar mı?
    instagram gel gel
    Yeni Arayış
    KünyeGizlilik PolitikasıE-BültenRSSSitemapSitene EkleArşiv
    SOSYAL MEDYA BAĞLANTILARI
    FACEBOOKTWITTERINSTAGRAMLINKEDIN

    Yeni Arayış | Onemsoft Haber Yazılımı